Ben tam anlamıyla mükemmel bir evren göremiyorum, nerde bu mükemmellik?

Tarih: 29.07.2015 - 11:04 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bütün din adamları evrende mükemmel bir düzen olduğunu söylüyorlar, ancak ben tam anlamıyla mükemmel bir evren göremiyorum.
- Hayvanlar alemi birbirlerine acayip zulümler ediyor. Bunu sadece besin döngüsü anlamayın. Mesela köpek balıkları yavruları daha anne karnında kavga etmeye başlıyorlar. Dişi örümcek çiftleştikten sonra erkek örümceği yiyor, sinek yavruları örümceği içten içten yiyip patlatıyor vs.
- Ayrıca acımasız besin döngüsünün yerine bütün canlıların güneşten beslenerek kardeşçe yaşaması daha iyi olmaz mıydı?
- Ayrıca insan ve maymun DNA sının benzerliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Burada soru üç şıklıdır. Birisi, kâinatta düzenin olmadığı, diğeri hayvanların birbirine zulmettiği, üçüncüsü de insan DNA’sı ile maymun DNA’sının benzerliğidir.

Cevap 1:

İnsanın, kâinatta düzenin mükemmelliğini anlaması için kendi vücuduna bakması yeterlidir.

Önce düzenden maksadın ne olduğu iyi anlaşılmalıdır. Düzen; nizam, intizam, ölçülülük, bir ihtiyaca göre yapılan şey manalarına gelmektedir.

İnsanın bedeni ölçülü ve pek çok gaye ve maksada göre planlanıp yaratılmıştır. Mesela; yüzün şekli ve büyüklüğü, yüzdeki azaların yeri, görevi ve şekli hep ölçülü ve son derece mükemmeldir. Bunu daha iyi anlamak için yüzde ölçüsüzlüğün varlığını hayal edelim. O zaman mükemmelin ne olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Mesela burun kedi burnu gibi ve yüzün sol tarafında, gözün birisi inek, diğeri sinek gözü gibi, birisi başın arkasında, diğeri alında, kulağın biri tavşan kulağı, diğeri fare kulağı gibi, birisi burnun üstünde, diğeri ensede, ağız koyun ağzı gibi ve yüzün sağ tarafında, dişlerin bir kısmı ağzın içinde ve her birisi farklı büyüklükte, bir kısmı da avucun içinde. Ayağın birisi inek ayağı gibi, diğeri tilki ayağı şeklinde. Büyük abdesti yapacak yer sol kulağın olduğu yerde, küçük abdesti yapacak yer de sağ kulağın yerinde bulunsa idi, işte o zaman şu anda insanın mükemmelliği daha iyi anlaşılırdı.

İşte kâinat da böyle. Güneşin büyüklüğü ve bize uzaklığı, günlük meydana gelen enerji miktarı ve şekli, bulutun ihtiyaç olan yerlere suyu götürmesi, bütün canlıların mutlaka ihtiyacı olan havanın tam istenen oranda olması, bozulan gaz dengesinin kısa sürede temizlenerek devreye girmesi, yerkürenin ekseni ve güneş etrafındaki hareketi ve hızı hep en ince hesaplarla ayarlanmış ve en küçük bir hata olmadan işletilmekte ve idare edilmektedir.

Hayvanların her birisinin ruh yapısına uygun bir bedene sahip olması, azalarının ölçülü ve ihtiyaca göre yapılmış olması hep mükemmelliğin ve düzgünlüğün ölçüsü değil midir?

Mesela, tavuğa fare ayağı, kelebeğe serçenin kanadı, serçeye de kelebek kanadı, koyuna ağız yerine bülbülün gagası takılsa idi, o zaman adaletsizlik ve intizamsızlık ve ölçüsüzlük olurdu.    

Daha saymaya gerek var mı? Her halde bu kadarı bile mükemmelliğin ne demek olduğunu anlamaya yetecektir.

Şimdi söyle bakalım, var mı kâinatta böyle bir dengesizlik ve ölçüsüzlük?

Cevap 2:

Her bir canlı kendisine biçilen ve takdir edilen görevi yapar, tayin edilen rızkını yer. Buradaki hata, kâinata yanlış gözlükle bakmaktan kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi, kâinata iki gözlükle bakılır. Birisi iman gözlüğü, diğeri de küfür gözlüğüdür.

Küfür gözlüğü; kâinatı karanlık ve her şeyi birbirine yabancı ve düşman gösterir. Tıpkı gece vakti karanlık ve ıssız bir beldeye götürülen bir kimsenin, karanlıkta çevresinde gördüğü şeyleri yılan ve ejderhaya benzeterek korku ve dehşete kapılması gibi.

Bu gözlükle kâinata bakan kimse, kâinatta her şeyin gelişigüzel ve başıboş olduğunu düşünür. Her şeyi gayesiz ve faydasız telakki eder. ölümleri yok olup çürüyüp gitme olarak algılar. Bir müddet sonra kendisinin de çürüyerek yok olup gideceğini düşünür.

Bütün varlıkları bu yokluk karanlıklarına gitmekten gelen endişe ve korkularla devamlı bir yas içinde görür. Dünyaya gelişinden pişmanlık duyar

Bütün hazır nimetler ona acılaşır. Cehenneme gitmeden daha dünyada cehennem hayatı yaşar.

İman gözlüğü ise, her şeyin aslını ve mahiyetinin ne olduğunu gösterir. Bir kimsenin bilmediği bir yere gündüz vakti götürülmesi gibi. Bütün varlıkların ne olduğunu, ne işe yaradığını bilir, onları kendisine dost görür.

İman gözlüğü ile kâinata bakan kimse, her şeyin son derece mükemmel, intizamlı ve pek çok gayeye göre yaratıldığı bilir. Dünyanın bir imtihan yeri olduğunu düşünür. Burada kendisine bildirilen emir ve yasaklara uyarak sonsuz bir hayatı kazanmak için gönderildiğini anlar. Ölümleri yok olup gitme değil, bir yayladan bir yaylaya, bir mekandan başka ebedî bir mekana gitme olarak algılar. Ölümü, ahirete gitmiş bütün sevdiklerine ve yakınlarına bir kavuşma vesilesi bilir ve bunu sabırsızlıkla bekler.

Bütün kâinatın; dağları, bağları, ovaları, hayvanlarıyla kendi emrine verilmiş olmasından son derece memnundur. Bunun için devamlı yaratıcısına hamd ve şükreder. Hastalık, sıkıntı ve musibetlerle karşılaştığı zaman; Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler der, sabır içinde şükreder.

Bilimin görevi; varlıkların görevlerini, vücut yapılarını ve davranışlarını incelemektir. Hayvanlar niçin böyle yaratıldılar? sorusunun cevabını bilim veremez. Bilim bir varlığın niçin öyle yaratıldığının hikmetlerini ortaya koymaya çalışır. Onun cevabını, o varlıkları yaratan Allah verir. Bir kimse evinin içinde istediği gibi tasarruf yapabilir. Eşyaları kendi arzusuna ve kullanılış gayelerine göre yerleştirir. Bunu kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur.

Cenab-ı Hak da kâinatta istediği gibi tasarruf etmekte, istediğini istediği gibi yaratmaktadır. İnsanın, kelebeğin, ya da farenin niçin böyle yaratıldığını sorgulamaya, bunların da koyun veya keçi gibi yaratılmasını istemeye ve bu şekilde yaratılışa itiraza hakkı yoktur. Böyle bir itiraz haddini bilmemek olur. Eskiler buna Edeb diyorlardı. İnsan bu edeb çizgisini aşarsa, kendi aklını kâinata mühendis kabul eder, o zaman Allah’ın her şeyine itiraza başlar. Hem varlıkların yapısına ve yaratılışına ve hem de kendi yaratılışına, yapısına ve şekline itiraz eder:

“Ben niçin şu adam gibi yakışıklı olmadım?”
“Niçin bu asırda yaratıldım?”
“Niçin 40-50 sene yaşıyorum?”

gibi ardı arkası gelmeyen sorular hep edeb sınırını aşmanın, haddini bilmemenin sonucudur.

Ancak bunların hikmetlerini anlamak ve anlamaya çalışmak, Allah’ın hakim ve rahim isimlerinin tecellilerini görmektir ve ibadettir.

Cevap 3:

Bilgi için tıklayınız:

İnsanla maymun arasındaki genetik benzerlik %98 midir? Bu benzerlik evrime delil olabilir mi?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun