Hakikatler emirle sevilir mi?
Kuran, emri bil maruf nehyi anıl münker diyor. Hakikatler emirle değil sevdirerek güzellikle kalplere girdiğine göre buradaki emir farkı bir anlamda mıdır?
Değerli kardeşimiz,
Öncelikle ifade edelim ki, İslam düşüncesinde “emir bi’l-ma‘rûf ve nehiy ani’l-münker” kavramı, toplumsal hayatın manevi düzenini koruyan temel prensiplerden biridir. Kuran’da bu görev, Müslümanların kolektif sorumluluklarından biri olarak sunulmuştur.
Bununla birlikte, “emir” kavramı çoğu zaman yalnızca zorlayıcı bir buyruk anlamında algılanmakta; hakikatin kalplere sevgi ve hikmet yoluyla girmesi gerektiği gerçeği ile çelişir görünmektedir.
Kuran’da geçen emirler her zaman zorlayıcı bir buyruk anlamına gelmez; bağlama göre teşvik, irşad, izin veya terbiye gibi farklı anlamlara gelebilir. İyiliği emretmek ile hakikati zorla benimsetmek aynı şey değildir; Kuran hakikatin kalplere hikmet ve güzel öğütle sevdirilerek yerleşmesini öğütler.
Ayrıca emrin bağlayıcılığı, emri verenin makamına göre değişir; Allah’ın, Peygamber’in, müçtehidin ve sıradan insanların emirleri aynı düzeyde değildir.
Bu nedenle dinî emirleri aktaran kişi kendini “emreden” değil, yalnızca “ulaştıran” olarak görmelidir.
Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:
1. Emrin Birden Fazla Anlama Delalet Etmesi
Arap dili ve İslâm usul geleneğinde “emir”, tek bir anlamdan ibaret değildir. Dış karineler ve bağlam dikkate alındığında emir, yalnızca zorunluluk ifade etmez; tam tersine yirmiden fazla farklı anlama gelebilir. Bunların başlıcaları:
İbâha (mübah kılma)
Nedb (teşvik ve tavsiye)
Teşvik
İrşad
Tedip (terbiye amaçlı uyarı)
Tehdit
Dua
Taciz (aciz bırakma, ısrar)
Bu nedenle Kuran veya hadislerde geçen her “emir” lafzının doğrudan bir zorunluluk taşıdığını söylemek doğru değildir. Emrin anlamı; söyleyenin konumu, muhatabın durumu, maksadın niteliği ve bağlamın sunduğu işaretlere göre belirlenir.
2. Kuran’da İyiliği Emretmenin Mahiyeti
Kuran, iyiliğin yayılması ve kötülüğün engellenmesini toplum düzeninin temel şartı olarak niteler:
“İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun...” (Âl-i İmrân, 3/104)
Bu ayet, iyiliği emretmenin bireysel bir dayatma değil, toplumsal bir görev olduğunu ortaya koyar. Hedef; toplumda bilinç, duyarlılık ve ahlâkî bir iklim oluşturmaktır.
3. Hakikatlerin Kalplere Girişi: Zorlama Değil Hikmet ve Güzellik
Hakikatlerin kalplere yerleşmesi, Kuran’a göre zorlamayla değil, hikmet ve güzellikle gerçekleşir:
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl, 16/125)
Bu ayet, muhatabın seviyesine göre yöntem seçmenin, yumuşak bir dil kullanmanın ve hikmetli yaklaşmanın esas olduğunu vurgular. Emrin birçok durumda zorlayıcı değil, irşad edici bir anlam taşıdığı bu ilkelerle daha iyi anlaşılır.
4. Emredene Göre Emrin Bağlayıcılığı
Emrin anlamı yalnızca lafzından değil, emri verenin makamından da etkilenir.
Bu nedenle;
Bir devlet başkanının emri,
Bir komutanın emri,
Bir doktorun tavsiyesi,
Bir işverenin talimatı,
Bir arkadaşın ricâsı
aynı bağlayıcılığı taşımaz.
Dolayısıyla: Allah’ın emri, mutlak ve kulların maslahatına yönelik ilahî bir bağlayıcılık taşır. Peygamber’in emri, vahyin açıklaması ve tatbikidir. Müçtehidin emri, delile dayalı içtihadın ürünüdür; bağlayıcılığı farklı düzeydedir.
Bu ayrım yapılmadan emir kavramını tek bir kategoride değerlendirmek ilmî bir eksiklik doğurur.
5. Emri Ulaştırmak ile Emretmek Arasındaki Ayrım
Önemli bir nokta da emri tebliğ eden kişi ile emri verenin aynı olmadığı gerçeğidir. Bir devlet başkanının emrini ileten görevli, kendi adına değil, makam adına konuşur. Aynı şekilde Kuran ve sünnet emirlerini aktaran kişi de: kendi görüşünü emretmez, yalnızca ilâhî ve nebevî hitabı ulaştırır.
Bu bilinç, hem tebliğ edenin üslubuna tevazu kazandırır, hem de muhatabın algısını doğru yönlendirir.
Makama ve Sorumluluğa Uygun Görev
Bir Müslümanın Allah’ın emir ve yasaklarını başkalarına ulaştırması tebliğ ve irşad olarak adlandırılır; bu, kendi adına emretmek değil, ilâhî hükmü nakletmektir.
Toplumu bozan günahlar, suçlar ve kul haklarının ihlâli söz konusu olduğunda ise herkesin görevi aynı değildir.
Devlet, Allah’ın emirlerine uygun kanunlarla kötülüğü engeller ve gerekirse ceza uygular.
Alimler ve diğer sorumlular, ilim, hikmet ve şefkatle toplumu uyarır, bilinçlendirir ve yol gösterir.
Bu iki gruba girmeyen diğer müminler ise gücü yettiğince iyiliği destekler; diliyle uyaramıyorsa kalbiyle kötülükten rahatsızlık duyup dua eder.
Böylece emretme görevi makam, imkân ve sorumluluklara göre farklı şekillerde yerine getirilmiş olur.
Sonuç:
“Emir bi’l-ma‘rûf ve nehiy ani’l-münker” İslâm toplumunun manevi inşasında temel bir fonksiyon taşır. Ancak bu görev, zorlayıcı bir baskı değil; hikmet, güzellik, irşad ve sevdirme yöntemleriyle yerine getirildiğinde etkili olur.
Emrin bağlayıcılığı hem bağlamdan hem de emri verenin makamından etkilenir. Kuran ve Hadis hükümlerini aktaran kimse, kendini emir sahibi değil, yalnızca emri ulaştıran bir elçi konumunda görmelidir.
Böylece hakikat, zorlama ile değil kalplere sevdirilerek yerleşir ve İslâm’ın rahmet merkezli bakışı korunmuş olur.
Özetle, bütün bu açıklamalardan ortaya çıkan gerçek şudur ki:
İyiliği emretmek insanlara hükmetmek değil, onları hakikate yaklaştırma çabasıdır. Hakikat sevgiyle kök saldığı için emir bi’l-ma‘rûf’un ruhu zorlamada değil, rehberliktedir.
Herkes gücü, konumu ve sorumluluğu nispetinde bu göreve katılır; kimse kendini hakim muhatabını mahkum görmez. Böylece emretmek, baskıcı bir otorite değil; rahmet, merhamet ve adaletle toplumu ihya eden bir dayanışma görevi haline gelir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Müslüman otoriter midir, demokrat mı?
- Gözler Nasıl Korunur? (Harama bakma, harama nazar...)
- Allah'ın "kün" yani "ol" emrini nasıl anlamalıyız?
- Zinanın, hırsızlığın itikadi olarak haramlığı kesin olarak bilinemez mi?
- Dini bilgisi olmayan ailemize nasıl nasihat etmeliyiz?
- Bir hükmün farz, vacip, sünnet olduğuna kim karar verir?
- Tebliğ, irşat, emri bilmaruf arasındaki fark nedir?
- Allah, hikmeti istediğine verir. Bakara Suresi 269. ayetini açıklar mısınız?
- Kim bir kötülük görürse... hadisini nasıl anlamalıyız?
- İşlediğim bir günahı başkası yapınca onu uyarmam uygun mu?