Müminin görevi ve batıda yükselen İslam

Mü`min, merhamet ve şefkat sahibidir. Bile bile bir karıncanın ayağını bile incitemez. Çünkü inandığı Allah, Rahmân ve Rahîmdir. Hele hele inancını paylaştığı insanlara hiçbir şekilde zarar veremez.

İstanbul`daki son terör olayları bir defa gösterdi ki, sadece İslâmı kabul etmek yetmez, hatta sadece İslâmın şartlarını ve rükünlerini yerine getirmek de yetmez.
Müslüman kişi mü`min olmalı. İmanı kalbine hâkim olmalı, vicdanına söz geçirmeli, duygularına sınır koymalı, hislerini had altına almalıdır.

Bediüzzaman`ın dediği gibi, İman, kalbde ve kafada manevi bir yasakçı bırakmalı. Fenâ meyiller, sapkın eğilimler, hislerden ve nefisten çıktıkça "yasaktır" demeli, tard edip kovmalı, kaçırmalı.

İman, fenalıkları yapmaya izin vermemeli, iman yasakları işlemeye müsaade etmemelidir.

İman, insanın içinde manevi bir polis olmalı, mü`mini kontrolü altında tutmalıdır.
İman, adım başı bir trafik levhası gibi olmalı. Mü`minin hataya düşmemesi için uyarıcı bir işlev görmelidir.

Çünkü o Allah`a inanmıştır, her yaptığını Allah`ın gördüğünü bilir, her an Allah`ın kendisini gözettiğinin farkındadır.

Mü`min, meleklere inanır. Her yaptığı melekler tarafından kayıt altına alınır. Polisten, askerden kaçabilir, ama meleklerden gizlenemez, zerre miskal yaptıkları bile yazılır, çizilir, muhafaza edilir. Bir gün gelip hesap vereceğine inanır.

Mü`min, âhirete inanır. Bu dünyadaki polisten, hapisten, cezadan yakasını kurtarabilir, ama Cehennem azabından ve orada görevli birer melek olan zebanilerden kurtulamaz.


Mü`min, hesaba çekileceğine inanır. Boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacağı o günde, yaptıklarının, ettiklerinin, işlediklerinin tamamının teker teker hesabını vereceğinin inancındadır.

Mü`min, merhamet ve şefkat sahibidir. Bile bile bir karıncanın ayağını bile incitemez. Çünkü inandığı Allah, Rahmân ve Rahîmdir. Hele hele inancını paylaştığı insanlara hiçbir şekilde zarar veremez.

Mü`min, kitaplara inanır, Kur`ân`ı kabul eder, hükümlerine karşı boyun eğer.
"Kim, bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir" (Mâide Suresi, 32.) âyeti onu bağlar, elini ayağını tutar.

Hele canına kastettiği insan bir başka mü`minse bunun cezasını da bilir:
"Kim, bir mü`mini kasten öldürürse, onun cezası çok uzun süre kalmak üzere Cehennemdir. Allah, onu gazabına uğratmış, ona lânet etmiş ve onun için pek büyük bir azap hazırlamıştır." (Nisâ Sûresi, 93.)

Yine Kur`ân`da beş yerde aynen geçen, "Günah işleyen ancak kendi aleyhine günah işler. Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez" (En`âm Sûresi, 164.) hükmü ona sınır çizer.

Bu âyete göre, "Bir câni yüzünden, onun kardeşi, akrabası, çoluk çocuğu mes`ul olmaz. Birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes`ul olamaz. Birisinin hatasıyla başkası mes`ul tutulmaz."

Mü`min, Allah`tan korkar, Allah`ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınır. Ömrü boyu Allah`tan nasıl korkulması gerekiyorsa öylece takvayı esas alır.
İmanının sesine kulak veren, imanını hayatına geçiren, inandığı gibi yaşamaya çalışan bütün müntesiplerine Kur`ân çağrıda bulunarak, mü`minleri imana, hakiki imana davet eder:

"Ey iman edenler! Allah`a, Resulüne, Resulü üzerine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara hakkıyla iman edin." (Nisa Suresi, 136.)
Bu durumda mü`mine, imanı müsaade etmez ki cinayet işlesin, teröre bulaşsın, masum ve suçsuz insanları katletsin.

Çare: İmanı, kalbinde ve vicdanında bir yasakçı gibi duran ve yerleşmiş olan nesillerin yetişmesine çalışmaktır. Zordur, uzun solukludur, ama bundan kestirmesi de yoktur.

