Hz. Peygamber, peygamber olduğuna nasıl inandı?

Hz. Peygamber, peygamber olduğuna nasıl inandı?
Tarih: 01.10.2018 - 20:03 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Şimdi şu bir gerçek ki, bir Zat gelip insanlara ben peygamberim diyor ve insanlar da doğal bir hakkı olarak ondan bir mucize bekliyor. Ve o gerçekleşirse inanıyorlar.
- Peki peygamberler nasıl kendilerinin peygamber olduğuna inanıyor?
- Bir Melek görünüp vahiy veriyor o kişi daha önce hiç melek de görmemiş cin de. Nasıl emin olabiliyor ki onun melek olduğuna. Bir anda inanması mı gerekiyor? O an kendisine mucizeden bir şey mi gösterildi?
- Allah kendi zatını bile göstermedi. Nasıl o anda Allah’ın tek olduğu her şeye kadir ve Cebrail a.s onun Meleği olduğuna kendisinin de Resul olduğuna inanıyor?
- Şüphe etse bir an bu sefer kendine inen ayete de şüphe etmiş olur, bu da peygamberler için düşünülemez buna nasıl cevap verilebilir?
- O zaman irade dışı mı inandırıldı?
- Mağaradan ayrılmış yolda geldiği müddetçe taşlar ve ağaçlar ona Selam verip Resulullah demiş ve Varaka adındaki zatın tasdik etmesi ve sonra Cebrail a.s Yer ile gök arasında, bir kürsî üzerinde oturup kendisine görünmesi üç yıl vahyin kesilmesi, bu süre zarfında İsrafil a.s adındaki Meleğin gelip ona bir şeyler öğretmesi (bu öğretme nedir?) aslında bu olayların peygamberin kendisinin peygamber olduğuna inanması için gerçekleştiği söylenebilir mi?
- Bunlar onun inanması için yeterli bir şey mi?
- Bu soruya vereceğiniz cevaptan sonra şu denilebilir mi: Evet O peygamberler dahi Allah’ın varlığı ve birliği, melekleri, kitapları, ahiret günü gibi konularda imtihan edildiler ve kendi iradeleri ile iman ettiler kendi rızalarıyla da peygamberliği kabul ettiler?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. Peygamber Efendimiz (asm)'in ilk vahiy ile ilgili durumunu birkaç madde halinde açıklamaya çalışacağız:

a) Hz. Peygamber (asm), en azından nübüvvetten önceki son bir yılda gelecek vahiy olayına karşı, bir ön hazırlık ve değişik testlerden geçirilmiştir.

Mesela, altı ay boyunca gördüğü rüyalar çok net ve doğru olarak ortaya çıkardı. Keza o süre içinde dünyadan uzaklaşmak, mevcut batıl dinlerden kurtulmanın yollarını aramak ve kendisine lütfedilen ön sezgiyle hissettiği ve arzu ettiği tevhit inancına dair bazı sinyaller almak üzere inzivaya çekilmesi, Mekke’nin en yüksek yeri olan Hira-Nur dağına çıkıp tefekkür etmesi, insanüstü  bir olay olan vahiy meleğiyle karşılaşmasının kendisi için  normal bir hadise haline gelmesini sağlayan alıştırmaların yapılması, gelecek vahyin karşısında direncini güçlendirmiştir.

b) Hz. Muhammed (asm), peygamber olmadan önce, bazı taşların kendisine peygamber olarak hitap edip selam verdiği, güneşten korumak için bulutların kendisini gölgelendirdiğine dair sahih bilgiler vardır.

Bu harikulade olayların vuku bulması, elbette onun diğer insanlardan farklı mümtaz bir konuma geleceğine dair önemli birer sinyal olmuştur.

- Örneğin bir rivayete göre, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:

“Mekke’de peygamberlikten önce bana selam veren bir taşı şimdi de tanıyorum.” (Müslim, Fedâil 2; Tirmizî, Menâkıb 5)

- Diğer bir rivayete göre Hz. Ali şöyle demiştir:

“Mekke’de -bir defa- Hz. Peygamber (asm) ile birlikte Mekke’nin (dışına çıkıp) bir tarafında dolaşıyorduk. Karşılaştığı her dağ (tepe / tümsek) ve her ağaç ona: ‘Allah’ın selamı üzerine olsun, ey Allah’ın Resulü!’ diyordu.” (Tirmizî, Menakıb 6; Darimi, Mukaddime: 4)

- Bu rivayetlerden anlaşılıyor ki soruda yer alan “Mağaradan ayrılmış, yolda geldiği müddetçe taşlar ve ağaçlar ona selam verip Resulullah demiş...” şeklindeki bilgi isabetli değildir.

c) Bir durumun kesinliğini gösteren “akıl, sadık haber, sağlam duyu organları” yanında, “hads” denilen kuvvetli iç sezgi de sahibi için kesinlik ifade eden güçlü bir göstergedir.

İşte bütün peygamberler gibi Hz. Muhammed (asm)’i peygamber yapan Allah, gönderdiği vahyin kendisine ait olduğunu bildiren ve onu tamamen tatmin eden bu “hads”i de vermesi sonsuz rahmet ve hikmetinin bir gereğidir.

d) Bir yandan Hz. Peygamber (asm)'in -yukarıda geçtiği üzere- vahyi alacak güce ve itminana kavuşturulması için bir ön hazırlık yapılmıştır. Diğer yandan ilk vahiyden sonra korku içinde eve gitmiştir. İlgili bilgiler kısaca şöyledir:

"(İlk vahyi aldıktan sonra) Allah Resulü yüreği titreyerek korku içinde döndü ve eşi Hatice’nin yanına giderek 'Beni örtünüz, beni örtünüz.' dedi. Korkusu gidinceye kadar onu örttüler."

"Sonra Hz. Peygamber başından geçenleri Hz. Hatice'ye anlatarak: '(Başıma bir şey gelir diye) kendimden korktum.' dedi. Hz. Hatice: 'Hayır, Allah'a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten aciz olanların yüklerini çekersin, yoksula verir, hiçbir şeyi olmayana bağışta bulunursun, misafiri ağırlarsın, bir felakete uğrayana yardım edersin.' dedi."

"Sonra Hz. Hatice, Hz. Peygamber'i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel b. Esed’e götürdü. Bu zat, Cahiliye zamanında Hristiyan olmuş bir kimse olup İbranice yazıyı bilir ve İncil'den de bazı şeyleri İbranice okur yazardı. O sırada Varaka gözleri sonradan görmez hale gelmiş bir ihtiyar idi. Hatice Varaka'ya: 'Amcamın oğlu! Dinle bak, yeğenin neler söylüyor.' dedi. Varaka: 'Yeğenim, ne oldu, hayırdır?' diye sordu. Hz. Peygamber başından geçenleri anlattı. Bunun üzerine Varaka şöyle dedi: 'Bu gördüğün, Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği Nâmus'tur.'" (Buhari, Bed’ul-vahy, 1/h.no: 4953, 6982)

e) “Bu Kitab'ın / Kur’an’ın senin kalbine bırakılacağını ümit etmiyordun / beklemiyordun.” (Kasas, 28/86) mealindeki ayetin zahir ifadesi, Hz. Peygamber (asm)’in vahiy konusunda herhangi bir sinyal almadığını gösteriyor. Bu konuda kaynaklarda sadre şifa veren bilgilere rastlayamadık.

Bununla beraber, denilebilir ki  ilk vahiy sırasında Hz. Peygamber (asm)’in gösterdiği telaş ile yukarıdaki sahih rivayetlerde yer alan peygamberlikten önce taşların ona selam vermesi, Rahip Bahira’nın onun nübüvvetini çok önceden haber vermesi gibi irhas denilen nübüvvet öncesi mucizelerden kaynaklanan bir şuurun verdiği itminan arasını bulmak için şöyle birkaç noktaya işaret edilecektir:

1. Bisetin / peygamberliğin ön hazırlık döneminde gösterilen harika durumlar, Hz. Peygamber (asm)’in iç aleminde kendisinin ileride özel bir insan olacağını, hatta -daha önce duyduğu Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa gibi bir peygamber olacağını düşünmüş olabilir. O dönemde insanlardan uzaklaşması, inzivaya çekilmesi, Hira-Nur dağında günlerce kalıp kainatın yaratıcısı hakkında düşünmesi, -eskiden beri mevcut şirk dininin doğru olmadığını bildiği için- gerçek tevhid dininin nasıl olacağını, Araplar arasında kadimden beri bilinen Hz. İbrahim dininin tevhid inancı başta olarak iman esaslarını ve kulluk şeklinin nasıl olacağını tefekkür etmeye başlaması, gördüğü bu harika hallerin bir sonucu olabilir. Bu inkılab-ı ruhi kendisine, gelecek vahyi alabilecek bir kabiliyet ve istidat kazandırmıştır.

2. Buhari’de geçen “tereddüt, korku” halleri ise, Hz. Peygamber (asm)’in bir beşer olarak ilk defa karşılaştığı ve şok etkisini yapmış olağanüstü bir olayın karşısında gösterdiği tabii bir reflekstir.

3. İlk gelişinden sonra vahy, bir süreliğine kesildi. Hz. Peygamber (asm) buna çok üzüldü. “Bize ulaşan haberlere göre, birkaç defa dağların tepesinden atlayarak intihar etmek istedi.”,  ancak her defasında yer ile gök arasında bir kürside oturan ve kendisine ‘Sen Allah’ın hak peygamberisin.’ diyen Hz. Cebrail’i görüyor ve bu sebeple de rahatlayıp sakinleşiyordu. (Buhari, h. no: 6982)

- Tırnak içinde yer alan cümledeki intihar haberi, alimler tarafından reddedilmiştir. Çünkü, hadisi rivayet eden Zühri’nin, bu olayı anlatırken, “Bize ulaşan haberlere göre” demesi, bu konuyu bir sahabi olan Urve b. Zübeyr’den veya Hz. Aişe’den değil de ortada gezen duyumlardan aldığını gösteriyor.

Buna göre rivayetin bu kısmı Zühri tarafından söylenmiş müdreç bir sözdür ve dolayısıyla da rivayetin “intihar”la ilgili bölümü zayıftır. (bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 12/359-360)

Şunu da belirtmeliyiz ki, "intihar” kıssası Buhari’nin şartına da uygun değildir.

Nitekim, Ahmed b. Hanbel ve  Müslim’in Hz. Cabir’den naklettiği rivayette Buhari’deki “intihar” konusu yoktur. (İbn Hanbel, 22/368; Müslim, h.no: 255).

Özetle: Hz. Peygamber (asm), ilk vahyin gelişi esnasında gösterdiği tedirginlik, onun bir insan olarak gösterdiği beşeri reflekslerden ibarettir.

Bu refleks, onun hiç ummadığı bir anda, hiç görmediği bir melekle karşılaşmasından kaynaklanan beşeri bir tavırdır. O anda gerçekten şüpheye düşmüş olsa bile, hemen ardından Hz. Hatice ve Varaka b. Nevfel’in açıklamaları kendisini tamamen tatmin etmiştir.

Hz. İbrahim, haşrin misallerini görmek isterken: “İmanım var, fakat kalbimin tatmin olmasını isterim.” manasına gelen ayette ifade edildiği üzere, bir şeyi kesin bilmek ile beşeri donanımlarla, nefsani cihetlerle tatmin olmak arasında çok fark var.

Şekli ne olursa olsun, ikinci kez vahiy gelmeden önce, Hz. Muhammed (asm) ilk gelen vahyin Allah’tan olduğunu, onu getirenin Hz. Cebrail olduğunu çoktan öğrenmiş bulunuyordu.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun