Bazıları "Kur'an tarih vermiyor geçmiş olaylara dair" diyerek inanmıyorlar. Bunlara nasıl cevap vermeliyiz?

Tarih: 01.05.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

“Kur’an tarih vermiyor geçmiş olaylara dair.” sözü doğrudur. Örneğin; “Hz. Nuh filan tarihte gelmiş, tufan falanca yılda kopmuş, Hz. Musa, falan tarihte doğup filan tarihte ölmüş...” gibi ifadelere yer vermemiştir.

Kur’an’da tarihten ve bilime konu olan alanlardan söz ediliyor oluşu, Allah’ı ve anlatılmak istenen şeyleri daha iyi anlayalım diye örnekler verilmesindendir. Örneğin; kendi gücünü ve yüceliğini kavrayalım diye yer ile gök arasında yaratmış olduğu şeylerden, sivri sinekten; yeniden diriltileceğimizi anlayalım diye, ölümünden sonra yeniden dirilen bitkilerden; gücünün ne kadar büyük olduğunu anlayalım diye evrende yarattığı şeylerden ve o şeylere koyduğu yasalardan; iman edenlerin küfredenlere karşı Allah’ın yardımını nasıl hakettiklerini, tevhidi mücadelenin nasıl verilmesi gerektiğini bilelim diye geçmiş toplumların kıssalarını örnek olsun diye anlatmaktadır...

Kur’an bir felsefe, tarih veya ilahiyat kitabı değildir. Kur’an’da itikadi, tarihi, hukuki, siyasi, ictimai ve felsefi bir çok konu bulunmaktadır. Bununla birlikte Kur’an’ı yalnızca bir hukuk, tarih, ilahiyat felsefe veya şer’i hükümleri beyan eden bir kitap olarak tanımlamak mümkün değildir. Kur’an’da bütün bunlar vardır ancak Kur’an bunlardan hiç biri değildir. Kur’an kendisini tanımladığı gibi, "Bir hidayet ve aydınlatma kitabıdır." (Bakara, 2/2)

Kur’an’da varolan konuların tümü bu cümleden ilahiyat, şeriat, tarihten örnekler, darbı meseller, felsefi ve hukuki konular, insanları doğru yola yöneltmek ve onları aydınlatmak hedefini taşımaktadır. Kur’an bu anlatımlarıyla yalnızca tarih, felsefe, ilahiyat veya kanun ve hukuk dersleri vermeyi amaçlamamıştır. Dikkat edilirse, bu konulardan her birisine insanların hidayet ve aydınlanmasına sağlamış olduğu katkı oranında yer verilmiştir. Bunun için Kur’an da ilahiyat ve şeriat ile ilgili ayrıntılara yer verilmediğini görüyoruz.

Kur’an tarihi ele aldığında, tarih öğretmek veya tarihten derli toplu tam bir rapor sunmak ve tarih kitabı telif etmek amacında değildir. Kur’an-ı Kerim'in mesajı olan hidayet ve aydınlanma tarihten de bazı örneklerin verilmesini gerekli kılmaktadır. Bunun için Allah tarihten yapılan alıntı ve açıklamaları mesel (ders ve ibret dolu örnek) olarak tanımlamaktadır.

Bir mesel, anlatılmak istenen asıl konunun anlaşılması ve aydınlanmasında sağladığı katkı oranında kendisinden yararlanılır. Fakat mesel hiç bir zaman asıl konunun yerini almaz. Bundan dolayı Kur’an’ın tarihten ve geçmiş peygamberler ile kavimleri hakkında sunmuş olduğu kısalar hiç bir zaman normal tarihi anlatım şeklinde olmamıştır. Hazreti Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. Musa ve Hz. İsa (aleyhimüsselam) gibi büyük peygamberlerin ve kavimlerinin kıssaları anlatılırken, ne bir kronolojık sıralama yapılmış ve ne de hidayet ve aydınlanma açısından önem arzetmeyen ayrıntılara yer verilmiştir. Tüm kıssalara baktığımızda insanlara doğru yolu göstermek, onları aydınlatmak ve vahyin anlaşılmasını kolaylaştırmak için ihtiyaç duyulduğunda bir veya bir kaç kesit nakledilmiştir. Hazreti Musa (a.s)’ın kıssası farklı kesitler halinde ve kronolojik bir tertibe riayet olunmaksızın yirmi muhtelif yerde nakledilmiştir. Hz. İsa (a,s)’ın kıssası da aynı şekilde farklı kesitler halinde Kur’an'da zikredilmiştir. Bu kıssaların farklı kesitlerinin tümünü bir araya getirdiğimiz halde yine tarih kitaplarındaki normal bir metin gibi tam bir metni elde etmek mümkün değildir. Fakat dağınık halde Kur’an’da bulunan bu tarihi rivayetlerde yatan mana ve mesaj kolaylıkla anlaşılabilir.

Kur’an açısından önem arzeden boyut, bu rivayetler ve kıssalarda yatan mana ve mesajlardır. Zaten Allah Teala hazretleri çoğu zaman bu kıssaların sonunda asıl mesaja veya bunların bir mesel olduğuna, bizler için örneklik teşkil ettiğine ve bunlardan ibret alınmasına işaret etmektedir. Kur’an kıssalarında eksikliklerin bulunduğunu ve bundan dolayı kritiklerde bulunanlar bu temel hususa ve kıssaların nakledilme hikmetine teveccüh etmemekteler.

Allah Teala vermiş olduğu bu tarihi örneklerin asıl konuya dönüşecek şekilde bir önem kazanması ve asıl mesaja gölge düşürmesini istemiyor. Bunun için tarihi rivayetlerin asıl konunun anlaşılmasına yardımda bulunan ve kolaylık sağlayan bir meselden ve örnekten öteye gitmemesine itina gösterilmiştir. Örneğin Ashab-ı Kehf’in kıssasında Kur’an bu tarihi vakıanın asıl bölümünü ve bünyesindeki, aydınlatıcı ve uyarıcı mesajları naklettikten sonra, bazı kimselerin Ashab-ı Kehf’in sayısı hakkındaki merakları ve görüş farklılıklarına işaret etmekte ve sayının bir önem arzetmediğini beyan etmektedir.

İşte Kur'an, temelde bir tarih kitabı olmayıp, bir hidayet ve irşad kitabı olduğundan, tarihî olayları kronolojik akış içerisinde tasvir etmesinden ziyade, tarihten aktarılan örneklerden hareketle muhatap kitlelere belli mesajların verilmesi hedeflenmiştir. Bu sebeple Kur’an’da olaylar ve bilgiler zaman ve mekân tayini yapılmaksızın verilmekte, olaylarla onu okuyanlar arasına bir mesafe konulmamaktadır.

Cevap 2:

Sizin “...diyerek inanmıyorlar” ifadenize göre, acaba neye ve neden inanmıyorlar?

Eğer bundan maksat, işarî tefsir yoluyla yapılan ebced hesabı ise, bunun çok farklı bir husus olduğunu bilmek gerekir. Eskiden beri, İslam alimleri, Kur’an’ın işarî yolla değişik hadiselere ve onların tarihlerine işaret eden ifadelerinin var olduğunu söylemişlerdir. Mesela;

- Hz. Abdullah b. Abbas, Kadir Gecesi'nin Ramazanın yirmi yedinci gecesinde olduğuna delil olarak demiştir ki; bu surenin kelime sayısı, 30’dur. Kadir Gecesi'ne işaret eden “Hiye = O” zamiri, yirmi yedinci kelime olarak yer almıştır. Bu tevafuk, Kadir Gecesi'nin yirmi yedinci gecede olduğunu gösterir.(Razî, ilgili ayetin tefsiri)

- Yine demiştir ki; Kadir Gecesi anlamına gelen “Leyletu’l-Kadr” terkibinin harf sayısı 9’dur. Bu terkip üç defa tekrarlanmıştır. 3x9= 27 eder. Demek ki, bu gece ramazanın yirmi yedinci gecesindedir.(Razî, a.g.y).

Bilindiği gibi, Hz. Muhammed (a.s) 611 tarihinde peygamber olarak gönderilmiştir. Bunu ilan eden ayet, Kur'an'da iki yerde zikredilmiştir:

a. Bakara Suresi'nin 252.ayeti.

b. Yâsin Suresi'nin 3.ayeti.

"Şüphesiz sen gönderilmiş peygamberlerdensin." mealindeki ayetin asıl metni: “İnneke le mine'l-mürselîn" şeklindedir. Bu cümlenin ebced değeri; 611’dir. Ayetin ebced / matematik değeri, onun anlamını teyit etmekte ve Hz. Muhammed (a.s.m)’in peygamber olduğu miladî tarihini vermektedir.

Şayet okunmayan vasıl elifi de sayılsa, bu cümlenin ebced değeri, 612 olup 36x17’dir. Manidâr bir tevafuktur ki, bütün Kur’an’da Hz. Peygamber (a.s.m)'e hitap eden "Şüphesiz sen gönderilmiş peygamberlerdensin" cümlesi, yalnız söz konusu iki yerde geçmiştir. “gönderilmiş peygamberler” tabiri, bu iki ayet arasında, abced değerlerine uygun olarak 17 defa tekrarlanmıştır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun