Bertrand Russel’ın demlik argümanına cevap verebilir misiniz?

Tarih: 19.10.2018 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

“Birçok ortodoks kişi, kendilerinin dogmaları ispat etmeleri gerektiğini değil, şüphe edenlerin kabul edilmiş olan dogmaları çürütmesi gerektiğini söyler. Bu elbette bir hatadır. Eğer ben Dünya ve Mars arasında, Güneş etrafında, eliptik bir yörüngede dönen bir Çin demliği bulunduğunu öne sürseydim ve bu demliğin en güçlü teleskoplarımızla bile ortaya çıkarılamayacak kadar küçük olduğunu da iddiama ekleseydim, hiç kimse bunun aksini ispatlayamazdı. Fakat konuşmama, iddiamın aksi ispatlanamayacağı için insan mantığının iddiamdan şüphelenmesinin tahammül edilemez bir küstahlık olduğunu söyleyerek devam etseydim, kesinlikle saçmaladığım düşünülecekti. Oysaki eğer böyle bir demliğin varlığı eski kitaplarda bildirilse, her pazar kutsal bir gerçek olarak aktarılsa ve okul çağındaki çocukların zihnine yavaş yavaş aşılansaydı, varlığına inanmakta çekimser davranmak elbette bir tuhaflık belirtisi halini alırdı. Ve bu şüpheci kimse aydınlık bir çağda psikiyatristlerin, daha önceki çağlarda ise Engizisyon Mahkemesi’nin ilgisini hak ederdi.’’

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ateist yaklaşımın vermiş olduğu örnek, semavi dinlerin iddiaları ile uyum içerisinde değildir. Zira örnekte verilen “dünya yörüngesinde teleskopla dahi görülemeyecek çay demliği” bilimin ve nesnel araştırmanın konusu olan bir alandan seçilmiştir.

Böylesi bir durum (çaydanlık) şimdiye kadar yapmış olduğumuz araştırma ve gözlemlerle açıkça çeliştiği ve normal akıl işleyişinin kabul edemeyeceği bir şey olduğu için, gerçekte var olanlar hakkındaki bilgilerimizi inkârdır.

Ateistlerin tabiatçı, tesadüfçü, olasılıkçı, şans faktörcü pek çok iddiası aynen bu çaydanlık iddiası gibi, inkâr absürtlüğünden ibarettir.

Dolayısıyla bu iddia bir inkâr olduğu için ispatlanmalıdır.

Engizisyon ise, gerçekte İspanya’da Müslümanları ve Yahudileri zorla Hristiyan yapmak için çalışmış siyasi-dini bir mahkemedir.

Bu mahkemenin Orta Çağ’ın siyasi konjonktürleri dâhilinde Galileo gibi bilim insanlarını yargılaması, sözüm ona teolojik-politik düzenlerini koruma amaçlı cinayetlerdir.

Galileo’nun kilise otoritesi ile sorunlu olsa bile inançlı bir Hristiyan olduğu da bilinmektedir.

Bu gün Avrupa’da okul çağındaki çocuklar kiliselere gitmiyorlar. Onun yerine teolojik zorbalığı geride bırakan bir tek tipçi ateistik eğitim veren bilimin yeni kilisesine gönderiliyorlar.

Dolayısıyla verilen örnek her bakımdan tutarsızlık içindedir.

Gerek astronomide, gerekse fizik ve matematik gibi bilimlerde günümüze ulaşmamızı sağlayan bilim insanlarının çoğu dindar insanlardır. Var olanların varlık nedeni için onların ötesinde bir neden aramak yerine, onların içinden bazılarını seçmenin de ötesine geçerek rastlantısallık veya nedensizlik gibi ne olduğu bile belli olmayan kavramlar icat etmek ateist istencin sefaletini ortaya koymaktadır.

Dinlerin en başta Allah (c.c)’ın varlığı ve ahiret günü inançları bilimin ve deneysel araştırmanın konusu olmayıp, insan akıl ve mantığının ve bunların ötesinde insan iradesinin konusudur. Dinlerin söz konusu ettiği bu iddialar zamanlar ve mekânlar üstü aşkın gerçekliklere işaret etmektedir. Bu dini iddialar düşünce tarihi boyunca sıklıkla ve yoğun bir biçimde rasyonel olarak (akla dayalı) temellendirilmiş ve mantıksal akıl yürütmenin bir sonucu olarak ele alınmıştır.

Öte yandan İslam dini çerçevesinde konuyu değerlendirecek olursak, İslam’ın sahih kutsal metinlerinin hiçbirinde selim aklın kabul edemeyeceği ya da bilimin kendisine zıt bir konumda kaldığı bir iddia söz konusu değildir. Allah Teala'nın varlığını ispat -deyim yerindeyse- akıl teleskopunun en uzak ufukta ve en yakın çizgide gösterdiği bir gerçekliktir.

Yasin suresi 38. ayette belirtildiği gibi Güneş de kendi yörüngesi etrafında muayyen bir vakit için hareket ediyor. Bu aziz ve alim olan Allah’ın takdiridir.” Ya da Zümer suresi 6. ayette geçen “Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan başka bir yaratılışa geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?” ifadeleri akla aykırı olmadıkları gibi, artık günümüz bilimi ile daha iyi anlaşılabilecek yakın ve uzak gerçekliklerdir.

Allah Teala'nın mevcudiyetini ispat nesnel bir olguyu ispatla eş değildir. Bu noktada aklın önce bunun olabilirliğini, ardından da zorunluluğunu görmesi gerçekleşir.

Bununla birlikte aklen ya da sezgisel olarak görülen bu hakikatlere bireyin yapıp etmelerini belirleyici bir değerle bağlanarak iman etmek ise tamamen iradenin konusudur.

Diğer taraftan, benimsediği görüşü savunup savunmama kişinin tercihine kalmıştır. Örneğin bir kişi demliğe de tapabilir ve kimseye bunu ispat etme zorunluluğunu da hissetmez. Bu konuda uyarılmayı da istemez. O zaman o kişinin inancını saçma da bulsak o kişiyi ikna edemeyeceğimiz için ikna çabasında bulunmanın da bir anlamı olmaz.

İnancını ispat etmek gibi bir sorumluluk duygusu taşıyan kişi onu akli gerekçelerle anlatmak ister. Dolayısıyla böyle saçma bir şeyle inancını temellendirmez. Tabi soruda verilen örnek uç bir örnektir. Ateistler özellikle inancı olumsuzlamak için böyle saçma örnekler kullanırlar, ta ki bilinç altına şu mesajı vermek isterler: İşte bu örnek nasıl saçma ise senin inancında öyle saçmadır. Fakat hiçbir semavi din böyle saçma bir şekilde inancını temellendirmez.

Bu nedenle ateist argümanlarla dini anlamaya çalışmak veya sorgulamak doğru değildir. "Evrenin bir yaratıcısı vardır." demekle "Uzayda bir demlik vardır." demek nasıl aynı kefeye konulabilir. Örnek olarak düşünürse bile böyle bir saçma örnek ile dini bir ilke geçersiz kılınamaz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun