Elmas ile yapılan gözlem, varlıkların mahiyeti ve yaratılış hakkındaki anlayışımızı nasıl etkileyebilir?

Tarih: 25.04.2020 - 15:36 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Elmas deyince akla elmasın malzemesi değil, ona canlılık veren ve gözleri ve kalpleri okşayan cıvıl cıvıl rengârenk büyüleyici pırıltıları gelir. Aslında elmasın temel yapıtaşı siyahlığı ve matlığı ile bilinen ve üzerine düşen ışığın neredeyse tamamını emen (ki siyahlığın sebebi budur) karbon elementidir. Elması baştacı yaptıran şey, kesif olan malzemesinin kıymeti ve miktarı değil, kendisi dışındaki latif bir âlemi (ışık âlemini) içine alıp onun cilvelerini tezahür ettirebilmesidir. O yüzden en kıymetli elmas, büyüklüğü ve ağırlığı en fazla olan değil, saflığı, berraklığı ve kusursuzluğuyla ışığı en güzel bir şekilde yansıtan elmastır. Yani ışığın pırıltılarını en mükemmel şekilde gösteren ve kendisi adeta hiç görülmeyen elmastır. O kadar ki, elmasa bakan sadece ışığın sergilediği güzellikler manzumesini görür ve malzemesi olan karbonu hiç fark etmez. 

 Herkes bilir ki, elmasın pırıltılarının kaynağı kendi malzemesi değil, dışarıdan gelen ışıktır. Yani gözleri kamaştıran o büyüleyici pırıltılar elmasın yapıtaşı olan karbon atomlarından gelmez; Güneş veya lamba gibi dışarıdaki bir ışık kaynağından gelir. Bu, elması karanlık bir odaya götürerek kolayca ispat edilebilir. Görülecektir ki, karanlıkta elmasın pırıltılarından hiçbir eser kalmaz, kendisi bile görülemez. Demek elması elmas yapan ve ona şatafat, güzellik ve bir bakıma hayat veren, dışarıdan gelip onda yansıyan ışıktır ve ışıksız bir elmas ruhu gitmiş ölü bir ceset gibidir.

Elmastan çıkıyor gibi görünen ışığın, dışarıdan geldiğini izah etmeye kalkmak, belki malumu ilam etmektir ve abesle iştigal etmek gibi görülebilir. Çünkü bunun aksini iddia edecek kimse yoktur. Fakat herkesin kolayca kabul edebileceği bu basit gözlem, anlaması ve ulaşılması çok zor bazı mühim hakikatlere çıkan merdiven olabilir ve o yüzden önemi büyüktür.

Şimdi başlangıç olarak şu soruyu soralım:

Eğer dünyada karanlık diye bir şey olmasaydı ve Güneş vs gibi ışık kaynakları görülmeseydi, yani her tarafta “yaygın” bir aydınlık olsaydı, acaba artık her zaman parıldayan elmastan gelen ışığı nasıl izah edecektik?

Yine kolayca bu ışığın dışarıdaki görmediğimiz bir kaynaktan geldiğini mi söyleyecektik veya bu parıltıların kaynağının elmasın kendisi olduğunu mu iddia edecektik?

İnsanların genelde görüşlerinin kısa olduğu ve olaylara yüzeysel baktığı dikkate alınırsa, bu sefer cevap hiç de kolay değil. Bu durumda biz yaygın bir ışığın farkında bile olmayacağımız için, muhtemelen nasıl olduğunu anlamasak bile parıldayan ışıkların elmasın kendisinden geldiğini iddia edecektik ve aksini düşünemeyecektik bile. Böylelikle de “derin” bir yanılgıya düşmüş olacak ve çelişkiler ve çıkmazlarla boğuşup duracaktık. Meselâ, tek bir karbon atomunun (veya grafit halinde dizilen birçok karbon atomlarının) ışık vermediğini görecek ve yapıtaşında olmayan bir hasiyetin bütününde nasıl olabileceği temel sorusuna cevap arayacaktık.

Bir kısım araştırmacılar karbon atomunu en ince ayrıntılarına kadar inceleyip ışığın atomun neresinden kaynaklandığını anlamaya çalışırken, ışık vermeyen grafitle ışık veren elmas arasındaki farkın atomlarda değil, atomların diziliminde olduğunu gören diğer araştırmacılar da ışığın sırrını atomların kendilerinde değil, dizilimlerinde yani atomlar arası bağlarda arayacaktı. Delil olarak da elmasın şekli ve kesimi değiştikçe verilen ışığın nasıl değiştiği gösterilecekti. Sonunda birbiriyle çelişen ve kafaları karıştıran birçok teoriler kurulacak, bazı teoriler ret edilirken bazıları da tutarsızlıklarına rağmen daha iyisi olmadığı için bir süreliğine de olsa, kabul görecekti. Ve temel yanılgı içindeki bu araştırmalar “pozitif bilim” ve bu araştırmaları yapanlar da “bilim insanı” olarak takdim edilecekti. Işığın kaynağını dışarıda arama teklifleri ise, akılları gözlerine inmiş bu kişiler tarafından “bilimsel olmayan” bir yaklaşım olarak değerlendirilecek ve dikkate alınmayacaktı.

Bu ön yargılı yaklaşım, bilimin önünü açmak yerine bir set oluşturacak ve bilimin önünü tıkayacaktı. Bilim tarihine bakıldığında, bilim dünyasındaki en büyük açılımların “alışılmışın dışında” yaklaşımların sonunda gerçekleştiğini görürüz – Einstein’in bir asır evvel klasik mekaniğin katı kurallarından sıyrılıp izafiyet teorisini kurması gibi.

Yukarıdaki tartışmaların ışığında elması şöyle ifade edebiliriz: Elmas = Karbon + Işık. Yani elması elmas yapan ışıktır, daha doğrusu ışığı içine alıp yansıtabilme özelliğidir. İlginçtir ki, elmasın etrafı da ışıkla doludur, ama biz her tarafı kuşatan o ışığı fark etmiyoruz bile. Bu görmediğimiz ışık aslında uzay dâhil her tarafta vardır, ama biz ışığın pırıltılarını elmas gibi ışığı alıp yansıtan maddelerde görürüz. O yüzden denebilir ki, karbon malzemesinden olan bir şey, eğer ışığı alıp yansıtabiliyorsa elmastır, yoksa grafittir. En harika elmas, ışığı optik bilimi kurallarınca en harika şekilde yansıtandır. Dolayısıyla, elması keserken ve işlerken göz önünde tutulan temel şey ışıktır ve ışığı yansıtma özelliğidir. İyi bir elmas sanatkârı olmanın birinci şartı da, ışığı ve özelliklerini iyi bilmektir.

Görüldüğü gibi, elmasın hakikati ve göz kamaştıran büyüleyici pırıltılarının sırrı ancak her tarafta yaygın olan ışık âleminin varlığını fark edince ve elmasa karbon ve ışık âlemlerinin uyumlu bir birleşimi olarak bakınca anlaşılır. Bu basit gözlem, varlıkların mahiyetini anlamakta sihirli bir anahtar rolü oynayacak ve çevremizi algılayışımızı ve yaratılış hakkındaki anlayışımızı derinden etkileyecektir.

Varlıkları temel katmanlarına ayırma yaklaşımı, aynı zamanda bilimin önünü açacak ve insanlığın yücelmesinin ve dünyada gerçek bir medeniyetin kurulmasının çekirdeğini oluşturacaktır.           

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun