Şarabın dışındaki sarhoş edici alkollü içkileri, sarhoş etmeyecek kadar içmek caiz mi?

Şarabın dışındaki sarhoş edici alkollü içkileri, sarhoş etmeyecek kadar içmek caiz mi?
Tarih: 22.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İmam Azam Ebu Hanife'ye ve bazı sahabelere dayanarak, şarabın dışındaki (rakı ve bira gibi) sarhoş edici alkollü içkileri, sarhoş etmeyecek kadar içmenin caiz olduğunu söyleyenler var.
- Olayın gerçek yüzü nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Dinimizde sarhoşluk veren içkilerin çoğu haram olduğu gibi azı da haramdır. İslâm dini bütün sarhoşluk veren içkileri haram kılmış, içmeyi yasaklamıştır. Müslüman'ın alkollü içki ve uyuşturucudan uzak durması gerekir. Kur'an-ı Kerim'de;

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Onlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan şarap (içki) ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide, 5/90-91)

buyrulmaktadır. Bu âyet içki yasağının hikmetini özlü olarak ifade etmektedir.

Hadislerde de sarhoşluk veren bütün maddelerin içilmesi / alınması yasaklanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber (asm),

“Sarhoşluk veren her içki haramdır.” (Buhâri, Vudû, 71; Edeb, 80; Müslim, Eşribe, 7);

“Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.” (Ebû Dâvud, Eşribe, 5: Tirmizî, Eşribe, 3) buyurmuştur.

Bu ayet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere az veya çok içki içmek haramdır. Haram olan bir işi yapan kişi günah kazanmış olur. Günah kazanan kişinin yaptığı kötülüğü bırakıp tövbe etmesi gerekir. Tövbe edenlerin günahlarını inşallah Allah affeder.

Bugün tıp dünyası içkinin insan sağlığına verdiği zarar üzerinde ittifak hâlindedir. İstatistikler ile bazı devletlerin zaman zaman teşebbüs ettiği içki yasağı bunun, iktisadî, sosyal ve ahlaki zararlarının en açık delilleridir.

İslam’ın temel prensipleri çerçevesinde konunun anlaşılmasına yardımcı olacak bazı düsturları ve açıklamaları maddeler halinde sunmayı uygun görmekteyiz:

1. İmam Azam gibi bazı müçtehitlerin bu konuda verdiği fetvalar, alkollü içeceklerden bazılarının helal olduğu anlamına gelmez. Bu Alimlerin fetvaları, ya yanlış anlaşılmıştır ya da alkol özelliğini taşımayan içecekler içindir. Bu fetvaları alkollü içeceklerin helal olduğu şeklinde yorumlamak, Cumhûrun görüşüne, İslâm'ın rûhuna, şer'î delillere aykırıdır. Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır, içilemez. İçilir diyenler yanılmışlardır.

2. Sarhoş eden içkilerin hepsi haramdır. Ancak Kur'ân'ın hamr dediği şarapla öteki içkiler arasında bir fark var. Şarabın bizzat kendisi necis (pis) görülmüştür. Elbiseye veya herhangi bir yere şarap dökülse kirletir, orayı yıkamak gerekir. Ama öteki içkileri içmek haram olmakla beraber şarap gibi necis değildir. Mesela, kolonya içmek haram olmakla beraber temizlik için kullanmakta bir sakınca yoktur.

3. Bira ve rakı gibi alkollü içecekler İmam Ebu Hanife’ye göre de haramdır. Onun haram olmadığını söylediği şey, arpa, buğday, bal gibi gıdalardan yapılan şıralardır. Yani sarhoş edicilikleri yoktur. Oysa biranın ve rakının sarhoş ediciliği kesin olarak bilindiği için Ebu Hanife’ye göre kesin haramdır.

İçilmesi haram olan bir içeceğe Bira, Rakı gibi isimler vererek bunlara helal demek, caiz olmaz. Nitekim Hz. Peygamber’in (asm) ümmetinin başka isimler altında içki içeceğini haber vererek bundan sakındırmıştır.

Rasulullah (asm) şöyle buyurmaktadır:

“Benim ümmetimden bazıları başka isimler altında mutlaka içki içeceklerdir. Başuçlarında çalgılar çalınacak ve kadın sanatçılar şarkı, türkü söyleyecekler. Allah onları yere batırsın! Ve onlardan domuzlar, maymunlar yapsın!..” (Nesai, Eşribe 41; İbn-i Mace, Fiten, 22)

Bir başka hadislerinde de Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:

"Ümmetimden bazı topluluklar (te’vil yoluyla) zina etmeyi, ipekli elbise giymeyi, içki içmeyi ve çalgılı eğlenceleri helal sayacaklardır. Bunlardan birtakım zümreler de dağ mesirelerine çıkacaklar, onlara ait koyun sürüsü ile çoban sabahları yanlarına gelip, akşamları gidecektir. Bunlara bir fakir bir hacet için gelecek de bu duygusuz insanlar fakire: 'Haydi bugün git yarın gel.' diyeceklerdir. Bunun üzerine Allah dağı tepelerine indirerek bir kısmını helak edecek öbürlerini de kıyamet gününe kadar maymun ve domuz suretlerine tebdil edecektir." (Buhari, Eşribe, 6; Ebu Davud, Libas, 6)

Bu hadisler, Allah’ın yasakladığı şeyleri isim ve şekillere bağlı kalıp, hakikat ve maksatlarını gözetmeyerek te’vil etmek suretiyle helal kabul edenler hakkında açık bir hüküm vermektedir. Ayrıca bu hadisler, nikah adı altında zina yapma, nebiz vb. şeyler adı altında içki içme, zinet adı altında ipek giyme gibi hilelere başvuranları yermektedir. Eğer isim ve şekillerin değiştirilmesi hüküm ve gerçeklerin değiştirilmesini sağlasaydı din bozulur, şeriat tebdile uğrar, İslâm çökerdi. Hadis, haram olan şeylerin isimlerinin değiştirilmesi ile hükümlerinin değiştirilemeyeceğine delildir. Çünkü hükümler, muamelelerin dış görünüşüne değil mana ve maksatlarına bağlıdır. Bu hadisler, ismini değiştirmek suretiyle Allah’ın haram kıldığını helal kılmak için hileye başvuranların şiddetli bir azaba maruz kalacağını, hükümlerin illetlere bağlı bulunduğunu, içkinin illetinin ise sarhoşluk vasfı olduğunu, bu vasıf bulununca isim değişik bile olsa bunun içki kapsamında değerlendirildiğine ve haram kılındığına delalet etmektedir. (İbn Hacer, Fethu’l –Bârî, Beyrut, 2000, X, 56)

4. İslam inancına / Ehl-i sünnet akidesine  göre, peygamberlerden başka kimse masum değildir. En büyük sahabeler ve en büyük müçtehitler de içtihatlarında hata edebilirler. İslam’da “İsabet eden müçtehit için iki sevap, hata eden müçtehit için bir sevap vardır.” kaidesi de müçtehitlerin hata yapabileceklerini öngörmektedir.

Farklı içtihatların olduğu bir konuda alimlerin büyük çoğunluğunu teşkil eden cumhurun görüşü esas alınır, fetva ona göre verilir.

Ümmetin yürümesi gereken cadde, İslam’ın büyük caddesi olan cumhurun caddesidir

Cumhurun görüşünü bir tarafa bırakıp, insanları marjinal fetvalarla yönlendirmeye çalışanlar, bilerek veya bilmeyerek onları yanlış yola sevk ediyorlar, Allah’ın rızasından uzaklaştırıyorlar. 

Nitekim, Abdullah b. Ömer’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetim asla dalalette / yanlışlıkta toplanmaz / birleşmez. Sakın cemaatten ayrılmayın. Çünkü Allah’ın eli cemaatin üzerindedir.”

Heysemî, Taberanî’nin aktardığı bu hadisin sahih olduğunu vurgulamıştır. (Mecmau’z-Zevaid, 5/218)

Görüldüğü gibi, bu hadis-i şerif açıkça insanlara Cumhurun yolunu takip etmelerini emretmektedir. Çünkü hadiste geçen ümmet ve cemaatten maksat, alimlerin büyük çoğunluğunun teşkil ettiği cumhur-u ulemadır. Çünkü, alim olmayanların bir konu hakkında doğru veya yanlış deme salahiyetleri yoktur. Bundan anlaşılıyor ki, cumhurun görüşüne ters düşen içtihatlar, İmam-ı Azam’dan da gelse, İmam Nehaî’den de gelse, İmam Şafii’den de gelse, bu içtihadı, cumhurun içtihadına tercih etmek, bu hadisin emrine aykırıdır. Zaten, bu alimlerin fetvaları da içkinin helal olduğunu göstermemektedir. Fetvaların yanlış anlaşılması ve yanlış yorumlanmasından kaynaklanan bir durum vardır. İmam-ı Azam’ın fetvasının ne manaya geldiğini belirtmiştik.

Abdullah b. Ömer anlatıyor: Rasulullah (a.s.m) şöyle buyurdu:

“Her sarhoş edici Hamr’dir(şaraptır), her sarhoş edici ise haramdır.” (Müslim, Eşribe,73,74; Ebu Davud, Eşribe, 5; Tirmizî, Eşribe,1; İbn Mace, Eşribe,9; Ahmed b. Hanbel, 2/16,29)

Diğer bir rivayet ise şöyledir:

“Her sarhoş edici Hamr’dir (şaraptır), her hamr / şarap ise haramdır.” (Müslim, Eşribe, 75).

Bu hadis yirmi altı sahabeden rivayet edilmiş mütevatir bir hadistir. Cumhur-u fukahanın görüşü de budur (V. Zuhaylî, Tahricu Aahadisi Tuhfeti’l-fukaha,3/449) Yani, Hamr sadece üzümden yapılan değil, her türlü sarhoş edici maddenin adıdır. Çünkü, Hamr kelimesi, aklı örten anlamındadır ki, her sarhoş edici maddeyi içine alan bir muhtevaya sahiptir.

Buharî’nin Hz. Aişe’den rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurmuştur:

“Sarhoş edici (özelliğe sahip olan) her içki haramdır.” (Buharî, Vudu, 71; Eşribe, 4)

Hz. Cabir’den yapılan rivayete göre, Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurmuştur: “Çoğu sarhoş eden bir maddenin azı da haramdır.” (Ebu davud, Eşribe,5; Tirmizî, Eşribe,3; Nesaî, Eşribe,35; İbn Mace, Eşribe, 10; Darimî, Eşribe, 8; Ahmed b. Hanbel, 3/91). İbn hacer, bu hadisin sahih olduğunu vurgulamıştır. (bk. et-Telhîsu’l-Habîr, 359-360)

Konuyla ilgili şu rivayet de gayet manidardır: Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurmuştur: "Bir farakı sarhoş eden şeyin bir avucu da haramdır." (Tirmizi, Eşribe, 3; Ebû Dâvûd, 5; Müsned, 6/71, 72, 13)  “Farak" takriben 43,5 kg.lık bir kaptır.

İbn Münzir’in ifade ettiği gibi, hamr / şarab olsun olmasın, çoğu sarhoş eden her maddenin azı da haramdır.(bk. Avnu’l-Mabud, 8/181-şamile)

Hadis alimlerine göre (Avnu’l-Mabud a.g.y), bu konuda en sahih rivayet Nesaî’nin Sad b. Ebi Vakkas’dan yaptığı rivayettir ki şöyledir:

"Rasulullah, çoğu sarhoş eden maddenin azını da yasakladı.” (Nesaî, Eşribe,35)

Görüldüğü gibi en sahih kabul edilen rivayette de aynı gerçeğin altı çizilmiştir.

5. Her Müçtehit hadisteki bir kelimeyi kendi zamanında ve memleketinin örfünde kullanılan mânada alır. Halbuki onu Rasulullah (asm) başka bir manada kullanmıştır. Fakat o, kelimenin lügat mânasını almanın kaide olduğunu düşünerek muhalif mana üzerinde yürür.

Nitekim bazı âlimler, "nebiz" içmeye ruhsat veren bazı nakilleri duyunca, bunu kendi kullandıkları mânada alarak sarhoş eden içkilerden biri sanmışlardı. Halbuki birçok hadislerde bu kelimenin mânası açıklanmıştı; buna göre nebiz: Tatlandırmak için, içine hurma, kuru üzüm vs. atılan ve köpük atmadan, sarhoş edecek bir hale gelmeden içilen şerbet, demekti.

Bunun gibi bazıları da hamr kelimesini kendi lügatlerinde kullanılan mânada alarak özellikle "köpük atıp sarhoş edici hale gelmiş üzüm suyu" sanmışlardı. Halbuki hamrın, sarhoşluk veren bütün içkileri içine alan bir kelime olduğu birçok sahih hadiste açıklanmıştır. (Dört Risâle, Çev. Hayreddin Karaman, İz Yayıncılık, İstanbul, 2000)

6. Ebu Hanife gibi bazı alimlerin, hamr / şarap dışındaki içki maddelerin haram olması için sarhoşluk şartını aramadıkları şeklinde bir yanlış anlaşılma olsa bile; öncelikle bu görüşler cumhur-u ulema tarafından reddedilmiştir.

Diğer taraftan, bu alimler tarafından -o devirde daha tedvin edilmemiş olan- bu hadislerin bilinmeme ihtimali de kuvvetlidir.

Hanefî mezhebinin ünlü fıkıh alimi ve muhaddisi İmam Tahavî de bu konuda arz edilen hadislerin sahih olduğunu, fakat bunların farklı şekilde tevil edildiğini söylemiştir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, ilgili hadisin şerhi)

Ayrıca, Dört mezhep imamı tarafından da söylendiğine dair rivayetlerin bulunduğu şu gerçeği de unutmayalım:

“Eğer, benim söylediklerime aykırı hüküm veren bir hadis görürseniz, benim sözlerimi duvara çarpın ve hadisle amel edin.”

Madem şu anda, elimizde sahih hadisler var, ve -İmam Muhammed başta olmak üzere Hanefi alimlerinin büyük ekseriyetinin de içinde bulunduğu- alimlerin büyük çoğunluğunu temsil eden cumhurun görüşü bu konuda çok açıktır, elbette Allah korkusu olan bir insan, cumhurun görüşünün, bu sahih hadislerin dışına çıkmaz ve kimseye de buna aykırı telkinlerde bulunmaz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

adasu44

çok tesekkur ederim gerçekten beni aydınlatttınız bu konuda.Bu konuyu çok merak ediyodumçok sagolun!!!!ALLAH'IN RAHMETİ BEREKETİ VE SELAMI UZERİMİZE OLSUN!

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun