Bana, benden sonra hiç kimseye yaraşmayan bir mülk ihsan eyle, duası nasıl anlaşılmalı?

Tarih: 27.01.2017 - 03:25 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hz. Süleyman (as)’ın “Bana benden sonra hiç kimseye yaraşmayan bir mülk (hükümdarlık) ihsan eyle.” isteği zühde aykırı değil midir?
- Hükümran olma arzusu caiz mi?
- Hadislerde ve özellikle tasavvufi eserlerde makam sevgisinden nehiy ve zühde emir ve tavsiye görülmekte. Bu ayetle ortaya çıkan zahiri tezat nasıl açıklanabilir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu dua Kur'an'da geçen bir ifadedir:

"Rabbim, dedi, beni bağışla; benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver bana. Sonsuz lütufkâr yalnız sensin, sen!" (Sad, 38/35)

Hz. Süleyman (as) gibi Allah'ın "O ne iyi kuldu" diye övdüğü (Sad, 38/30), kendi yanında kesin bir yakınlık derecesine sahip olduğunu bildirdiği (Sad, 38/40) büyük bir peygamber, bu duasıyla nice hikmet ve rahmetlere vesile olmak istemiştir. Örneğin:

- İnsanın gönlü Allah ile birlikte olduğu, sorumluluğunu hissettiği sürece mal sevgisi kötü değildir, böyle insanlara değerli mallar dünya mutluluğu verdiği gibi onu veren Allah'ı daha çok anıp şükretmesine de vesile olacaktır.

- Bir kimsenin, Hz. Süleyman gibi yeryüzünde hakkı, iyilik ve adaleti hakim kılma niyetiyle varlığını ve gücünü Allah yoluna adaması, mal ve iktidar sevgisinin kendisine Allah'ı unutturmasına izin vermemesi, hatalarını görüp hemen tövbe ve istiğfarla tamir etmesi, adalete riayet etmesi ve nefsinin zararlı isteklerine karşı dirençli olması şartıyla en yüksek seviyede siyasi güç ve iktidar istemesinde bir sakınca yoktur.

Ayrıca, Hz. Süleyman'ın, "Benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık (mülk) ver bana." şeklinde duasıyla Allah'tan siyasî iktidar değil, bir peygamber olarak yalnız kendisine mahsus olmak üzere mucize gerçekleştirme gücü istediği de belirtilir. Nitekim bu ayetten sonra, 

“Bunun üzerine, emriyle dilediği yöne doğru tatlı tatlı esen rüzgârı, bütün bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları ve zincirlerle bağlanmış diğer yaratıkları onun buyruğuna verdik.” (Sad, 38/36-38)

ayetleriyle Hz. Süleyman’a verilen mucizevî güçler anlatılmaktadır. (bk. Razi, ilgili ayetin tefsiri)

Konuyla ilgili bir hadis rivayeti şöyledir:

“Cinlerden bir ifrit namazımı bozdurmak için dün akşam anîden bana bir oyun oynamağa kalkıştı. Ama Allah beni ona kaptırmadı. Ben de onu boğdum. Vallahi onu şu mescidin direklerinden birinin yanı başına bağlamayı çok isterdim. Bu suretle sabahladığınızda sizlerde toptan (yahut hepiniz) onu görürdünüz; fakat sonradan kardeşim Süleyman'ın şu sözünü hatırladım: 'Yâ Râbbî beni affet ve bana öyle bir mülk ver ki benden sonra hiçbir kimseye layık olmasın!' demişti. Allah da onu köpek kovar gibi kovdu.” (bk. Müslim, Mesacid, 39)

Hz. Süleyman (as)’ın “Bana benden sonra hiç kimseye yaraşmayan bir mülk (hükümdarlık) ihsan eyle.” isteği hem kemiyet, hem de keyfiyet bakımından bir mülk ve saltanata işarettir. Nitekim âyetin açık delâletinden, Süleyman (as)'ın güçlü deniz filoları ve o devirde önünde durulamaz süvari birlikleri oluşturduğu, Umman Körfezi ile Aden Körfezi ve Kızıldeniz arasında hükümranlığını sürdürdüğü anlaşılıyor. Kendisinden sonra hiçbir peygambere böyle güçlü bir saltanat verilmediği ise, kesindir. O, bu mülk ve nimetleri Rabbini anmaya vesile olduğu için sevmiştir. Aynı zamanda cinlere de hükmetmesi ayrı bir keyfiyet arzetmektedir.

O halde bu cümleden şu iki husus anlaşılmaktadır: 

Birincisi, kendisinden sonra hiçbir peygambere verilmeyen bir mülk; ikincisi, kendisinden sonra yerine geçecek olan evlât ve torunlarına lâyık görülmeyecek bir mülk söz konusu olabilir. Zira Hz. Süleyman (as)’dan sonra kemiyet bakımından daha geniş mülk ve saltanat kuranlar olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Ancak keyfiyet bakımından onun saltanatına benzer bir saltanat kurulmadığını söyleyebiliriz. Çünkü o, yalnız insanlara değil, aynı zamanda cinlere de hükmediyordu.

Hz. Süleyman (as)’ın vefatından sonra yerine geçen oğlunun, kurulu saltanatı hem kemiyet, hem de keyfiyet bakımından devam ettiremediğini dikkate alırsak, ikinci yorumun isabetli olduğu görülür.

Hz. Süleyman (as)’ın bu duası;

- Allah'ın haklarını eda etmek,
- Onun mülkünü adilane bir şekilde yönetip yarattıklarını konumlarına ve mertebelerine göre yerleştirip hadlerini uygulamak,
- Allah'ın emrettiği mali yükümlülükleri korumak,
- Dinin şiarlarını tazim etmek,
- İbadetini açıkça ortaya çıkarmak,
- Ona itaatte bağlılığı sürdürmek,
- Allah'ın kulları üzerindeki geçerli hükmü ve kanunu düzenlemek,
- Ve meleklerine açıkladığı üzere yarattıklarından hiç kimsenin bilmediği vaadlerini gerçekleştirmek için olmuştur.

Nitekim yüce Allah: "Sizin bilmediğinizi herhalde ben bilirim." (Bakara, 2/30) diye buyurmuştur. Yoksa Süleyman (a.s)'ın bu isteğinin bizatihi dünyalık için olması söz konusu olamaz. Çünkü o da diğer bütün peygamberler de Allah'ın yarattıkları arasında dünyaya karşı en zahid kimselerdir. O dünya mülkünü sırf Allah için istemiştir.

Yine denildiğine göre; onun kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir mülk istemesi, gökler ve yerdeki bütün yaratıklar arasında Allah nezdindeki konum ve üstünlüğünün açıkça görülmesi içindi. Çünkü peygamberlerin Allah'ın nezdindeki konum noktasında birbirleriyle âdeta yarışmaları vardır. Herkes Allah nezdindeki konumuna delil göstereceği özel bir yerinin olmasını arzu eder.

İşte bundan dolayı Hz. Peygamber (asm) namazını kesmek isteyen ifriti yakalayıp, Allah da ona bu imkânı verdiğinde önce bu ifriti bağlamak istemiş, sonra da kardeşi Süleyman (as)'ın duasını hatırlayıp ifriti küçülmüş (hakir) olarak serbest bıraktı.

Şayet ondan sonra bir kimseye, ona verilenin benzeri verilmiş olsaydı, onun bu özelliği kalmazdı. Hz. Peygamber (asm) şeytanların Süleyman (as)'ın emrine verilmesi özelliğinin olduğunu ve böyle bir özelliğin kendisinden sonra kimseye verilmemesi duasının kabul edilmiş olduğunu bildikten sonra, bu özelliğinde onunla ortak olmaktan hoşlanmamış gibi görünüyor. (bk. Kurtubi, el-Camiu li Ahkâmi’l-Kur’an, ilgili ayetin tefsiri)

Kadı Beyzâvi'ye göre, cinler üzerinde tasarrufun Hz. Süleyman (as)'a özel oluşu nedeniyle Peygamber Efendimiz (asm) tuttuğu cinniyi bağlamamıştır. Ya da tevâzusundan dolayı bağlamaktan vazgeçmiştir. (Kâdi Beyzavi, Esrar'ut-Te'vîl, ilgili ayetin tesfiri)

Cinler, bizimle beraber yeryüzünde yaşıyorlar. Bunların da insan gibi inananları olduğu gibi inanmayanları da vardır. Onların kâfirlerine şeytan ismi verilir. Meleklerin de cinlerin de varlıkları Kur'an ayetleri ve hadisler ile açıkça bildirilmiştir.

Hadiste geçen “Kardeşim Süleyman'ın sözünü hatırladım...” ifadesinden maksat, Sad suresinin mealini hadis içinde verdiğimiz 35. ayetidir.

Peygamber Efendimiz (asm) ile Hz. Süleyman (as) arasındaki kardeşlik, dinin esasları itibârı ile veya şeriatları arasındaki benzeyiş yönünden olabilir. Ayrıca peygamberler baba bir kardeştirler. Nitekim Peygamberimiz (asm): “Bütün peygamberler babaları bir kardeşlerdir; anneleri farklıdır, ama dinleri birdir.” (bk. Buhari, Enbiya 48) buyurmaktadır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun