Bazıları insan iradesini hiçe sayıyor ve insanın, yaptığı isyanlardan sorumlu olmadığını iddia ediyorlar. İnsan bütün işlerini bir cebir altında mı yapmaktadır? Değilse hangi fiillerinden sorumludur?
Değerli kardeşimiz,
Her insan vicdanen bilir ki, kendisinde iki ayrı hareket, iki ayrı fiil söz konusudur. Bir kısmı ihtiyarî, yani kendi isteğiyle, iradesiyle ortaya çıkıyor. Diğer kısmı ise ızdırarî; yani tamamen onun arzusu, iradesi dışında cereyan ediyor.
Meselâ; konuşması, susması, oturması, kalkması birinci gruba; kalbinin çarpması, boyunun uzaması, saçının ağarması da ikinci gruba giren fiillerden. O birinci grup işlerde, istemek bizden, yaratmak ise Allah’tandır. Yâni, biz cüz’i irademizle neyi tercih ediyor, neye karar veriyorsak, Cenâb-ı Hak mutlak iradesiyle onu yaratıyor. İkinci tip fiillerde ise bizim irademizin söz hakkı yok. Dileyen de yaratan da Cenâb-ı Hakk'tır. Biz bu ikinci gruba giren işlerden sorumlu değiliz. Yâni, âhirette boyumuzdan, rengimizden, ırkımızdan, cinsiyetimizden yahut dünyaya geldiğimiz asırdan sorguya çekilmeyeceğiz.
Aklını doğru çalıştıran bir insan, bu kâinattaki her sistemin ve insan bedenindeki her organın en güzel ve en faydalı şekilde tanzim edildiğini düşünmekle şu sonuca varıyor: O hâlde, ben görme, işitme sıfatlarım gibi, irade sıfatımı da bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’ın razı olduğu biçimde kullanmalıyım. Ancak böylece, o sıfatın hakkını vermiş ve ondan en iyi şekilde faydalanmış olurum.
İradelerini, yine kendi iradeleriyle Allah’ın küllî iradesine tabi kılanlar, sonsuz saadet menzili olan cennete gidiyorlar. Bu büyük sermayeyi nefisleri hesabına kullananlar ise, ebedî azap menziline doğru yol alıyorlar.
Bu noktada, şöyle bir soru hatıra gelebilir:
- Biz İlâhî iradeyi nasıl bileceğiz ki, hareketlerimizi, davranışlarımızı ona uygun kılalım?
Allah’ın razı olduğu işler ve hâller, peygamberler ve kitaplarla insanoğluna bildirilmiş. Ama, bu hususta bir zorlama da getirilmemiş. Yani, insan bu dünyaya kendi iradesi dışında getirildiği hâlde, ebedî yolculuğunda cennet ve cehennem şıklarından dilediğini tercih etmekte serbest bırakılmış.
İşte insan, cüz’i iradesini yerinde kullanarak âhiret menzillerinden cenneti tercih edebiliyor. O saadet yurdunun yollarını Cenâb-ı Hak ilâhî iradesiyle çizmiş:
“İman edilecek” “ibadet yapılacak” “günahlardan sakınılacak” “istikametten sapılmayacak”...
Ama, insanı bu iradeye uymakta zorlamamış. Nitekim, Kur'an-ı Kerim'de “Dinde zorlama yoktur.” buyurulması ilâhî iradenin bu noktadaki en açık ve net bir ifadesidir. O hâlde, insan kendi iradesini istikamet yolunda ve helâl dairesinde kullanırsa, kazanacaktır. Aksi hâlde zararı çok büyük olur.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Bazıları insan iradesini hiçe sayıyor ve insanın, yaptığı isyanlardan sorumlu olmadığını iddia ediyorlar. İnsan bütün işlerini bir cebir altında mı yapmaktadır; değilse hangi fiillerinden sorumludur?
- İnsana irade sıfatı niçin verilmiştir ve bu sıfat nasıl kullanılmalıdır?
- "Madem Cenâb-ı Hak ezelî ilmiyle benim ne yapacağımı biliyor, öyleyse benim ne kabahatim var?" sorusuna nasıl cevap vermeliyiz?
- Allah'ın yaratmış olduğu cüz'i iradeden dolayı insan nasıl sorumlu olur?
- Allah'ın ezeliyeti nasıl oluyor; akla tefhim ve takrib edecek bir misali var mıdır?
- İrade imtihanı
- Nisbi ve itibari emirler ne demektir?
- Cüz'î iradenin istemesi ve Allah'ın yaratması ne demektir?
- Ruhumuzu yaratan Allah, nefsimizi yaratan Allah, irademizi yaratan Allah ise, nasıl oluyor da bir insan peygamber seviyesine çıkarken diğeri en düşük mertebeye düşüyor? Ruh nasıl kirlenir?
- Zat-ı İlahi, Lafza-i Celal, şuunat, sıfât, esma ve ef'al kavramlarını örneklerle açıklar mısınız?