İslam'ın ırkçılığa bakışı nasıldır?

İslam'ın ırkçılığa bakışı nasıldır?
Tarih: 02.02.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Irkçılığı men eden âyet-i kerime:

“Ey insanlar! Muhakkak ki biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve sizi millet millet, kabile kabile yaptık ki, tanışıp kaynaşasınız. Allah katında en şerefliniz Ondan en çok korkanınızdır.”(Hucurat, 49/13)

Aynı surede şöyle buyulur:

“Ancak müminler birbirinin kardeşidirler. Öyle ise, kardeşlerinizin aralarını ıslah edin.”

Allah ne Türkleri, ne Kürtleri değil, ancak, mü’minleri birbiriyle kardeş ediyor. Mü’min olmayan bir insan, mü’min babasına varis olamıyor. İman gidince, maddî, uzvî ve ırkî bağlılık bir işe yaramıyor.

“Kendi nefsi için istediğini mü’min kardeşi için de istemeyen (kâmil) mü’min olamaz.”(bk. Müslim, İman, 71; İbn Mâce, Sunne, 9)

buyuran Allah Resulü (a.s.m.), bu âyetin amel ve his âlemimize nasıl aksedeceği hususunda yol gösteriyor bize...

Müminler birbirlerini böylesine sevmeleri gerektiği halde, şu veya bu sebeple aralarına kin ve husumet girerse, bu takdirde ne yapacaklardır? Âyet-i kerimenin devamı şunu emreder: “Kardeşlerinizin arasını ıslah edin.” Onları sulha, sükûna kavuşturun. Düşmanlıklarını, dostluğa, muhabbete, uhuvvete çevirin...

Evet, Kur'an’ın hükmüne göre müminler kardeş. Hepsi bir tek aile. Tek cephe... Onların arasına nifak sokanlar ise, bilerek veya bilmeyerek karşı cephe namına çalışmış olmuyorlar mı? Zaten tatbikat da böyle. Aramıza tefrika sokmak isteyenler, tarihî hasımlarımız... Haçlı zihniyeti... Küfür örgütleri... Nifak locaları...

Onlar vazifelerini yapıyorlar. Tıpkı şeytan gibi. Ateşin vazifesi yakmaktır. Ama, elimizi korumak da bize düşüyor. Bugün aramıza sokulmak istenen bu fitneye karşı çıkmak ve müminler arasındaki muhabbet bağlarını arttırmak büyük bir cihat... Bizi, düşman kardeşler hâline getirmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında koymak, hepimiz için, en ileri bir vecibe...

Hud sûresinden ulvî bir ders:

"Nuh (as) 'Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da benim ailemdendir (benim ehlimdendir).”

diye, tufan hâdisesinden onun kurtulmasını istediğinde, İlâhî cevap şöyle gelir:

“Ey Nuh, o senin ailenden (ehlinden) değildir.”(Hud, 11/45)

ve Nuh (as) oğlunu gemiye almaktan men edilir... Demek ki; insanın, inanmayan, isyan eden oğlu onun ehli sayılmıyor.

Öyle ise inanmayan ırkdaşı da onun dostu, kardeşi olamaz. Bu hakikati hiçbir tevile imkân vermeyecek kadar net biçimde ortaya koyan bir Allah kelâmı:

“Ey iman edenler, babalarınızı ve kardeşlerinizi, eğer küfrü imana tercih etmişlerse dost edinmeyin! Sizden kim onları dost edinirse işte onlar, zalimlerin ta kendisidir.” (Tevbe, 9/23)

“Ancak müminler birbirinin kardeşidirler.” âyet-i kerimesinde ders verilen ince ruhun, derin şuurun bir başka ifadesi. İnanmayan babanız sizin dostunuz değil, inanmayan kardeşiniz de sizin dostunuz değil…

- Ve onları dost edinmek zalimlik.
- Onları dost edinen insan, hakikati çiğnemiş, zulmetmiştir.
- Allah’ın ona bir ihsanı olan sevgi hissini yanlış yerde kullanmış, zulmetmiştir…
- Yanlış bir tercihle kendisini cehenneme sokmaya sebep olmuş, nefsine zulmetmiştir.
- Onun sevgi hanesinde küffar, mü’mine ağır basmış ve o adam bu büyük adaletsizliği işlemekle zalim olmuştur.

Mahşer, mutlak aziz olan Allah’ın huzurunda herkesin zilletini ilân ettiği müstesna meydan… ‘Maliki yevmiddin’ olan Allah haber veriyor:

“O gün ne mal, ne evlât bir fayda vermez. Allah’a kalb-i selim ile gelenler müstesna...”(Şuara, 26/88-89)

Irk yakınlığının en birinci basamağı, en ileri seviyesi evlâtla baba arasındaki münasebet değil midir? Bu âyet, bu yakınlığın o meydanda para etmeyeceğini haber veriyor bize… Artık hangi ırkçılıktan bahsediyoruz… O gün kimsenin ne malına, ne mülküne, ne de kazandığı evlât sayısına bakılmayacak…

O gün tek geçer akçe var: Kalb-i selim. Allah’a teslim olmuş, O’nun her emrine ram olmuş temiz ve halis bir kalp… O’ndan başkasına bağlanmamış bir gönül. Bu gönül kimde bulunursa bulunsun, Arap'ta olsun, Acem'de olsun makbuldür. Ve cennet, kalb-i selim sahiplerinin varacağı mükâfat menzili. Orada her mü’mine, ihlâsına, ameline, ahlâkına, gayretine, himmetine göre makam verilecek… Ondaki bütün tabakalar bu esaslara göre. Orada her ırkın ayrı bir makamı yok…

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun