"YALANDA İTTİFAK" MÜMKÜN MÜ?
YALANDA İTTİFAK (BİRLEŞME) mümkün değildir. Her aklıselim bunu bilir.
İnsan sadece aklıyla ikna olmaz. İnsanın aklından başka tatmin edilmesi gereken lâtifeleri (hisleri) vardır. Her şeyi sorgulayan bir nefsi vardır. Hakkın kabul edilmesini istemeyen şeytan vardır... Şeytanın negatif telkinleri vardır. Bu nedenle “Yalanda ittifak edilmeyeceğini her aklıselim bilir.” diyoruz. Ama deyip geçmeyi doğru bulmuyoruz. Bunu biraz açalım. Aklımızın yanı sıra adını bile koyamadığımız hislerimizi de tatmin edelim.
İstanbul Ali Sami Yen Stadında Galatasaray’ın önemli bir maçı olsun. Bu maçı 40 bin civarında seyirci izlesin. Seyircilerin bir kısmı kapalı tribünde, bir kısmı açık tribünde, bir kısmı da kale arkasında maçı izler.
Bu 40 bin Galatasaray taraftarının hepsi aynı derecede fanatik değildir. Kimi yenildiğinde rakip takımı centilmence tebrik edebilirken, kimi rakip takımın taraftarıyla kavga eder. Bunları sıkça görüp izlemekteyiz.
Biz Galatasaray’ın önemli maçını izleyen 40 bin taraftar arasında 40 tanesini ele alacağız. Bu 40 taraftar birbirlerini tanımıyorlar. Bunlardan bir kısmı maçı kapalı tribünde, bir kısmı açık tribünde, bir kısmı kale arkasında izlemiştir. Kimisi maça Üsküdar’dan, kimisi Ortaköy’den, kimisi ise Gültepe’den gelmiştir.
Birbirini tanımayan bu 40 taraftarın ortak bir özelliği vardır. Bu özellikten dolayı bu 40 kişiyi bilhassa takip edeceğiz. Bu fanatikler yenilgiyi asla kabul etmezler. Takımları yenilmiş olsa bile “Biz yendik.” derler.
Bu 40 taraftarın izlediği son maçta Galatasaray yenilmiştir. Takibe aldığımız fanatikler, maç bitiminde evlerine gidiyorlar. Evlerinde aileleri maçın sonucunu sorduklarında, 40 fanatik birbirlerinden habersiz, her zaman olduğu gibi “Yendik.” diyorlar. Skoru sorduklarında çok farklı cevaplar olur. Örneğin 3-1, 4-0, 5-3, 2-1, 3-2 vs. vs.
Bu 40 taraftar, aralarında bir anlaşma yapmadan aynı yalan sonucu söylemeleri ne kadar mümkündür?
Olmayacak şey olsun ve bu fanatikler birbirlerinden habersiz aynı yalanı söylemiş olsunlar. Hepsi de “Maçı 4-3 kazandık.” desinler.
Ancak sorular devam edecektir. Madem maçta gol var, “Golleri kim attı?” diye sorulacaktır. Sahada iki takımdan 22 futbolcu var. Bu fanatiklerin goller için aynı isimleri vermeleri mümkün mü? Mümkünse ne kadar mümkün? Sorular devam edecektir...
Evdekiler 4-3’lük skorda gollerin hangi devrelerde atıldığını sorarlar. “İlk golü kim attı? Gollerin sıralanışı nasıl oldu?...” Sorular bitmez. Gollerin hangi dakikalarda atıldığını sorarlar.
Doksan dakikalık sürede hepsinin birbirleriyle konuşmadan anlaşmadan aynı cevapları vermeleri ne kadar mümkündür?
Şimdi “yalanda ittifak etmenin (birleşmenin)” mümkün olup olmayacağını bir daha düşünelim. Evet, yalanda ittifak mümkün değildir. Bunu aklıselim kabul ettiği gibi herhâlde nefislerimiz de kabul etmiştir...
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) asrında yaşamış insanlar değiliz. Bizatihi kendi gözlerimizle hiçbir mucizeye tanık olmuş değiliz (Hz. Kur’an dışında). Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yaşantısına, olaylar karşısındaki tavrına, insanlarla kurduğu diyaloğa, doğrudan şahit olmuş bir nesil değiliz. Peygamber Efendimizin göstermiş olduğu mucizelere, yüksek ahlâkına, hilmine, sabrına, metanetine, samimiyetine, cömertliğine, cesaretine, kararlılığına, itminanına, tevekkülüne, teslimiyetine, iffetine, edebine, hitabetine, tevazuuna, ibadetlerine, takvasına, ehl-i beytine sahabelerine karşı tavrına, ticarî ve iktisadî yaşantısına, ruh ve beden sağlığı için uygulamalarına, problemleri çözmede gösterdiği fetanete, istisnasız her konuda adil davranışına ve bunlar gibi asrımıza ulaşmış hiçbir üstün ahlâk ve meziyetlerine bizatihi tanık olmuş değiliz. Kitaplarda okuyoruz...
Ordusu harpte susuz kaldığında mübarek parmaklarını suya batırmış, 10 parmağından 10 musluk gibi su akmış, ordusunun susuzluğunu gidermiş... Bir yerde cemaati yiyeceksiz kalmış, herkesin elindeki az miktar yiyeceği bir araya toplamış, sonra dua etmiş ve bütün ordu ihtiyacı kadar almış, yemiş... Kendisinden mucize isteyen insanlara bazen ağaçları, bazen taşları konuşturmuş, harekete geçirmiş... Bazen ölüleri konuşturmuş, bazen harpte gözü yuvasından çıkan insanların gözünü yuvasına sokmuş, bazen kendisine kötü plân hazırlayanların plânlarını-düşüncelerini yüzlerine söylemiş... Bunlar gibi 23 yıllık peygamberliğine dağılmış binlerce mucize göstermiştir.
“Bütün bu olağanüstü hâller, onu seven insanların yakıştırması, uydurması olabilir mi acaba?... Ona manen ve maddeten bağımlı insanların bir düzmecesi olabilir mi?” diye düşünebiliriz. “Kendisine taraftar bulup bu taraftarlara kendini reklâm ettirmiş olabilir mi acaba?” Bu soruların benzerleri de olabilir.
Onun peygamberliği hakkında insan aklına gelebilecek bütün şüpheleri, vesveseleri, kuşkuları gidermedikten sonra ona bütün kalbimizle “Lebbeyk ya Resulallah!” nasıl diyebiliriz ki?...
Şeytanca plânlarla onun peygamberliğini inkâr edip gönülleri ondan soğutmak, fikirleri bulandırıp nesilleri ona karşı duyarsız hâle getirmek isteyen nasipsiz kişilere karşı imanımızı her an sıcak tutmalıyız.
Her şeyden önce Peygamber Efendimiz (s.a.v.), 23 yıllık peygamberlik görevini kapalı bir oda içinde geçirmedi: Her an halkın arasına katıldı. Halk ile beraber yaşadı. Ticaret yaptı, harplerde bulundu. Ziyaretçi kabul etti. Asrının devlet reislerine mektuplar gönderdi. Elçiler, mektuplar aldı.
Getirdiği dava sadece 80 yaşına gelmiş, ayağının biri mezara girmiş insanlarla ilgili değildi. Getirdiği dinde sorumluluk yaşını “ergenlik yaşı” olarak belirledi. Onun etrafında çok farklı kabileler vardı. O, davasını her ırktan insana tebliğ etti. Her yaştan her cinsten insan, onun muhatabı oldu.
Ona tâbi olan insanların hepsi onu tanımıyordu. Birbirlerini tanımayan farklı cemaatlerden, farklı kabilelerden, farklı ırklardan, farklı devletlerden, farklı mesleklerden, farklı yaşlardan insanların onun hakkında olmamış-görülmemiş-yaşanmamış olayları olmuş-yaşanmış gibi göstermeleri, yani “yalan beyanda ittifak”ları mümkün olabilir mi?
Birbirlerini tanımayan insanların değişik konularda aynı şeyi söylemeleri, bu insanların yalanda değil, doğruda ittifak ettiklerini gösterir.
Evet, dünyanın en güzel, en doğru sözü, “Allah’tan başka ilâh olmadığını ve Hz. Muhammed Efendimizin (s.a.v.) O'nun kulu ve resulü olduğu”nu bildiren sözdür. Biz de deriz:
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resulühu.”
Allah’ım! Bütün günahlarımıza rağmen, bütün çirkinliklerimize rağmen senin engin ve sonsuz merhametine sığınıyoruz ve sana yalvarıyoruz: Bize bu imanla yaşamayı ve bu imanla ölmeyi nasip eyle. (Âmin, âmin, âmin...)
BENZER SORULAR
- Tüm tanrılar gibi Allah, insan üretimi bir Tanrı'dır, iddiasına ne dersiniz?
- Hz. Muhammed'in ecdadı Hanif dinlerini nasıl muhafaza etmişler?
- Rum suresi 22. ayette, dillerin ve renklerin farklı olmasının güzelliğini anlatır. Halbuki, savaşların çoğu bunlardan çıkmaz mı?
- Kur'an'da gramer hataları var mı?
- Müteşabih ayetlerin olduğunu bildiren ayetle (Âl-i İmran, 3/7) Kur'an'ın apaçık bir kitap olduğunu bildiren ayet (Nahl, 16/89) çelişmiyor mu?
- İslam düşüncesindeki yorum ve içtihad farklılıklarını nasıl değerlendirmemiz gerekir?
- "Ümmetimin ihtilafı rahmettir." hadisini açıklar mısınız?
- Peygamberimizin (asm) Kuran-ı Kerim'de Bahsedilen Mucizeleri
- Peygamberimiz'in Kuran-ı Kerimde Bahsedilen Mucizeleri
- Kuran’da yazım hatası var mı?