İsrafın Boyutları
Her işin ve her olayın uç noktaları zarar doludur. Fayda ise her çeşit aşırılıktan uzak olan orta çizgidedir.
"Onlar harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar." (Furkan, 25/67)
Bu ayetin tefsirinde, yapılan masrafların "ya bir zaruret, ya bir ihtiyaç veya bir hüsün" için yapıldığı ifade edilerek bunlar dışında kalan harcamaların israf olduğu kaydedilir. Hüsün, güzellik demektir. Güzel şeyler yemek, güzel elbiseler giymek "israf" değildir. Ancak, karşımızda veya yakınımızda zarurî ihtiyaçlarını karşılamaya güç yetiremeyenler varken onlara yardımcı olmak yerine kendi lüksümüzü artırmaya çalışmamız da israfa girmektedir.
Elmalılı tefsirinde bu konuda şu kayıt konulur:
"İbadullahın ihtiyacı karşısında fazla tenaum da (nimetlenmek, yiyip içmek) hüsün değil israf hududuna girer."
Nur Külliyatında da bu konuda şu değerlendirme yapılır:
"Bu zamanda tereffühte izn-i şer'i bizi muhtar bırakmaz." (bk. Sözler, Lemaat)
Terefflüh, refah içinde yaşamak, günümüz tabiriyle lüks bir hayat sürmektir.
Allah Resulü (asm.), "Komşusu aç iken kendi tok olan bizden değildir. (İslam'ın istediği ideal Müslüman değildir.)" hadis-i şerifleriyle bu gerçeği en güzel şekliyle ortaya koymuştur.
Elbetteki bu yazılanlar konunun "azimet" boyutudur, "ruhsat" boyutunda zekâtını veren kişi fakire ödemesi farz olan hakkı yerine getirmiş ve sorumluluktan kurtulmuş olur. Ancak, insan, nafile ibadetlerden olan "sadaka" konusunda biraz cömert olmalıdır. Bu cömertlik ve bu yardımseverlik, yardımına koştuğu kişilerden çok ona fayda sağlayacaktır. "Kulum bana en fazla farzlarla, ondan sonra nafilelerle yaklaşır..." (Buhari, Rikak, 38) mealindeki kutsî hadis, bu noktada rehberimiz olmalıdır.
Furkan Suresinden naklettiğimiz ayette geçen "orta yol", aşırılıklardan uzak olan "istikamet" yoludur.
Orta yola ters düşen iki zıt kutup vardır. Bunlardan birine "ifrat" diğerine ise "tefrit" denilir. İfrat, ileriye uzanan yahut yukarılara doğru çıkan bir aşırılık, tefrit ise gerilere giden yahut aşağılara düşen bir aşırılıktır.
Bu konuda sayılamayacak kadar çok örnek vardır. Hastanelerde tedavi için istenen tahlillerde bu iki kutup açıkça belirtilir; "şu değerin altına düşülmeyecek, şundan da yukarı çıkılmayacak" diye.
Ayetlerden bir örnek:
"... Yiyiniz. İçiniz. Fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez." (A'raf, 7/31)
Bu ayet-i kerimenin ilk kısmında kişi tefritten men ediliyor. Yani, "Hiç yemeyerek yahut gerekenin çok altında gıda alarak hayatınızı tehlikeye atmayın." talimatı veriliyor. Çünkü bu vücut kendi malımız değil, bize emanettir. Bu emaneti korumakla görevliyiz, ona hıyanet edemeyiz. O güzelim organlarınızı görev yapamayacak derecede takatten düşüremeyiz; gerekli vitamin ve kaloriyi mutlaka almamız gerekiyor.
Ayetin sonunda ise kişi, ifrattan men ediliyor. İsraf ederek aşırı derecede yer ve içerseniz yine bedeninize zarar vermiş olursunuz. Bir çok hastalıkların dengesiz beslenmeden kaynaklandığı tıbbî bir gerçektir. Bu dengesizliğin ikinci kanadı olan "israf etmek", gereğinden çok daha fazla beslenmek, aşırı derecede kilo almak her şeyden önce kendi bedeninize büyük bir zarardır.
Öte yandan, israf eden kişi, iktisatla artıracağı imkânlarını muhtaçlara yönlendirmek, onlara da yiyecek ve içecek sağlamak, barınacakları bir yuva kurmak gibi insanî değerlerden de büyük ölçüde sapma gösterir. Yine israfa giren insan, günün birinde elindeki imkânları kaybederse, yokluğa ve yoksulluğa alışık olmayan bedeni ve ruhu, çok kısa zamanda büyük bir çöküntüye uğrar.
İnsanın yeme ve içmesine dikkat etmesi ve aşırılıklardan uzak kalarak orta yolu takip etmesi onun sıhhati için önemli bir esastır. Ancak bunu yaparken şunu da unutmaması gerekiyor
Sıhhatli yaşamak gayemidir, yoksa vasıta mı? Sıhhatli olunca insanlık görevimizi yerine getirmiş oluyor muyuz? Bu sıhhatli bedenle bir şeyler yapmamız gerekmiyor mu?
İşte bu çok önemli nokta çoğu zaman dikkatten kaçıyor, yahut nefsin isteklerine uyularak bu sorudan uzak duruluyor.
Yeme, içme, servet kazanma, makam sahibi olma insanlığın gerçek gayesi olamaz. İnsanı insan yapan değerler manzumesine kim sahipse o kişi üstün insandır, kâmil insandır, gerçek insandır.
Sıhhatini, malını, makamını güzelce koruduğu halde kendini korumayan nice insanlar görüyoruz. Bunlar kendilerini israf etmekte, hayatlarını israf etmekte, ömürlerini israf etmekte, konuşmalarını, dinlemelerini, düşünmelerini israf etmekte ve bütün bu kıymetli sermayeleri boşa harcamaktadırlar.
Nice emekler vererek elde ettiği mahsulünü, harman yapıp, tanelerini samanlardan ayırıp daha sonra taneleri sele, samanları yele veren nice fertler toplum hayatımızı adeta istila etmiş gibi.
Malına, sermayesine çok dikkat ettiği, onları hassasiyetle koruduğu ve artırmaya, büyütmeye çalıştığı halde kendini değerlendirmeyi hiç düşünmeyen bir ticaret erbabı, yahut, derslerine çok dikkat ettiği halde kendine dikkat etmeyen, fizikten tam puan alırken ahlâktan sıfırın çok altına düşen bir öğrenci bunlara sadece iki örnek.
Bu örneklere daha başkalarını ilave ettiğinizde, karşımıza şu korkunç tablo çıkacaktır:
"Kendilerini israf edenler ordusu."
Allah kelamında, "Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz." ayeti gibi birtakım ayetler, insanı maddî israftan men ederken, yine birçok ayet-i kerimeler de kişiyi mana israfından uzak tutmaktadır.
Atını aşırı derecede besleyip kendisi açlıktan kıvranan, yahut evini en güzel, en değerli eşya ile donattığı halde, kendisi pejmürde bir kıyafetle dolaşan, bir telini çeksen kırk yaması dökülen bir kişi çok büyük bir aldanma içindedir!
"Nefis insanın bineği, beden ruhun hanesidir." derler. Bu gerçekten gaflet edilirse son model bineklerde son derece müflislerin, en mükemmel köşklerde en fakir kişilerin boy gösterdiği acube bir toplum yapısı çıkar ortaya.
Bu perişanlığa düşmemenin tek yolu, sadece malımızı değil kendimizi de israftan uzak tutmamızdır.
Mana israfını yasaklayan bir İlahî Ferman:
"De ki, ey nefisleri aleyhine israf etmiş (haddi aşan) kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin..." (Zümer, 39/53)
Ayette geçen nefis kelimesi "zat" anlamındadır. Yani, beden ve ruhu birlikte içine alır. Nitekim, "Muhakkak ki, Allah, müminlerden nefislerini ve mallarını cennet karşılığı olarak satın aldı." (Tövbe, 9/111) mealindeki ayette de nefis bu manâda kullanılmıştır.
Kendini Allah'a satan insan, gözüyle harama bakamaz, çünkü gözünü satmıştır, artık o gözde dilediği gibi tasarruf edemez.
Dilini Allah'a satan kişi, artık o dil ile yalan söyleyemez.
Aklını Allah'a satan kişi, o aklı yanlış yolda kullanamaz, onunla insanları aldatamaz, haram kazanç yolları arayamaz.
Kalbini Allah'a satan kişi de o kalbe batıl inançlar yerleştiremez, putlara tapamaz. Artık onun sevgisi de korkusu da Allah içindir.
İşte böylece hem organlarını hem de ruhî melekelerini Allah'a satan kimseye bunun karşılığı olarak "cennet" ihsan edileceği ayette haber veriliyor.
O halde, bu ticareti yapmayıp cennetini kaybeden insan "kendini israf etmiş" demektir.
Zümer suresinden naklettiğimiz ayet-i kerimede Cenab-ı Hak, kendilerini israf yolunda zayi eden kullarına hitaben "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin." buyurur. Bu ayeti tefsir eden alimlerimiz, burada kulların ümitsizliğe düşmeyip tövbeye yönelmelerinin istendiğini kaydederek şu açıklamayı yaparlar:
Bu ayette, yıllarca putlara tapıp, zulümler işleyip, ahlâksızlığın her çeşidiyle kirlenen, bunlarla da kalmayıp kızlarını diri diri toprağa gömecek kadar merhametten uzaklaşan insanlara, "Bütün bu yaptıklarınıza rağmen yine de 'Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin', tövbe ederek İslam'a dönün." mesajı verilmektedir. Nitekim ayetin sonunda "Şüphesiz Allah bütün günahlarınızı bağışlar." buyrulur.
Müşriklere böylece ümit ışığı yakan ve onları İslam'a davet eden bu ayet, günahkâr müminler için de yine en büyük bir ümit kapısıdır.
İsraf konusuna, Allah Resulünün (asm.) dikkat çektiği iki büyük israfı kaydederek son verelim:
"İki büyük nimet zarara uğratılmaktadır: Sıhhat ve boş zaman." (Buhârî, Rikak 1)
BENZER SORULAR
- Adam öldüren kimse tövbe ederse affedilebilir mi?
- Tebliğ vazifesini yapmayan mesul olur mu?
- Kafir ölmekten aşırı korkuyorum, nasıl kurtulurum?
- Bilerek veya bilmeyerek defalarca küfre giren kimsenin-can boğaza dayanmadığı müddetçe- tövbesi kabul olur mu?
- Ayette geçen “nefislerinizi öldürün” ifadesine, “kendinizi öldürün” diye mana vermek doğru mudur?
- Kafirler Allah'a inanmadıkları halde nasıl Allah'ın rahmetinden ümit kesiyorlar?
- Şefaat Haktır- 23. Bölüm: 13. Soru-Cevap
- Müminin mümini öldürmesi küfür müdür? "Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir." âyetine göre, bir mümini kasden öldüren kimse, ebedi cehennemde mi kalacaktır?
- Şefaat ayetlere ve hadislere göre hak mıdır?
- TEBLİĞ (İrşâd)