Bir ayet akıl, nakil ve sezgiye göre nasıl açıklanır?

Tarih: 06.05.2020 - 06:06 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kuran’dan herhangi bir ayetin üç türlü bilgi türümüz akıl, nakil ve sezgiye yani işari tefsire göre açıklaması nasıl oluyor?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kur'an’ın mucize oluş yönleri, özellikleri; ilahi bir kelam olup beşerin takatinin fevkinde bulunuşunun, insanların onun bir benzerini getirmekten aciz kalmalarının alametleri manasında kullanılan “i’câz vecihleri” hakkında farklı tasnifler söz konusudur.

Bazı alimler onun i’caz yönünü bir tek özelliğinde aramışlardır. Kur'an’ın i’câzının onun kelime ve cümlelerinin harikulâdeki örgüsünde olduğunu ifade eden “nazım” görüşü ve insanların Allah tarafından Kur'an’a muaraza etmekten alıkonulmaları, böyle bir işe tevessül etmekten sarf edilmeleri, yani uzaklaştırılmalarını ifade eden “sarfe” görüşü gibi.

Bazıları ise i’caz vecihlerinin bir değil birden çok olduğunu belirtmişler, bu hususta çeşitli vecihler sıralamışlardır.

İ’câz vecîhlerine (yönlerine) dair eski ve yeni tasnifleri birlikte değerlendirdiğimizde, Kur'an’ın i’câz vecihlerinin edebî (lugavî / nazım), teşriî, gaybî ve ilmî i’câz olarak özetlenebileceğini söyleyebiliriz.

Edebî yönden i’câzı (mucize oluşu) nazmındaki i’câz, lügavî i’câz veya üslubundaki harikuladelik olarak da isimlendirilmiştir.

Teşrîî i’câz, getirdiği ahkam ve prensiplerin insanlığın ihtiyacına cevap vermesi, beşeri sistemlerin fevkinde oluşu manasında kullanılmıştır.

Gaybi i’caz, Kur'an’ın hem geçmiş milletlere hem de gelecekte yaşanacak birtakım hadiselere dair gaybî haberler ihtiva etmesidir.

Daha çok sonraki âlimlerin dile getirdiği ilmî (bilimsel) i’câz ise, Kur'an’ın nüzul döneminde bilinmeyen birtakım bilimsel gerçeklere işâret edilmesidir.

Bunların yanında, Kur'an-ı Kerîm’in, Peygamberimizin (asm) arzusu hilafına ayetler içermesi, daima yeni kalması, tekrar tekrar okunmasının bıkkınlık vermemesi gibi, bazı alimlerce dile getirilen i’câz vecihleri de olmuştur. Nursî ise, Kur'an-ı Kerîm’in hadsiz i’câz vechi olduğuna değinir.

Kur'an’ın edebi yönden bir mucize oluşu, belağatın zirvesinde olan bu ilahi kelamın beşere ait sözlü ve yazılı eserlerden farklı olup, hiç bir beşer tarafından benzerinin ortaya konamayacağı hususu, hemen hemen bütün alimlerin üzerinde ittifak ettiği bir i’caz vechidir.

Kur'an’ın edebi yönden mucize oluşunun da farklı vecihleri vardır. Yani Kur'an çeşitli açılardan edebî bir mucizedir, beşerin benzerini getiremeyeceği bir belağat ve fesahata sahiptir. Onun edebi yönden mucize oluş vecihlerinin başlıcaları: Bilinen edebi türlerden farklı olması, eşsiz ahengi, lafız-mana dengesi, edebi türlerin hepsinde mükemmel olması, edebi türlerin iç içe olması, aynı anda farklı seviyelere hitap etmesi, akla ve duyguya dengeli hitap etmesi, tazeliğini muhafaza etmesi, beyan tarzının çeşitliliği, câmiiyyeti vb. özellikleridir.

Bu özelliklerden her biri için geniş açıklama ve örnekler zikretmek mümkündür. Burada, sorulan soruya cevap olması dileğiyle, Kur'an’ın mucizevi edebi özelliklerinden sadece biri, ancak en önemlilerinden biri olarak gördüğümüz camiiyyetinin bir yönü olan lafzındaki camiiyyet üzerinde duracağız. Burada öncelikle camiiyyetten ne kastettiğimizi açıklamaya çalışacağız.

Camiiyyet

Camiiyyet az sözle çok mana ifade etmektir. Başka bir ifadeyle sözün mana bakımından zengin, kapsamlı ve şümullü olmasıdır. Hz. Peygamberimizin (asm),

“Muhakkak ki Allah azze ve celle beni son peygamber olarak gönderdi, bana “cevamiu’l-kelim” ve hatimelerini verdi. Kelam bana oldukça kısaltıldı. Sakın şaşkınlar sizi oyalamasın.” (Ebu Davud, Merâsîl, 223; Abdurrezzâk, Musannef, 6/112-113)

hadisinde ifade ettiği gibi, sözün (kelamın) câmi olması kısa ve vecîzliğiyle beraber çok manaya delalet etmesidir.

Peygamberimizin (asm) sözlerinde câmiiyyet söz konusu iken, Yüce Allah’ın kelâmında böyle bir özelliğin olmaması düşünülemez. Bilâkis Kuran hârikulade, i’câzlı bir câmiiyyete sahiptir. Tefsirlerde çokça rastlanan ve “tenevvü ihtilâfı” olarak isimlendirilen, bir ayet veya bir kelime hakkındaki –birbirine zıt düşmeyen bilakis birbirine benzeyen, birbirinin manasını tamamlayan- farklı mana vecihleri onun bu özelliğinin emâreleridir.

Mu’cizât-ı Kur’âniyye Risâlesinde Kur'an’ın Câmiiyyeti konusunu geniş bir şekilde ele alan Nursî bu konuda bazı açıklamalarda bulunur:

Kur'an lafızları öyle bir tarzda vaz'edilmiştir ki, her bir kelâmın, hattâ her bir kelimenin, hattâ her bir harfin, hattâ bazen bir sükûtun çok vecihleri bulunabiliyor. Her bir muhatabına ayrı ayrı bir kapıdan hissesini verir. Kuran bu özelliğiyle, bu kâinatın Yüce Yaratıcısının kelâmı olarak farklı mertebelerdeki insanlara, anlayış, zekâ ve kabiliyetçe farklı muhataplara feyzini dağıtıp, nurunu saçmaktadır.

Kur'an, ayrı asırlar, dönemler üzerinde yaşamış insanlara bu kadar bol bir şekilde manalarını saçmış olduğu halde, tazeliğini, gençliğini zerre kadar zayi etmeyerek, gayet kolay bir tarzda, sehl-i mümtenî bir sûrette, herkese anlayışlı ders verdiği gibi, aynı derste, aynı sözlerle anlayışları çeşitli, dereceleri farklı pek çok tabakalara dahi ders verip ikna eder.

Nasıl ki “elhamdulilah” gibi bir lâfz-ı Kur'anî okunduğu zaman dağın kulağı olan mağarasını doldurduğu gibi, aynı lafız, sineğin küçücük kulakçığına da tamamen yerleşir; aynen öyle de, Kur'an'ın manaları, dağ gibi akılları doyurduğu gibi, sinek gibi küçücük, basit akılları dahi aynı sözlerle eğitir, tatmin eder. Zîra, Kur'an ins ve cinnin bütün tabakalarını imâna dâvet eder. Hepsi için imânî ilimleri ders verir, ispat eder. Avâmın en ümmîsi havâssın en ileride olanıyla omuz omuza, diz dize verip beraber Kuran dersini dinleyip istifade ederler.

Kur'an-ı Kerîm öyle bir semavî sofradır ki, binler muhtelif tabakada olan fikir, akıl, kalp ve ruhlar o sofrada gıdalarını buluyorlar, arzuları yerine geliyor. Hatta pekçok kapıları kapalı kalıp, istikbâlde geleceklere bırakılmıştır.

Kur’ân’ın Câmiiyyetinin Farklı Boyutları

Nursî, mezkûr eserinde Kur'an'ın camiiyet-i hârikulâdesini şu başlıklar altında sıralamıştır:

- Lafzındaki câmiiyyet: Konumuz olan bu câmiiyyet çeşidi hakkında biraz sonra tafsilatlı bilgi verilecektir.

- Manasındaki câmiiyyet: Kur'an’ın manasının câmi olması, ihtiva ettiği manaların bolluğu, genişliği, bitmek tükenmek bilmeyen bir kaynak gibi insanlığın bütün manevi ihtiyaçlarını karşılamasıdır.

- İlmindeki câmiiyyet: Kur'an’ın ilmini câmi olması, bünyesinde pek çok ilmin özünü, temel prensiplerini ve hulasalarını barındırmasıdır.

- Mebâhisindeki câmiiyyet: Konularının çeşitli olması, Allah, insan, kâinat, dünya, ahiret, iman, ibadet, ahlak vs. pek çok konuyu uyumlu bir şekilde ele almasıdır.

- Üslup ve îcâzındaki câmiiyyet: Kur'an’ın üslubunun bilinen beşeri üsluplardan farklı, veciz ve harikulade olmasıdır.

Kur'an’ın Lafzındaki Câmiyyet

Kur'an’ın camiiyyet çeşitlerine dair bu özet ifadelerden sonra, asıl konumuz olan Kur'an’ın lafzındaki câmiiyyete yani Kuran lafızlarının, kullanıldıkları makam ve konumları itibariyle ifade ettikleri geniş manalara dair örneklere geçmek istiyoruz.

Öncelikle Kur'an’ın câmi âyetlerinden biri olarak gördüğümüz Tevbe Sûresi, 41. âyet üzerinde durarak, ardından diğer âyetlerden örneklerle bu konuyu açıklamaya çalışacağız:

انْفِرُواْ خِفَافًا وَثِقَالاً وَجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ  

“Hafîf ve ağır olarak savaşa çıkınız. Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad ediniz. Eğer bilirseniz, sizin için hayırlı olan budur.” (Tevbe, 9/41)

ayetindeki “hafif ve ağır olarak / خِفَافًا وَثِقَالا” kelimeleri ayetteki konumları itibariyle câmi kelimeler olduğundan, bu kelimelerin tefsirinde çok çeşitli manalar zikredilmiştir. Burada tespit ettiklerimizi sıralayacağız:

1. Genç ve yaşlı olarak (Hasan-ı Basrî, İkrime, Mücâhid),
2. Kolay ve zor şartlarda, (Ebû Sâlih),
3. Fakir ve zengin olarak (Ebû Sâlih),
4. Zayıf ve şişman olarak,
5. Meşgul ve meşgul değilken ((Hakem),
6. İstekli ve isteksiz olarak (İbn Abbas, Katâde),
7. Süvari ve piyade olarak (Ebû Amr, Evzâî),
8. San’at sahibi ve san’atsız olarak (İbnu Zeyd),
9. Evli ve bekâr olarak (Yemân b. Riyâb)
10. Çocuklu çocuksuz (Zeyd b. Elsem),
11. Sağlıklı ve hasta (Cuveybir),
12. Hafif ve ağır deve ile (Ali b. İsâ, Taberî)
13. Hafif ve ağır silahlı olarak (Sa’lebî)
14. İtaate istekli, muhalefeti ağır görerek,
15. Mubarezeye istekli, sabır için ağırlığını koyarak (Mâverdî).

Başka ayetlerde kör, topal ve hastaların savaşa katılmamalarında beis olmadığının bildirilmesiyle bu maddelerden bazıları istisna kılınmıştır. Keza, bazı maddeleri diğerlerine tercih etmemiz de mümkündür. Nitekim parantez içinde zikrettiğimiz görüş sahipleri, ilgili manaları tercih etmişlerdir.

Ancak, ayette bu manalardan herhangi birinin kesinlikle kastedilmediğini iddia etmek zordur. Hepsinin kastedilmesi de muhtemeldir. Eğer Yüce Allah bu manalardan sadece birini kastetseydi, onu açıkça beyan ederdi. Böylece bu farklı yorumlar söz konusu olmazdı. Mademki, böyle yapmayıp çeşitli manalara muhtemel olan bir ifade kullanmıştır, o halde bu manaları –gramer ve belâğata uygun olanları- kastetmiştir, en azından böyle anlaşılmasına müsaade etmiştir diyebiliriz.

Bu durum, Kur'an’ın câmiiyyetinden kaynaklanmaktadır. Meydânî de ayetin manasının küllî (genel) olmasıyla beraber, tefsirlerinin bu küllî mananın örnekleri veya tatbikatı nevinden cüz’î olabildiklerine dair bu âyeti misal olarak zikretmiş, manasına dair dokuz madde sıraladıktan sonra, “Lafız, küllî delâletiyle bu tefsirlerin tamamına muhtemel olduğu müddetçe bir veya birkaç manaya tahsis etmeye sebep yoktur. Doğru olan, “ağır” ve “hafif” lafızlarıyla uygunluk arzeden bütün manalara hamletmektir” diyerek bu görüşü dile getirmiştir.

Aslında “hafif” ve “ağır” kelimelerinin manası açık olup kelimelerin zatında, yani tek başına ele alındıklarında bir câmiiyyet  (geniş mana ifade etme) söz konusu değildir. Ancak Kuran-ı Kerim bu iki kelimeyi öyle bir sadedde, öyle bir konumda, öyle bir ifadede kullanmıştır ki, bu kelimeler câmiiyyet kazanıp anlam alanları genişlemiştir. İşte i’câz parıltıları bu kullanımda hissedilip görünmektedir.

Bu konuda diğer bir örnek de وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوّةٍ ... “Onlar için gücünüzün yettiğince kuvvet hazırlayınız…” âyetindeki “kuvvet” kelimesine kazandırılmış câmiiyyettir. Şöyleki, âyette bu kuvvet mutlak olarak zikredilmiş, keyfiyeti hakkında tafsilata girilmemiştir. Böylece ifade her türlü kuvveti içine alacak bir mana kazanmıştır. Yani Kur’ân sözü kısa tutmakla manayı genişletmiş ve böylece îcâzlı bir i’câz ortaya çıkmıştır.

Tefsirlerde bu âyetle ilgili yorumlar da bu durumu ortaya koymaktadır. Bu görüşleri şöyle özetleyebiliriz: 

1. Kuvvet, erkek atlardır. Ayetin devamında geçen ribâtu’l-hayl ise, dişi atlardır. İkreme’ye ait olan bu görüşe göre, böylece âyette hem erkek hem de dişi atların savaş için hazırlanması istenmektedir.

2. Kuvvet, silahtır.
3. Kuvvet birlik ve beraberliktir.
4. Allah’a güvenmek ve dayanmaktır.
5. Kuvvet (ok) atmaktır. Bu görüş Peygamberimizin, âyetle ilgili olarak buyurduğu "Bilin, kuvvet atmaktır, bilin, kuvvet atmaktır, bilin, kuvvet atmaktır." (Müslim, İmâret, 52; Tirmizi, Tefsir, 9) hadisine dayanmaktadır.
6. Düşmana karşı kuvvetli olmayı sağlayacak her türlü savaş araç ve gereçleri.

Görüldüğü gibi bu tefsirlerin hepsi âyetin manası hakkında akla gelebilecek, makul manalardır. Bazıları manaca daha uygun olsa da diğerlerini kabul etmemek için bir gerekçe oluşturmazlar. Burada başka kuvvetler zikretmek de mümkündür. Örneğin, Müslümanların maneviyatının takviye edilip güçlendirilmesi, savaş için erzak ve mühimmât tedarik etmek, savaş eğitimi vs. Çünkü bu makamda “kuvvet” kelimesi, tüm bu manaları içerecek keyfiyette “câmi” bir kelime konumundadır.

Peygamberimizin açıklaması ise, âyetin câmiiyyeti dâhilindeki manalardan birisidir. Yoksa âyetin manası sadece budur manasında değildir. Tıpkı Fatiha suresindeki “mağdubi aleyhim” (gazaba uğrayanlar) ve “dâllîn” (dalalete düşenler) hakkında, birinci grubun Yahudiler, ikincisinin Hıristiyanlar olduğunu belirtmesi gibi.

Peygamberimizin bu nevi açıklamaları ortam, zaman ve mekân itibariyle akla gelen ilk örneklerdir. Yoksa âyetin manası geniştir. Kıyamete kadar gelip geçen her türlü benzer fırkaları kapsamaktadır.

İşarî tefsire gelince, bu manalar doğrudan Kur'an'ın lafzının ifade ettiği manalar olmayıp, bir ayet okunurken ilham veya çağrışım yoluyla kalbe doğan bazı manalardır...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun