Cenini kürtaj ile almak cinayet mi?
- Tüp bebek, nikah dışı doğan çocuklar ceninken alınması caiz mi?
- Çocuk anne rahmine düşer düşmez alınması cinayet olur mu?
- Fıkıh kitaplarında geçen bilgiler nasıldır, bunlara göre hareket etmek uygun mu?
- Tüpte yapılan dölleme cenin sayılır mı?
Değerli kardeşimiz,
Sıkça sorulan ve sorulmaya devam eden kürtaj, tüp bebek, nikâh dışı doğan çocuklar ve kök hücre gibi konular var.
Bunların tamamı ile bir şekilde ilgili olan kürtaj konusu netleşirse, diğer konuların tamamı da buna uygun olarak netleşmiş olacaktır. Bu nedenle kürtaj konusunu incelemek gerekir.
Tanım
Dindeki hükmü bakımından kürtaj, ananın veya bir başkasının maddi veya manevi müdahalesi ile ceninin rahimde veya dışarı çıkarılarak öldürülmesidir.
Cenin, hamileliğin ilk gününden itibaren hamile kadının rahmindeki çocuktur.
Özellikle cerrahi tıbbın gelişmesinden önce ilkel yöntemlerle yapılan cenin katli günümüzde, ameliyat ortamında ve -genellikle- doktorlar tarafından yapılmaktadır.
Tarihi Geçmişi
Kur'an-ı Kerim’de ve hadislerde -muhtemelen nadiren uygulandığı veya hiç uygulanmadığı için- ceninin kasten öldürülmesine doğrudan cenin ismiyle temas edilmemiştir.
Fıkıh ilminin oluştuğu ve kitaplaştığı zamanlarda (Hicrî birinci asrın sonlarından itibaren) önce ceza hukuku bahislerinde ceninin kasten veya kaza ile öldürülmesi konuları ele alınmış, daha sonra (müçtehit imamların yaşadığı ve içtihat faaliyetinin yaygın olarak sürdürüldüğü ilk dört asırdan sonra) doğumu önlemek üzere rahimdeki çocuğun belli bir süre içinde imha edilmesinin caiz olup olmadığı konusu tartışılmıştır.
Bağlayıcı Kaynaklarda Kürtaj
Kur'an-ı Kerim’de “ve’du’l-benât” terimi ile ifade edilen “kız çocukların diri diri toprağa gömülerek öldürülmesi” cinayetine özel ayetlerle ve açıkça; ceninin öldürülmesi hadisesine ise özel terimleriyle değil, bunu da içine alan genel açıklamalar yoluyla temas edilmiştir.
Özellikle “haksız olarak nefsin öldürülmesini yasaklayan” ayetler ceninin katlini de içine almaktadır.
1. Enam suresinde (6/98) Allah Teâlâ’nın bütün insanları tek bir nefisten yarattığı, bu nefsin oluş aşamalarında ana rahminin de bulunduğu (nefsin bir müddet ana rahminde kaldığı) ifade edilmiştir.
Surenin 151. ayetinde ise hem çocukların (evlad) hem de nefsin öldürülmesi şiddetle yasaklanmıştır. Cenin, “nefis” kavramına kesin, çocuk (veled-evlat) kavramına ise ihtimalli olarak dahildir.
2. Mümtehine suresinde (60/12) Hz. Peygamber (asm) Efendimize, kadınlardan bazı suçlar, günahlar ve cinayetler konusunda -bunları yapmamak üzere- söz alması, yemin ettirmesi istenmektedir; bu günahlar ve cinayetler arasında “çocuklarını öldürmek” de vardır. Bu ayetteki çocuklara “cenin” de dâhildir.
Hadislerde doğumu engellemek maksadıyla ceninin kasten imha ve katledilmesi konusu geçmemiştir. Azil konusunu işlerken zikredilen hadislerde ceninin imha edilmesine değil, sperm ile yumurtanın buluşmasını engellemek maksadıyla yapılan azle “gizli ve’d” denilmiştir.
İleride açıklanacak olan ve bazı fıkıhçıların, ceninin imhasının, çocuk düşürme ve kürtaj yaptırmanın caiz olduğuna delil kıldıkları “ruhun üflenmesi” ile ilgili hadisin ise kürtaj ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
Fıkıhta Kürtaj
Bağlayıcı delil ve kaynaklardan yola çıkarak nesneler, davranışlar ve ilişkilerin dinî hükümlerini (farz, vacip, mendûb, mubah, mekruh, haram... olmalarını) açıklamayı konu edinmiş bulunan fıkıh ilminde ceninin imhası iki yönden ele alınmıştır:
a) Câiz olup olmadığı,
b) Kasten veya kaza yoluyla cenin imha edildiğinde uygulanacak ceza.
Caiz Olup Olmaması Bakımından Kürtaj
Fıkıhta kürtajın, ceninin öldürülmesinin ve çocuk düşürmenin caiz olup olmadığı araştırılırken, öncelikle bu nesnenin (ceninin) canlı ve insan olup olmadığının tespiti üzerinde durulmuştur.
Ceninin canlı ve insan olduğu sabit olduğu takdirde, hiçbir fıkıhçı onun imhasına cevaz veremez; çünkü İslam’ın nefsi, doğmuş çocuğu ve insanı öldürmeyi kesin olarak yasakladığı bilinmektedir.
Bazı fıkıhçıları bu konuda tereddüde sevk eden ve kürtajın belli bir süre içinde caiz olduğu görüşüne meylettiren sebep bilgi eksikliğidir, bir hadisi amacından saptırmak ve yanlış yorumlamaktır, bu fıkıhçıların yaşadıkları çağda kendilerine ulaşan “yanlış tıp ve canlılar âlemi” bilgisidir.
Eksik ve Yanlış Bilgiler
Genel olarak İslam ilimlerinde ve özel olarak da fıkıh ilminde uzman olan Gazzali, "İhyau-Ulûmi’d-Din" isimli eserinde azil konusunu işlerken, ceninin imhası konusuna da temas etmiş ve şu önemli açıklamayı yapmıştır:
“Azil, cenini öldürmeye (ichaz) veya doğmuş kız çocuğunu toprağa gömerek katletmeye (ve’d) benzemez; çünkü -azilden farklı olarak- bu ikisi, olacağı değil, olmuşu (hasıl olanı) imha etmektir. Bu olmuşun (ceninin) çeşitli aşamaları vardır. Varlığının ilk aşaması, erkek menisinin (spermin) rahime girerek kadının suyu ile karışması ve hayat için müsait hale gelmesidir. Bunu bozmak ve imha etmek cinayettir. Sonra katılaşıp et parçası haline gelirse, bunu imha etme cinayeti daha büyük olur. Ruh üflenip insan olarak yaratma ve şekillendirme tamamlanınca cinayet daha da büyür. Cinayetin en büyük olanı ise ceninin canlı olarak ana rahminden ayrılıp çıkmasından sonra onu öldürmektir... ‘İnsanın varoluşunun başlangıcı meninin erkekten ayrılması değil de ana rahmine düşüp kadının suyu ile birleşmesidir.’ dedik; çünkü çocuk, tek başına erkeğin suyundan yaratılmıyor, iki eşten yaratılıyor. Bu da ya her ikisinin suyundandır yahut da erkeğin suyu ile kadının hayız kanının birleşmesinden yaratılmaktadır...” (İhyâ ve şerhi İthâf, 5/380)
Hicri altıncı asrın başlarında (505/1111) vefat etmiş bulunan Gazzali, o çağların bilgisine de tercümanlık etmektedir ve ifadesinde geçen şu noktalar, fıkıhçıların cenin konusundaki hükümlerini değerlendirme bakımından önem arz etmektedir:
a) Gazzali gibi birçok fıkıhçı, dini kaynaklarda erkeğin ve kadının çocuğun oluşumunu sağlayan katkılarına su denildiği için erkeğin menisine ve dolayısıyla spermine olduğu gibi kadının yumurtasına da su (mâ’) demektedirler.
b) İki su karıştığında yani döllenme olduğunda hasıl olan nesneye canlı demek yerine, canlı olmaya, can verilmeye müsait hale gelmiş nesne denilmekte, döllenmiş yumurta (embriyo) böyle nitelendirilmektedir.
c) Yumurta döllendikten sonra ceninin rahimde geçirdiği gelişme aşamalarının ikisine "alaka" ve "muzğa" ismi verilmektedir. Birçok fıkıhçı ve tefsirciye göre "alaka" “pıhtılaşmış kan”, "muzğa" ise “bir çiğnemlik çiğ et parçası” demektir.
Bugün bize tıbbın öğrettiğine göre, cenin, hiçbir zaman pıhtılaşmış bir kan veya bir çiğnemlik cansız et parçası değildir.
d) Çocuğun, cinsi temas sonunda karı ve kocadan gelen sudan veya kocanın suyu ile kadının hayız kanından oluştuğu bilgisi de çağdaş tıp bilimine uymayan bilgilerdir.
e) Ruhun üflenmesi olayı aşağıda açıklanacak olan bir hadiste geçmektedir, ruh gibi onun üflenmesinin de ne manaya geldiği, insanın yaratılmasında hangi işlevlere sahip ve neler üzerinde etkili bulunduğu konusunda -hükme dayanak kılınacak- bilgi yoktur.
f) Bütün bu eksik bilgilere rağmen Gazzali’nin, rahimde hasıl olan birleşme anından itibaren hasıl olan şeyi “insan varlığının bir aşaması” olarak kabul etmesi ve bunu imha etmenin cinayet olduğunu kaydetmesi apaçık bir gerçeğin tespiti mahiyetindedir.
Ruhun Üflenmesi ile İlgili Hadis
Hadis-i şeriflerde Peygamberimiz (asm), çocuğun anne karnında oluşumunu anlatırken farklı ifadeler kullanmıştır. Bazı hadisler çocuğun yüz yirmi günlükken canlandığı imajını verirken, bazı hadisler de kırk günlükken canlandığı açıklamasını yapıyor.
Hadisi yüz yirmi gün olarak yorumlayan âlimlerimiz, ilk dört ay dolmadan kürtaj yapmanın haram olmadığını, ancak dört ay dolduktan sonra kürtajın haram olduğunu söylemişlerdir.
Fakat çocuğun kırk günde canlandığını ifade eden hadisleri esas alanlar ise, kırk gün geçtikten sonra kürtajın haram olduğunu ifade ediyorlar.
Biz de ruhun çocuğa kırk günlükken üfleneceğini belirten rivayetleri esas alıyoruz.
O zaman şöyle bir soru akla gelebilir: Üç ayrı kırk gün imajı veren hadis rivayeti, nasıl açıklanabilir?
Bu durumda, yüz yirmi gün hissi uyandıran hadis rivayetleri, üç ayrı kırk gün şeklinde değil, aynı kırk gün içinde diye yorumlanır.
Nitekim Müslim’de geçen rivayette “fî zâlike” ifadesi geçer. Bu da “onda” şeklinde tercüme edilebilecek bir manaya gelir. Yani “fî zâlike'l-vakt / o aynı vakitte" demek olur. Bu da başka vakit değil değil, ilk kırk günkü vakit demek olur.
Demek ki, hadiste geçen ve "sonra” edatıyla yapılan sıralama, haber verilenin değil, haberlerin sıralanması kabilindendir. Yani "aynı kırk gün içinde bunlar olur" demektir. Yoksa üç ayrı kırk gün anlamında değildir.
Konumuz bakımından daha da önemli olan husus, bu hadisin “cenini öldürme, cenin üzerinde tasarrufta bulunma” konusu ile hiçbir ilgisinin bulunmaması, insanın yaratılmasına ve kaderinin belirlenmesine ait açıklamalar yapmak maksadıyla buyurulmuş olmasıdır.
Bu sebepledir ki hadisçiler bu hadisi “Yaratılış” ve “Kader” bahislerinde rivayet etmişlerdir.
Fıkıhta Kürtaj
Fıkıhta kürtajın caiz olup olmadığını tartışan fıkıhçıların hükümlerine dayanak kıldıkları akıl (bilgi) ve nakil (hadis) delilleri ile ilgili olarak yaptığımız bu giriş mahiyetindeki açıklamalardan sonra mezheplere göre kürtajın hükmünü şöylece özetlemek mümkündür:
Hanefî Mezhebinde
Bu mezhepte, 120 günden sonra ceninin imha edilmesi ve düşürülmesinin caiz olmadığı hükmünde ittifak edilmiş, daha öncesi ile ilgili olarak da iki farklı görüş ortaya çıkmıştır.
Birinci görüş, bunun caiz olduğudur. Caiz diyenler, yukarıda zikredilen hadise dayanmış, 120 günden önce henüz çocuk olarak bir şeyin yaratılmadığını, mevcudun insan olmadığını, kan, et gibi bir şey olduğunu, organlarının belirmediğini ileri sürmüşlerdir. (İbn Abidin, 3/176; İbn el-Hümam, 2/495)
İkinci görüş caiz olmadığıdır. Bu görüşü savunan Hanefî fıkıhçılara göre -önemli bir mazeret ve sebep bulunmadıkça- ceninin, 120 günden önce de imha edilmesi ve düşürülmesi caiz değildir; çünkü hac ibadeti yapmak üzere ihrama giren bir kimsenin avlanması yasak olduğu gibi, kuşun yumurtasını kırması da “Yumurta kuşun temel unsurudur, kuş yumurtadan olmaktadır.” denilerek caiz görülmemiştir. Burada da cenin öldürüldüğü veya düşürüldüğünde günah söz konusu olur, ancak bunu yapanın günahı ve suçu, doğup yaşayan bir kimseyi öldüren katilin günahı kadar değildir. (el-Fetâvâ el-Hâniyye, 3/410)
Bu eserde “önemli mazeret” için iki örnek verilmiştir:
a) Bir kadın çocuğunu emzirirken hamile kalsa ve bu yüzden sütü kesilse, kocasının da sütanne kiralayacak imkânı bulunmadığından çocuğun açlıktan ölme tehlikesi belirse, bu durumda, 120 günü doldurmadığı ve organları belirmediği için henüz kan sayılan cenini, dışarıda ve yaşayan bir çocuğu kurtarmak için düşürmek caiz olur.
b) Çocuk yolda takılsa ve doğum mümkün olmasa bakılır; eğer çocuk ölmüş ise bunun parçalanarak çıkarılması caizdir. Çocuk yaşıyorsa, anayı kurtarmak için onu parçalayıp çıkarmak caiz değildir; çünkü buradaki iki can birbirine eşittir ve öldürülenin bunu hak edecek bir suçu yoktur.
Görüldüğü üzere Hanefî mezhebi fıkıhçılarının bir kısmının 120 günden önce çocuk düşürmeyi caiz görmeleri, rahimdeki varlığın insan mı yoksa bir kan kümesi veya et parçası mı olduğu konusundaki yanlış bilgilerine dayanmaktadır.
“Rahimdeki kütle hareket etmedikçe ve hareketin gaz vb.’den değil de çocuktan geldiği bilinmedikçe, çocuk olduğuna hükmedilemez.” denilerek, bu bilgi eksikliğine açıklık getirilmiştir.
Günümüzde ise rahimde oluşan şeyin çocuk olup olmadığı yaklaşık on beş gün sonra muayene ve test ile tespit edilmektedir ve birçok organın ilk kırk gün içinde belirmeye başladığı da bilinmektedir.
Bu bilgiler karşısında günümüzde, Hanefî mezhebi adına, 120 günden önce çocuk aldırmanın caiz olduğunu söylemek mümkün değildir, böyle bir fetva cinayete iştirak sayılır.
Malikî Mezhebi
Bu mezhebin fıkıhçıları kırk günden önce de olsa cenini öldürme ve düşürmenin caiz olmadığını açıkça ifade etmişlerdir. (Derdîr, 2/266-267)
Şafi Mezhebi
Bu mezhebe bağlı bulunan bazı fıkıhçılar kırk günü tamamlanmamış bulunan ceninin düşürülmesinin -Hanefîlerinkine benzer gerekçelerle- caiz olduğunu söylerken, Gazzali gibi fıkıhçılar, bunun haram olduğunu ifade etmişlerdir ve bu görüşün muteber olduğu kaydedilmiştir. (Şebramellesî, 6/179)
Hanbelî Mezhebi
Hanbelî mezhebi fıkıhçılarına göre hamilelik üzerinden kırk gün geçtikten sonra çocuk düşürmek caiz değildir. Kırk günden önce caiz olduğunu söyleyen fıkıhçılar ise -yukarıda açıklanmış bulunan- eksik bilgilere dayanmışlardır.
Zahiriye mezhebi imamlarından İbn Hazm, 120 günden önce çocuğunu düşüren anneye mali ceza, daha sonra düşürene ise kısas veya diyet gerekeceğini ifade etmiştir; bu ifade onun, baştan itibaren çocuk düşürmeyi caiz görmediğini göstermektedir. (Muhalla, 11/31; Zeydan, el-Mufassal, 3/119-127)
Sonuç
Zigot (döllenmiş yumurta) rahime yerleşip gelişmeye başladığı (embriyo olduğu), amiyane deyişle hamilelik başladığı andan itibaren onu öldürmek cinayettir, kürtaj haramdır.
Tüpte yapılan dölleme cenin sayılmaz; çünkü burada bırakıldığında bundan çocuk olmaz, rahimde bırakıldığında ise gelişmeye devam eden cenin sonunda çocuk olarak doğar.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Kürtaj yaptırmak, iki aylık çocuğu aldırmak caiz midir?
- Gurre (diyeti) nedir, ne zaman verilir, kim verir ve kime verilir?
- DÜŞÜK YAPMA
- DÜŞÜK YAPMA, KÜRTAJ
- Cenin, Ruh ve Kürtaj
- Çocuk aldırmak günah mı?
- DOĞUM KONTROLÜ
- Kürtaj Konusunda Dinimizin Hükümleri Nelerdir?
- Ertesi gün ve doğum kontrol hapı kullanmak veya hamile kalmamak içi kordon (tüpleri) bağlatmak caiz midir?
- Anne karnındaki bir bebeğe ruhu ne zaman veriliyor?