Dinimizde eşlerin (karı kocanın) birbirine karşı vazifeleri / sorumlulukları nelerdir?
Mesela, biri diyor "kadın çamaşır bile yıkamak zorunda değildir." Erkek reistir, bu nasıl anlayış? Bu konuda yeterli bilgilerin olduğu bir kitap? Çocukara karşı olan sorumluluk ergenlikten sonra biter mi? Evlilikte kadının çalışması, öncesinde sevgiye dayalı evlilik, dindarlık hususu nasıl olmalı? Sevgi var iki kişi arasında, ama bazı düşünceleri mesela örtüde farklılık gösteriyor, bu yüzden vazgeçilmesi mi gerekir? Evlilik öncesi aşık olmak?
Değerli kardeşimiz,
Kadının Kocasına Karşı Vazifeleri:
1. Kanaat. Çünkü kanaatkar olmak kalp rahatlığının sebebidir. Bir kadın arsızlık ve açgözlülük ederek efendisini, kendisinden ve evinden soğutmaktan sakınmalıdır. Kanaat; kafi gelecek miktar ile yetinmek tamahkarlık etmemek demektir.
2. Kocaya itaat. Peygamberimiz (a.s.m) buyurmuşlardır:
"Bir kadın kocası kendisinden memnun olarak ölürse cennete girer." (Tirmizi, Rada, 10; İbn Mâce, Nikah 4)
3. Temiz olma. Kocanın göreceği yerlere itina ile dikkat etmek ve temizlemek. Bilinmelidir ki, güzellik ve temizliği getiren şeylerin en güzeli sudur. daima güzel kokular sürünmeli.
4. İhtiyaçların karşılanması. Kocanın yemek yiyeceği vakte dikkat etmek; uyku saatini geçirmeme. Kocanın adeti nasılsa o zamanlarda yemek ve yatağını hazırlamak.
5. Malın korunması. Kocanın mal ve eşyasını korumak, çünkü mal ve eşyayı korumak iş bilmekten geçer.
6. Akrabaya saygı. Kocanın akrabasına ve yakınlarına hürmet etmek. Çünkü kadının kocanın akrabasına ve yakınlarına hürmet etmesi, güzel idare ve tedbirden ileri gelmektedir.
7. Sır saklanması. Kadın kocasından edindiği sırrını hiç kimseye duyurmaması. Eğer duyuracak olursa, kocasının itimadını kaybeder. Kadın da ondan emin olamaz.
8. Saygı ve hürmet. Kocanın emrini yerine getirmek. Ona karşı çıkmama ve asi olmamak. Eğer ona karşı gelecek olunursa, onu kendine kinlendirip düşman yapma ihtimali yüksektir.
Ayrıca bir koca hanımını istediği şeye zorlaması da caiz değildir ve kadın bu gibi şeyleri dinen yapmak zorunda değildir. Mesela, bir kadın yemek yapmak veya kendi çocuğuna bakmak zorunda değildir. Ama ailenin huzuru ve selameti için, aile fertleri arasında karşılıklı hürmetin tesisi için, kadının meşru ve müspet olan (kendi hoşuna gitmese de) yapması elbette güzeldir.
Aile İçinde Karı Kocanın Görev Paylaşması
İslam'da aile, korunması gereken kutsalların başında yer alır. Bu sebeple aile başı boş bırakılmamış, bireylerini koruyacak biri aile reisi olarak en başta sorumlu tutulmuştur. Bu sorumlu kimse, sözünü dinletecek güç ve kuvvette olmalı ki, ailede haddi aşanları meşruluk çizgisinde muhafaza edip sözünü dinletebilsin. Bu da aile içinde etkisini herkese kabul ettirecek güçte olan baba ve koca olacaktır.
İslam’da ailenin bu reisi, başına buyruk kimse değildir. Tam aksine reisi olduğu ailenin sorumluluklarını olanca ağırlığıyla yüklenen, geçimini temin etme görevini de omuzlarına alan kimse demektir; yani baba ve kocanındır dışarıda çalışıp ailenin geçimini temin etme sorumluluğu. Hanım aile reisi gibi dış işlerinde çalışarak , geçim temin etme zorunda değildir.
Efendimiz (asm) Hazretleri, kızı Fatıma (ra) ile damadı Ali (ra)’yi evlendirdiği sırada, evin iç işlerini kızı Fatıma’ya, dış işlerini de damadı Ali’ye verirken şu tavsiyede bulunmuştur:
"Çeşmeden su getirmek, hamur yoğurup ekmek yapmak, evin temizliğini yapıp iç işlerini düzenlemek Fatıma’ya aittir. Dış işleri de Ali’nin sorumluluğundadır!."
Bununla beraber, bey ev işlerine de yardım edebileceği gibi, hanımın da dış ilerinde beye destek olması da caiz görülmüştür. Nitekim Efendimiz (sav) Hazretleri ev işlerinde ailesine yardım etmiş, hatta evdeki bu yardımın ümmetine de sünnet olduğu kitaplarımızda ifadesini de bulmuştur.
Aynı anlayış hanım için de söz konusudur. İhtiyaç halinde hanım da dış işlerinde çalışarak ailenin geçiminde beyine yardımcı olabilecektir. Beyi hanımın çalışma şartlarını uygun bulması halinde izin de verebilecektir.. İzin vermez de: ”Evinde hizmetini gör, ben geçimini sağlamaya borçluyum,” derse, kadın çalışma isteğinde ısrar etmeyecektir. Eder de bir anlaşmazlık çıkarsa, durum nasıl çözülecektir?
Bu ve benzeri tüm aile içi anlaşmazlıklarda tarafların çözüm bulmaları için (Nisa sûresi âyet 35)'de bildirilen ailenin "hakem heyeti" toplanabilir. Hakem heyeti, hanımla beyin seçtikleri birer, ikişer itimat ettikleri, bilgili, tecrübeli kimselerden oluşurlar. Bunlar tarafları dinleyip, durumu inceleyerek, neye karar verirlerse ona uymak suretiyle anlaşmazlık çözülecektir. Tarafların hakimleri durumunda olan bu "hakem heyeti" de çözemezse elbette, bir taraf ısrarından, inadından vazgeçecektir. Biri fedakârlıkta bulunmaz da inatlı tutum devam ederse, her halde aile için daha iyi sonuç vermeyecek, birlik bozulacaktır...
"Çalışma izini" için, kadının çalışma ortamının müsait olması aranan ilk şartlardandır. İş yerinde yabancı erkekle iki ikiye baş başa çalışma durumunda kalmamalıdır kadın... Böyle tenha yerlerde en azından her an birilerinin oraya girme ihtimali söz konusu olmalıdır. Kimsenin giremeyeceği tenhalıkta, iki ikiye baş başa kalma durumu, tarafları çevrenin dedikodusuna da maruz bırakabilir. Aileyi korumaya alan İslam, böyle şaibeli baş başa kalmalara izin vermemekte, çalışma ortamının umuma açık olması şartını getirerek, tarafları korumaya almaktadır.
Çevreden üretilebilecek söylentiler de baştan önlenmiş olmaktadır...
İslam’da birbirine yabancı kadınlarla erkeklerin iç içe, beraber, karışık, senli benli yaşamaları, beraber oynayıp eğlenmeleri, gülüp söyleşmeleri, yan yana oturmaları,.. sakıncalı bulunmuş ve bütün bunlar “ihtilat” (karışım) terimi içinde ifade edilmiştir. Çalışan kadın iş gereği, işin zaruri kıldığı ölçüler içinde erkeklerle beraber ve yan yana olabilirler. Ancak, bu beraberlik zaruret sınırını aşmamalı ve ihtilat (karışım) çerçevesine girmemelidir... İş yerlerinde amirler bu ölçüye özen göstermeli, Müslüman (dindar) kadınları gereksiz ihtilata zorlamamalı, bunun için baskı yapmamalı, iş arkadaşları da kadınlara anlayış göstermelidirler.
Şehirler arası seyahatlerde kadınlarımızın yanına yabancı erkeklerin oturtulmaması, ikinci bir kadın bulunamadığı zaman koltuğun maddi fedakarlık yapılarak boş bırakılması takdire şayan bir davranıştır. Bu titizliğin devlet dairelerinde ve iş yerlerinde de gösterilmesini beklemek Müslüman (inandığını yaşamak isteyen) kadınların hakkıdır.” (Hayreddin Karaman, Kadın ve Aile, s, 98)
Evet, İslam’ın aile anlayışındaki ölçü, aşağı yukarı böyledir:
Bey evin dış işlerini ve ihtiyaçlarını karşılamalı, hanım da iç işlerini ve hizmetlerini görmelidir.
Aralarında yardımlaşma her zaman mümkündür. Ancak hanım dış işte çalışma zaruretini duyarsa, bunun şartlarını beyiyle konuşup birlikte karar vermeli, çalışma mekân ve şartları müsait değilse bunda ısrarcı olmamalı, ailenin mutluluğunu en başta tutmalıdır.
“Erkek, kadın, inanmış olarak kim iyi iş işlerse ona hoş bir hayat yaşatacağız...”(Nahl, 16/97)
“Ben sizden erkek ya da kadın olsun, çalışan hiç kimsenin amelini zayi etmeyeceğim. Hep birbirinizdensiniz.” (Al-i İmran,3/95)
Kocanın Hanımına Karşı Vazifeleri:
Kadının genel haklarını kısaca açıklamaya çalışalım:
"Birisine bir kız çocuğu müjdelenirse, üzüntüsünden yüzü simsiyah kesilir..." (Nahl, 16/58)
Bu âyette Allah (c.c.) cahiliyyet insanının kadına bakışını anlatır ve takbih eder. Halbuki,
"Allah dilediğine kız, dilediğine erkek, dilediğine ikisini birden verir, dilediğini de kısır yapar."(Sûrâ, 42/49)
Kadın da tıpkı erkek gibi doğar, erkek gibi insan yavrusudur. Şefkatte ve hediyede aralarını ayırırlarsa, anne baba sorumlu olurlar. Peygamberimiz (asm)'in vasiyyetini gözetmemiş olarak şefaatten mahrumiyeti hak ederler. Cahiliyyet duygularının insanlarda zaman zaman depreşeceğini bildiği için, Efendimiz kız çocuklarının, eğitimini özellikle vurgular ve "üç, iki, hattâ bir kız çocuğunu, haklarını koruyarak yetiştiren babanın, cennette kendisiyle beraber olacağını" (Ibn Mâce, Edep 3) duyurur. Çocuğun kız doğmasında da erkekte olduğu gibi, "şükür" olarak "akîka" kurbanı kesilir. Ismi güzel verilir, zorunlu eğitimi yaptırılır. Gerekli cinsel bilgileri anneden alır.
Kur'ân'da ve Sünnette ilme teşvik eden hiç bir nas, kadınları bundan ayırmaz. Tersine, ihmale uğrayacaklarını bildiği için, Peygamberimiz (asm) özellikle kadın eğitimini tavsiye etmiş, haklarının korunmasını emretmiştir. Onun devrinde "müctehid" olan kadınlar yetişmiştir. Meselâ Resûlüllah (asm)'ın zevceleri Âişe validemiz bunlardan biridir.
Kadın hiçbir konuda erkekten ayrı tutulmadan büyütülmüş ve yetiştirilmiş, sıra evlenmesine gelmiştir. Damat adayını görmesi bir hakkı ve aynı zamanda bir sünnettir. Beğenmezse reddeder, velîlerin ve damat adayının ısrarı hiçbir şeyi değiştirmez.
Evlenirken ağırlığını koyar, damat adayından istediği kadar "mihir" alır. Mihir onun Allah tarafından belirlenmiş en tabii hakkı ve hayat garantisidir. Harcama sahası, meşru çerçevede tamamen kendi iradesine bağlıdır. Mihrini ya da varsa diğer mal varlığını, hayır yolunda harcayabileceği gibi ticarî işletmelerde kullanabilir, şirketler kurar, şirketlere hisse senetleriyle ortak olur, kazanır ve kazandığını da istediği yerde harcar. Çünkü kendi sosyal güvenliği, kocaya varmakla garanti altına alınmıştır.
Kadının ev için ve kendisi için gerekli bütün zarûri harcamalar erkeğin sırtınadır. Erkek, "elbiseni ya da süs malzemeni kendi kazancınla al" diyemez. Kendi varlığı ölçüsünde kadının nafakasını sağlamak zorundadır. Sağlayamayacaksa evlenemez. Evlendikten sonra sağlamazsa kadının boşanma talebi olumlu sonuçlanır.
Kocası onu tahkir edemez, onun hayat arkadaşı olduğunu unutmamak zorundadır, darılıp evinde yalnız bırakamaz.
"Erkeğin en hayırlısı, kadına en iyi davranandır."(1)
Evde hanımıyla şakalaşmak, eğlenmek ve onu eğlendirmek kocanın görevlerindendir.
Kadının hak-hukuk tanımayıp isyan etmesi dışında, sudan bahanelerle erkek karısını dövemez,(2) hastalık kıskançlığından kaynaklanan şüphesinden ötürü karısını anî baskınlarla rahatsız edemez. Peygamberimiz (asm) bir hadîslerinde "ailesinden uzun zaman ayrı kalan birisinin, haber vermeden gece ansızın eve gelmesini yasaklamıştır." Bunda ayrıca koltuk altı, etek tıraşı ve süslenip taranmayla kocasına hazırlık yapabilme imkânı bulması da, sebep olarak zikredilmiştir. Bu konuda bir hadîs-i şerîfin meâli şöyledir:
"(Uzaklardan) geceleyin geldiğinde hanımmn yanına girme ki, bıçak kullanıp tıraş olsun, dağınıksa tarasın. (gelişine hazırlansın)"(3)
(Hadîs şerhleri buna sebep olarak bir de, eve geceleyin aniden girmesinin, hanımının ihanetinden şüphelendiği anlamına gelebileceği ihtimalini gösterirler.)
Kocanın karısını cinsel yönden tatmin görevi de vardır. Peygamberimiz (asm), karısını düşünmeden, işini bitirerek hemen inen insanları horoza, yani hayvana benzetmiş ve sevişip okşama olmadan cinsel ilişkiye geçilmemesini tavsiye etmiştir. Çünkü erkek bakmakla hemen tahrik olabilir, ama kadın cinsel ilişkiye ancak uzun bir okşama döneminden sonra hazır hale gelir. Iyi bir erkek, karısını bu işe hazırlamayı başarabilen ve kendi doyduğu gibi onu da doyurabilen erkektir. Cinsel ilişkide sadece kendisini düşünen erkekler, karşısındakine zulmettiklerini ve işkence ederek zevk aldıklarını unutmamalıdırlar.
Evlendikten sonra bir yıl içerisinde hiç cinsel ilişki yapamayan erkekten kadının ayrılma hakkı vardır. Kadın "peşin mihrini" almadan kendisini erkeğe teslim etmeyebilir.
Kadının nafakası gibi, tedavisi ve ilâç harcamaları da kocaya aittir. Kadın ekmek yapamayan birisi ise, erkek hazır ekmek almak zorundadır. Süslenmesini istiyorsa, süs malzemeleri ve koku masrafi erkeğe aittir. Yılda yazlık ve kışlık olmak üzere iki takım elbise erkeğe aittir. Anlaşmazlik söz konusu olursa, elbisenin nitelikleri mahalli idarelerce tesbit edilir. Kadın, kocası sefere çıkarken, gelmediği günler için nafakasına, ondan kefil alabilir. Âdetli günlerinde kocasından ayrı yatmak isterse, ayrı bir yatak istemek hakkıdır.
Durumuna göre kadın kocasından hizmetçi isteyebilir. Hizmetçinin ücreti kocasına aittir. Örfe göre kadınların yapmaması ayıplanan ev işleri dışında kadın, hiçbir iş yapmak zorunda değildir.
Ihtiyaç duyarsa kocasıyla aylık nafaka miktarında anlaşırlar. Yetmediğini anlarsa artırmasını ister, koca kabul etmezse mahkemeye başvurabilir.
Kadın kocanın yakınlarını istemediği takdirde, kocası onu müstakil bir evde oturtmak zorundadır. Buna sebep olarak, kocasıyla oynaşmak ve yararlanmak arzusuna, onların bulunmasının engel olacağı gösterilmiştir. Hattâ cinsel ilişkiyi bilmeyecek kadar küçük olan çocuğu dışındakiler için de aynı sebeble ayrı odalar istemek, kadının hakkıdır.
Kadının, haftada bir kez anne-babasını ziyaret hakkıvardır, erkek buna engel olamaz.
Erkeğin haklarına bir zarar vemeyen meşru işlerde; kadının meşru çerçevede çalışabilir.
Âdet ve lohusalıktan ötürü hamama gitmek istediği takdirde, hamam parasını erkek verir, ancak hamamda avret yerlerinin açılmamasına riayet edilmediği biliniyorsa, kadın hamama gönderilmez.
"Ric'î" (dönülebilir) ya da "bâin" talakla boşanan karısının her türlü nafakasını, iddeti içerisinde erkek verir.
Bu söylediklerimiz bütün fıkıh kitaplannda kadının erkek üzerindeki hakları sayılırken açıklanan konulardan sadece birkaç örnektir. Sonra bunlar birer tavsiye niteliğinde değil, yaptırımı olan kanûni haklardır. Karadeniz'de, Anadolu'da. şurada-buradâ kadınlar çalıştırılıyor ve ancak erkeğin yapabileceği zor işler altında eziliyorlarsa, bunun suçu İslam'ın değil, Islâmı onların hayatından uzaklaştıranların olsa gerektir.
Bir seçim söz konusu olduğunda kadının seçme hakkının bulunduğunu çoğu Islâm bilginleri söylemişlerdir. Çünkü onların böyle bir hakkının olmadığına dair hiçbir delil yoktur. Kaldı ki seçme, "bey"at"tan ibarettir. Halbuki, Peygamberimiz (asm) kadınlardan da bey'at almıştır.(4) Hz. Ömer'den sonra seçilecek halife için, evlenmemiş genç kızlar dahil, herkesten fikir alınmıştır.(5)
Nihayet kadın öldüğünde kefeni de kocasına aittir.
(Özet olarak sunduğumuz bu maddelerin daha geniş bir açıklaması için bütün fıkıh kitaplarının nafaka bölümlerine bakılabilir.)
Görüldüğü gibi kadın geçim konusunda hiçbir derdi ve endişesi olmayan, yani alabildiğine sosyal güvenliği bulunan bir insandır. Ve bütün bunlar bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda, mahkeme kararı ile belirlenecek olan kanunî haklardır. Yoksa Islâm'da karı-koca birbirinden devamlı hak koparmak için çekişip duran iki düşman kutup değildirler. Birbirlerini tamamlayan, birbirlerine yardım eden, destek olan, huzur ve moral kaynağı oluşturan, bir bütünün iki yarım parçasıdırlar. Tıpkı Peygamberimiz (asm)'in ev işlerine yardım etmesi, Hz. Ali (ra) ile eşi Fatıma (ra) arasında iş bölümü yapması gibi...
Dipnotlar:
(1) bk. Buhâri, nikâh 43; Müslim, fedâil 68.
(2) bk. Karının dövülmesi konusunda (Nisâ, 4/34) âyeti ve tefsirlerine bakılabilir. Ebû Dâvûd, menâsik 56; Ibn Mâce, menâsik 84; Müslim, hac 147; Tirmizi, Rada'11; Ebû Dâvûd, menâsik 56; Halebî Sağîr, s. 395; Halebî Kebîr, s. 621; Canan, Terbiye, s. 391.
(3) bk. Buhârî, nikâli 121,122; Müslim, radâ' 58, imâret 181,182; Dârimî, nikâh 32, cihâd 163.
(4) bk. Mumtahine, 60/12 âyeti ve tefsirleri.
(5) bk. Muhammed Hamîdullah, Islâm Müesseselerine Giriş Ist.1981, s. 112.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Kadının aile içerisindeki sorumlulukları ve kocasına karşı görevleri nelerdir?
- Tesettüre girmeyen kadını boşamak gerekir mi? Eşim bana ve aileme saygı göstermiyor ve tesettürüne dikkat etmiyor. Evliliğimi devam edip etmemem konusunda nasıl karar vermeliyim?
- Kadının hakları nelerdir?
- Erkek bahane bularak eşine kızabilir mi? Erkek kız arkadaşı ile konuşabilir mi? Bu kadına bir zulüm değil mi?
- Kadın kocasından izin almadan anne babasını ziyaret edebilir mi? Annem açık bir bayan, namazını kılmaz; fakat benim üzerimde sonsuz emeği vardır. Eşim annemle görüşmemi yasakladı;..
- Kadının kocası üzerındeki hakları nelerdir?
- Kocanın hanımına karşı vazifeleri, yani ailede kadının hakları nelerdir?
- Kadının kazancı kime aittir? Kadın, kocasının kazancını nereye harcadığı konusunda hesap sorabilir mi?
- Boşanma nedenleri hakkında bilgi verir misiniz?
- Eşlerin cinsel görevden kaçınması günah mıdır? Erkek veya kadın hasta iken eşinin cinsel isteğine hayır diyebilir mi?
Yorumlar
Yazınız için teşekkürler, Allah razı olsun...
aslında her iki tarafta islamiyeti gereği gibi yaşarsa aile içi huzur mutlaka sağlanır. Yani peygamberimizin güzel ahlakıyla ahlaklanmalıyız.