İslam, Batıda Yükselen değer

Bu arada İslâm işlevini sürdürüyor, kalb ve gönüllerdeki yerini buluyor, muhtaç yerlere ulaşıyor. Özellikle manen kurak ve çöle dönmüş ülkelere ve toplumlara mesajını ulaştırıyor.

Son on yılda İslâm, Batıda ve Amerika`da yükselen bir değer olarak cazibesini devam ettiriyor. İnsanlıkta hak dini arama eğilimi gittikçe artıyor.

Maddi problemlerini aşmış olan ve bir adım öne çıkarak vicdanının sesine kulan veren her insan, ruhî açlığını ve kalbi doyumsuzluğunu hissediyor.

Bu arayış kendisini İslâmla göz göze getiriyor. Ve sonunda artan bir hızla İslâmı seçen Batılılar azımsanmayacak bir sayıya ulaşıyor.

Katolikliğin merkezi olan Vatikan`dan bir yetkilinin açıklamasına göre, 1990`dan bu yana sadece İtalya`da 56.000 İtalyan İslâmı seçmiştir.

Son yirmi yıl içinde 20 bin kişinin İslâma döndüğü tahmin edilen İngiltere`de, 11 Eylül saldırılarından sonra dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi İslâma yöneliş daha da hızlandı.

Manchester Camisi`nin verdiği bilgilere göre 11 Eylül`ü takip eden ilk haftalarda sadece kendi camilerinde 16 kişi İslâmı kabul etmiştir.

Danimarka`da devletin resmi dini olan Protestanlıktan sonra Müslümanlık ikinci sırayı almaktadır. Bu ülkedeki Katoliklerin sayısı ise Müslümanlardan daha azdır. 5.5 milyon insanın yaşadığı Danimarka`da nüfusun yaklaşık yüzde 3`ünü Müslümanlar oluşturmaktadır.

Almanya`da, İslâmla müşerref olan Alman Müslümanların gayri resmi sayısı ise 200 bini geçmiş bulunmaktadır.

Amerikan halkının ise İslâma olan ilgisi 2001 yılının son çeyreğinde doruğa tırmandı. Bunda kuşkusuz 11 Eylül`de Dünya Ticaret Merkezi`ne yönelik gerçekleştirilen saldırıların önemli bir etkisi vardır.

Terörün ideolojik temelini araştırmak ve tespit etmek için başlatılan pek çok çalışma, insanların İslâm dinini incelemelerini ve İslâmın hoşgörü, adalet, merhamet ve sevgiyi emrettiğini, bir barış dini olduğunu öğrenmelerini sağladı.
Amerikan halkı İslâm ve İslâm tarihi hakkında en doğru bilgiyi edinebilmek için Müslüman organizasyonlara başvurdu. Bu başvuruların neticesinde, The Middle East Media Research Institute (Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü)`den verilen bilgilere göre, 11 Eylül tarihinden sonra yalnız Amerika`da 34 bin kişi Müslüman oldu.

Amerikan ordusunda ise Müslümanların gün geçtikçe sayısının arttığı ve varlıklarını kabul ettirdikleri kurumlardan birisidir. 1990`ların başında 2500 Müslümanın görev yaptığı Amerikan ordusunda, bugün yaklaşık 15-20 bin Müslümanın görev yaptığı bilinmektedir.

Bu sayının hızla artışında etkin olan iki faktörden birisi, Amerika genelinde de Müslüman nüfusun sayısında görülen artıştır.

Diğer faktör ise, Amerikan ordusunun Müslüman ülkelerde görev yapan birliklerinde bulunan askerlerin bu görevleri sırasında İslâmdan etkilenerek Müslüman olmalarıdır.

Bu sayının sürekli artıyor olması, orduda görev yapan Müslümanların ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilmeleri için kendilerine çeşitli imkanlar sunulmasını sağlamıştır.

Amerikan ordusu askerlerinden Albay Herman Keizer 1994 yılında yaptığı bir konuşmada bu gerçeği şöyle dile getirmektedir:

"Bu, son on yıl içerisinde Müslümanların silahlı kuvvetlerde sayısının çoğalması, Amerikan toplumunda Müslümanların sayısının artmasının doğal bir yansımasıdır. Şu an İslâm Amerika`da en hızlı yükselen dindir."

Bu gelişmeyi ve yükselişi hazmedemeyen güçler, İslâmın önüne geçmek ve insanların İslâmla doğrudan tanışmalarını ve buluşmalarını önlemek için terör dahil her türlü yola başvurmaktan çekinmiyorlar.

Ancak, "İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan sadece kendine gece yapar."

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun