Başörtüsünü Sümerlilerde fahişeler mi takardı?

Tarih: 11.05.2016 - 08:54 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bunlar doğru mudur?
- Bazı kesimler bunu kullanıp İslam’da başörtüsünün olmadığını, hatta İslam’ın olmadığını savunuyor?
- Bu iddialar doğru mudur, doğru ise nasıl açıklarsınız?
- Doğru değil ise iddiayı nasıl çürütürsünüz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu iddia, bilimsel ve akademik bir yaklaşım olmadığı gibi, akıl, iz’an ve ahlakın sukutundan başka bir iş değildir.

M. Çığ’ın “Sumer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştür” demiş (1) ve H. Schmökel’in eserini (2) altnot olarak kaydetmiştir.

Halbuki H. Schmökel atıf yapılan yerde: “Başlık (serpuş) olarak, kurdele, bez, baret, takke – örneğin, III. Ur zamanında yün takkeler- fes ve çeşitli yükseklik ve biçimde kasketler; ayakkabı olarak da sandalet veya sert deriden ayakkabı kullanılırdı. Kadınlar, zaman zaman da mabed fahişeleri sokakta örtünürlerdi; fakat sıradan fahişeler ve kadın köleler buna mezun değillerdi” şeklinde tercüme edebileceğimiz ifadeleri kullanmıştır.

Bu da M. Çığ’ın bilgileri tahrif ettiğini ortaya koymaktadır.

Aslında H. Schmökel’in açıklama yaptığı kitabın orijinalinde bile meselenin çok net olarak tesbit edilmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Burada normal kadınların ve kendilerine zamanımız kültür tarihçilerinden inancı ve anlayışı bu ifadelendirmeye uygun olanları tarafından “mabed fahişeleri” unvanı verilen din kadınlarının zaman zaman sokakta örtündükleri belirtilmektedir. Ama bu ifadedeki açıklamayı, örtünün mahiyeti ile ilgili açık bir tanım verilmediği halde “başörtüsü” olarak tercüme etmenin iyi niyetle açıklanması mümkün değildir. Fahişelerin ve kadın kölelerin bunu yapmaya izinli olmadıklarının belirtilmesi diğerlerinin, ayrıcalıklı olduklarını da göstermektedir.

“Kutsal fahişe” ya da “mabed fahişesi” tabiri ise kelimeye günümüz kültür tarihçileri tarafından verilmiş bir karşılıktır. İşin aslı her yıl düzenlenen yeni yıl törenlerinde senenin bolluk ve bereket içerisinde geçmesini temin etmek üzere tanrılaştırılmış kral Dumuzi ile tanrıça İnanna’nın biraraya gelmesi ile ilgili anlatımlardan ibarettir. (3) Bu hususta sözünü ettiğimiz en eski belgede tanrı ve tanrıçanın söz konusu olması ayrıca bolluk ve bereketin temininin amaçlanması, kutsallık izafe edilen bu anlatımlarda İnanna’ya, tekrar belirtiyorum, günümüz bazı kültür tarihçilerince “kutsal fahişe” unvanı verilmesine sebep olmuştur. Her ne kadar tanrıçayı nitelemek için kullanılan kelimenin “fahişe” anlamı (4) bulunuyorsa da tamamen sembolik olduğu belli olan bir ritüeldeki kadın figüre “fahişe” karşılığını vermek ve hele hele onu mabedlerde erkeklerin cinsel ihtiyacını karşılandığını iddia etmek elbette cehaletten değilse bir kasıttan ve anlaşılmaz bir nefret duygusundan kaynaklanmış olmalıdır.

Kelimeyi bu şekilde açıklayanların bazılarının inanç sistemlerinin bu açıklamaya ve anlayışa yatkınlığı söz konusu olmalıdır. Nitekim J. Stuckey (5) konu ile ilgili olarak: “Neticede "kutsal fahişe" kavramından bir takım antik kaynaklar: İbranice Kitab-ı Mukaddes; daha sonra Herodot (yaklaşık M.Ö. 480-425), Strabo (yaklaşık M.Ö. 64-19) ve Lucian (yaklaşık M.S. 115-ca.200) gibi Yunan yazarlar; ve erken Hıristiyan kilise adamları sorumluydu. Onlar daha sonraki yazarları büyük ölçüde etkilediler.” demektedir.

Sumerlilerde bekârete önem verilirdi. Evli bir kadınla bir kızın boşanma bedellerinin yarı yarıya olması (6) bunu en güzel gösteren kanun maddeleridir. Hal böyleyken kralların bile kız çocuklarını vakfettikleri mabedlerde din kadınlarının böyle bir iş yapmış olmaları elbette mümkün değildir.

G. Çağırgan, X. Türk Tarih Kongresi’ne sunduğu bildiride konu hakkında şu bilgileri (7) vermektedir:

“Yaygın olan ve kabul edilen genel anlayış, ölmek ve dirilmek, üreme, bolluk bereket gibi ortak tarafları bulunan aşk ve savaş tanrıçası İnana ile çoban tanrı Dumuzi’nin, ülkenin o sene bolluk bereket içerisinde bulunması için senenin belirli bir zamanında bir araya gelmeleridir. Bu birleşmenin bilhassa III. Ur döneminde Dumuzi’yi sembolize eden kralla belki de İnanna’yı temsil eden mabedin baş rahibesi arasında temsilî ve fizikî olarak meydana geldiğini ele geçen çivi yazılı metinlerden anlamaktayız.

Kutsal evliliğin nerede yapıldığına gelince, şüphesiz burası İnanna’nın kült şehri ve kral listelerinden bildiğimiz üçüncü binlerin ilk yarısında kendisi Uruk’lu olmamasına rağmen Dumuzi’nin krallığını yaptığı Uruk şehridir. Fakat evliliğin bu dönemlerine âit elimize geçmiş hiçbir yazılı belge olmamakla beraber Post-Sumer çağındaki konuyla ilgili metinler bu dönemden önce kutsal evlikle ilgili, hiç olmazsa sözlü bir edebiyatın varlığını bize gösterir niteliktedir.

Dumuzi, Sumer-Babil panteonundaki asıl önemini İnanna ile yapmış olduğu evlilikten ve Sumerli mütefekkirlerce bu evlilik neticesi yer aldığı zannedilen olaylarla ilgili mitolojilerden almaktadır

Kutsal evliliğin ne gibi safhalarda vuku bulduğu konusunda en bol filolojik malzeme III. Ur devri krallarından Šulgi dönemine âit olup bu metinlerde kutsal evliliğin bütün safhalarını görmek mümkündür.”

Buradan açıkça anlaşılacağı üzere yapılan iş, tanrı(ça)ların insan gibi, insanların da tanrı(ça) gibi düşünüldüğü bu dönemde tamamen bolluk ve bereketin temini maksadıyla tanrıçanın da dahil edildiği, bu sebeple kutsallık atfedilen bir evlenme seramonisidir. İnanışa göre bir insan ile bolluk ve bereketi getirecek olan tanrıça İnanna evlenmektedir. Yoksa genel ifadeyle fahişelik değildir.

Bu konuda bir başka makalede (8) ise şu bilgiler bulunmaktadır:

Antik dünyanın birçok diğer toplumları gibi, Mezopotamya toplumlarının dini inanç şekli de çok tanrılı bir sisteme dayanmaktadır. Bu kültürde insanların yaşamı, tanrı ve tanrıçalar ile yakın ilişki içerisinde olmuştur. Bu nedenle de hemen her antik kentte belirli bir tanrı ya da tanrıçaya ithaf edilmiş inanç (kült) merkezlerinin olması dikkat çekmektedir. Mezopotamya inanç sistemi irdelendiğinde tapınılan tanrıların bir kısmının Sumer, diğer kısmının ise Sami orijinli tanrılar oldukları görülmektedir. Bu tanrılar arasında ilk sırayı Sumer ve Akad kentlerinin tanrıları alıyordu ki, onlara “büyük tanrılar” denilmekteydi. Söz konusu büyük tanrılar şu şekilde sıralanmaktaydı; Sumerler’in baş tanrısı olan ve aynı zamanda yeryüzünün de tanrısı olarak kabul edilen ENLİL, Sumer’in ünlü şehirlerinden biri olan Uruk’un ve dolayısıyla bütün Sumer dünyasının gök tanrısı ANU, Eridu şehrinin, denizlerin ve yeraltı sularının hâkimi olan EA. Büyük tanrıların dışında, bütün memleketlerde ibadet edilen, görev ve nüfuzları farklı olan başka tanrılar da vardı. Örneğin Sippar kentinin de tanrısı olan güneş tanrısı Şamaş, Ay tanrısı Sin, çoban tanrısı Dummuzi ya da Tammuz, bolluk, bereket, doğa ve cehennem tanrıçası İştar ya da Sumerler’in dilindeki adıyla İNANNA, bu tanrıların önde gelenleri arasında yer almaktaydılar.

Bu tanrıların içinden Çoban Tanrısı Dummuzi, panteondaki asıl önemini Tanrıça İnanna ile yapmış olduğu evlilikten ve Sumerli mütefekkirlerce bu evlilik neticesi yer aldığı zannedilen olaylarla ilgili mitolojilerden almaktadır. (9) Gerçekten, Sumer çağında Tanrıça İnanna ile Tanrı Dummuzi’nin evliliği sadece bolluk ve bereketi simgeleyen bir semboldü ve bunun bir “kutsal evlilik” olduğuna inanılıyordu. Tanrıçanın tanrı ile senenin belirli bir zamanında bir araya gelmesi, toplumda baharın gelişini kutlamaya, bolluk ve bereketin artmasını temenni etmeye yönelikti. (10) Bu inanç ve düşünce sonraki dönemlerde de devam etmiş ve tanrıyı temsil eden kral ile tanrıçayı temsil eden “baş rahibe”nin kralla birleşmesi sembolik olarak varlığını sürdürmüştür.

Bolluk ve bereketi getirmesiyle toplumun mutluluğunu temin ettiğine inanılan “kutsal evlilik” töreni, ilk kez Sumerler’de M.Ö.3000’lerden daha erken bir dönemde gerçekleştirilmiş ve Mezopotamya toplumlarında yaklaşık 2000 yıl boyunca her yıl tapınaklarda sembolik olarak yeniden canlandırılmıştır. M.Ö. I. Binyıla gelindiğinde ise, farklı bir uygulama şekli ile“kutsal evlilik”in, yapıldığı anlaşılmaktadır. Burada tanrı ve tanrıça heykelleri bir araya getirilmek suretiyle aynı amaç gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Buna göre heykeller önce süslenmiş sonra da bütün bir geceyi bir arada geçirecekleri özel bir odaya götürülmüşlerdir. (11)

Bununla birlikte, kuraklık ve verimsizlik, tanrının ölümü olarak algılanmış buna karşın bolluk ve bereketin gelmesi için “kutsal evlilik” çoğu defa zorunlu bir uygulama olarak görülmüştür. Bu inanç sistemi, zaman içerisinde bir gelenek halini alarak Mezopotamya’nın dışına taşmış özellikle Yunan ve Roma dünyasına da sirayet ederek; Attis, Adonis, Baal, Osiris vb. tanrıların varlığında sembolleşerek diğer toplumlarda da yaşamaya devam etmiştir.

Makalenin Sonuç kısmında, s. 175’te ise şu değerlendirme yapılmaktadır:

Tanrıça İnanna ile Dumuzi’nin birleşmesini sembolik olarak kralla gerçekleştiren bir “baş rahibe”nin etrafında toplanmış olan bu din kadınlarının her biri farklı görevler üstlenmişlerdi. Günümüzde bu din kadınları için kullanılan“kutsal fahişe” deyimi, tarihî gerçeklerle uyuşmadığı gibi haksız bir yakıştırma kalmaktadır. Zira bazıları evlenip çocuk sahibi olabilen ve vasiyetnamelerde varis olarak öne çıkan bu kadınların aynı zamanda fahişelik yapmaları akla pek yatkın gelmemektedir.

Bütün bunlara rağmen, sadece qadištum adı verilen rahibelerin “kutsal evlilik” törenine katıldığı anlaşılmakta, diğer sınıf rahibelerle ilgili böyle bir bilgiye rastlanılmamakta ve diğer rahibeler için farklı ideogramlar kullanılmaktadır. Diğer taraftan, her tarihî olay, ortaya çıktığı döneme ve o dönemin şartları çerçevesinde şekillenen düşünce sistemine göre değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, bu tür bir kutsal birleşme, bolluk ve bereketin artması, kuraklık ve verimsizliğin ülkeyi terk etmesi inancıyla sembolik olarak gerçekleştirilmiştir.

Bütün bu anlatımlarda toplumun bütününü ilgilendiren bazı sosyal faaliyetlerin olduğunu görüyoruz. Yani kutsal fahişe olarak isimlendirilen kimse ya İnanna’dır ya da onu temsil eden o şehrin başrahibesidir. Bunlar toplumun karşılaştığı sıkıntıları gidermek için her türlü fedakârlığı yapan kutlu kişiler olarak tasvir edilmiştir.

Bu işin sembolik olduğunu, yâni gerçekten fiziksel olarak gerçekleşmiş olmasının gerekmediğini Tarih Sumer’de Başlar adlı kitabın 241. sayfasındaki anlatımlardan da anlayabiliriz. Zira orada Enlil’in bolluk ve bereket getirmek için erkeklik organını dağa dürtmesinden, tohumunu yaz ve kışın dölyatağına boşaltmasından, Enki’nin tohumunu, şahlanmış bir vahşi boğanın bir yaban ineği ile çiftleştiği gibi, Fırat ve Dicle nehirlerine dökerek onların su ile dolmasını temin etmesinden söz edilmektedir.

Baş örtüsü ile ilgili kelimeler:

Hiçbir Sumerce metinde Müslümanların kullandığı başörtüsü ile bire bir örtüşen “başörtüsü” karşılığına rastlanmamıştır. Başa takılan bazı giysilerden bahsedilmekle beraber bunun bugünkü başörtüsü ile aynı olduğunu söylemek mümkün değildir. Konu ile ilgili metinlerde geçen kelimeler, aşağıda ele alacağımız kaynaklarda kazandıkları anlamlarıyla belirtilmiştir:

N. Aydın, Büyük Sumerce Sözlük:

s. 111: (túg)bar-si, paršīgum, ince kumaştan yapılmış, başı sıkıca kavrayan bit tür baş örtüsü, sargı.

(túg)bar-sig9, ince kumaştan yapılmış, başı sıkıca kavrayan bit tür baş örtüsü, kuşak, şerit.

(túg)bar-si-sag-du, hazīqatum, baş örtüsü.

s. 589:  (túg)sag-šu, kubšum, şapka, ince kumaştan yapılmış, başı sıkıca kavrayan bir tür baş örtüsü.

(túg)sagšu, kubšum, ince kumaştan yapılmış, başı sıkıca kavrayan bit tür baş örtüsü

D. A. Foxvog,  Elementary Sumerian Glossary:

s. 8: túgbar-si sash, kuşak, shawl, şal, eşarp, baş örtüsü, atkı.

s. 45: saĝšu, saĝ-šu4 , helmet, miğfer, tolga, kask, başlık, head covering (usually with wool or copper determinative), (genellikle yün ya da bakır determinatifi ile) baş örten/kaplayan.     

Chicago Assyrian Dictionary, P Cildi:

s. 203 vd.: paršīgu A, (túg/síg)bar.si(.gu/ig), túg.bar.sig(.ga), a sash, often used as a headdress : sıklıkla başlık/baş süsü olarak kullanılan kuşak. Eski Akad döneminden, Sumerce’den geçme. Geçtiği yerlede “sash” ya da p. diye kısaltılarak verilmektedir.

Chicago Assyrian Dictionary, K  Cildi:

s. 485: kubšu, (túg.)U+SAG, sag.šu, túg.sagšu, Eski Asur ve Eski Babil döneminden. Headdress, başlık, baş süsü, baş için örtü veya süs,  cap, kep, kasket, başlık, şapka, kapak, tepe, zirve. Geçtiği yerlerde genellikle “cap” ya da “k.-cap” şeklinde tercüme edilmektedir.

Kılıç-Duymuş, 2009. (TSA 13/1 s.159-178).

s. 164: NİN.DİNGİR.RA (Akk. Entum) isimli din kadınlarının tapınakta kıyafetleri ve takıları ile kolayca ayırt edilebildikleri, katlı elbiseler ve yüksek kenarlı başlıklar giydikleri, mücevherler taktıkları anlaşılmaktadır.

Görüldüğü gibi kelimelere birden fazla anlam verilmiştir ve bunlardan biri de tam olarak tasviri mümkün olmayan genel anlamda “baş örtüsü”dür. Hâl böyleyken zaman, mekan, anlayış ve kullanım amaçları arasında herhangi bir bağ bulunmadığı halde Sumerli din kadınına âit başa geçirilen bir giysi ile bugünkü Müslümanların dindar kesiminin kullandığı baş örtüsü arasında her ikisi de baş örtüsü takıyordu diyerek bağ kurmak ve Sumerlilerdeki “mabed fahişesi” ifadesini nazara vererek baş örtüsü kullanan Müslümanlar da bu sıfat ile nitelendirilmelidir diyerek bir sonuca ulaşmak ve baş örtülülere bu suretle hakaret etmek, bilimsel ve akademik bir yaklaşım olmadığı gibi, akıl, iz’an ve ahlakın sukutundan başka bir iş değildir.

Dipnotlar:

  1. M. Çığ, Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni, Kaynak Yayınları, 1995, s. 29.
  2. H. Schmökel, Kulturgeschichte des altorient, Stuttgart, 1961, s. 37.
  3. G. Çağırgan, Mezopotamya’da Kutsal Evlilik. X. TTK Bildirileri IX/10a, Ankara, 1990, s. 1.
  4. Kelimelerin kazandıkları anlamlar kullanıldıkları yere göre farklılık arz edebilmektedir. Örnek olarak “fahiş fiyat” ve “fahişe (kadın)” ifadelerindeki aynı kelime eril ve dişil farklılıklarının yanında farklı anlamlarda kullanılmıştır. Buna benzer şekilde aynı zamanda “fahişe” anlamına sahip kelimenin bolluk ve bereketi temin amacıyla yeni yıl törenlerinde adı geçen bir figür olarak belirtildiğinde ona “bolluğu veren” ya da “bereketi temin eden” şeklinde bir karşılık daha uygun düşer.
  5. Sacred Prostitutes.
  6. Ur-Nammu Kanunu’nun 6. ve 7. Maddeleri; 6. Madde: Eğer bir adam (kız olarak aldığı) eşini boşarsa 1 mina gümüş ödeyecek. 7. Madde: Eğer dul olarak aldığı kadını boşarsa ½ mina gümüş ödeyecek.
  7. G. Çağırgan, “Mezopotamya’da Kutsal Evlilik”,  X. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, IX/10a, Ankara 1990, s.1.
  8. Y. Kılıç – H. H. Duymuş, Eski Mezopotamya’da Din Kadınları (Rahibeler) s.160-161. (TSA / Yıl: 13, S: 1, Nisan 2009, s. 159-178)
  9. Galip Çağırgan, “Mezopotamya’da Kutsal Evlilik”,  X. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, IX/10a, Ankara 1990, s.1.
  10. Çağırgan, a.g.m., s.1.
  11. Jean Bottero, Mezopotamya, Yazı, Akıl ve Tanrılar, Çev.M.Emin Özcan-Ayten Er, Ankara 2003, s. 252.

Prof. Dr. Sebahattin Bayram, Sumeroloji Anabilim Dalı

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun