"Bildikleriyle amel edene bilmedikleri öğretilir." hadisine dayanarak, çok ilim öğrenmek yerine çok amel edilmesi gerektiğini söyleyenler var. Çok amel etmek, çok ilim yapmaktan üstün müdür?

Tarih: 27.07.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslam’ın ilk emri “oku”dur. Böyle bir dinin ilmî çalışmaları önemsememesi mümkün müdür?  Dinin iki temel esası vardır; İman-amel. İman ilimdir. Bilmeden iman edemezsiniz. Özellikle çağımızda aileden gelen taklidî imanı korumak çok zorlaşmıştır. Çünkü bu gün dalalet ve küfür cehalette çok fen-felsefeden geliyor. Bunlara karşı mücadele etmek için onların kullandığı ilim silahını kullanmak zorundayız.

Şunu da unutmamak gerekir ki, ilme dayanmadan yapılan ameller -yanlış olacağından- bir değer ifade etmezler. Fakat, ilim -halis bir niyetle olduğunda- tek başına bir ibadettir. Çünkü, ilim ameli gerektiren ciheti olduğu gibi, amel gerektirmeyen yönü de vardır. Örneğin en büyük ilim olan marifetullah, başka herhangi bir amelle ilişki içinde olmaksızın bir sevap hazinesi ve en büyük bir ibadettir.

Şunu unutmamak gerekir ki, bu gün okullarda öğretilen ilimlerin bir kısmı -ne dinî ne de dünyevî hayatta- fazlaca bir faydası olmayan türlerden şeylerdir. En azından bir lüzumsuz işlerle meşguliyet gibi bir şeydir. Halbuki İslam’a  zaman israfı olmaması için kişinin o anki hayatında rolü olmayan ibadetleri öğrenmesini tavsiye etmez. Örneğin namaz ibadeti günlük olduğu için onunla ilgili ilmi öğrenmeyi herkese bir görev olarak yüklediği halde, hac, zekât gibi sadece zenginleri ilgilendiren ibadetlerle ilgili bilgiyi yalnız ilgili şahıslara tavsiye etmektedir.

“Bildikleriyle amel edene bilmedikleri öğretilir." hadisin manası şudur: "Eğer insanoğlu bildiği ilmiyle yapılması gereken ibadeti, ameli yaparsa, -kesbe/şahsî gayrete değil- takvaya dayalı vehbî ilim verilir.”

Bu hadisi ilme karşı kullanmak son derece yanlıştır. Evvela, “takvasıyla böyle vehbî bir ilim beklentisi içine giren kimse” ta baştan kaybetmiştir. Çünkü, kendini böyle bir makamda gören kimse benlik ve gururdan kurtulamaz. İkincisi, ne zaman olacağı ne kadar verileceği belli olmayan böyle bir hayale kapılarak ilmi terk etmek, şeytana oyuncak olmak demektir. Kaldı ki, Allah rızası için değil de böyle bir ilme kavuşmak için amel etmek, bu amelini değerini sıfıra düşürür.

İman ve İslam’ın hakikatlerinin anlaşılmasına hizmet eden her nevi ilim büyük bir ibadettir. Yeter ki niyetler halis olsun. Bu çerçevede tahsil edilen bir ilmin amelden üstün olduğu hem ayet hem de hadislerle sabittir.

“Allah, kendisinden başka ilâh olmadığına şahitlik etti. Melekler, hak ve âdâletten ayrılmayan ilim sahipleri de O’ndan başka ilâh olmadığına şahitlik ettiler.” (Âl-i İmran, 3/18),

“Kulları içinde Allah’tan hakkıyla korkan ancak âlimlerdir.” (Fatır, 35/28),

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9),

'…Kalkın!' denilince de kalkıverin ki Allah sizin gibi iman, hele hele bir de ilim nasib edilenlerin derecelerini yükseltsin.” (Mücadele, 58/11).

İlmin fazileti kosunda pek çok hadis vardır. Numune olarak bir tanesini arz edeceğiz:

Ebû Umâme el Bâhîlî (r.a.)’nin bildirdiğine göre, “Rasûlullah (s.a.v.)’a  biri âbid (ibadetçi) diğeri âlim olan iki kimseden bahsedildi de Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Âlim kimsenin âbid kimseye karşı üstünlüğü, benim sizin en aşağı mertebede olanınıza karşı üstünlüğüm gibidir.”

Sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyle devam etti:

"Şüphe yok ki insanlara hayrı öğreten kimselere Allah mer­hamet eder; melekleri, göklerin ve yerlerin halkı, hatta yuvasındaki karıncalar hatta balıklar, insanlara hayır ve faydalı şeyler öğreten (âlim) kimseye dua ederler.” (Tirmizî, İlim, 19; Dârimî, Mukaddime: 17).

Son olarak Bediüzzaman Hazretlerinin bu konuyla alakalı bir değerlendirmesini arz etmekte fayda mülahaza etmekteyiz:

“Gülistan sahibi Şeyh Sa'di-i Şirâzî naklediyor, der:

"Ben bir ehl-i kalbi tekkede, seyri sülûk ile meşgul iken görmüştüm. Birkaç gün sonra onu talebeler içinde, medresede gördüm. Ne için o feyizli tekkeyi terk edip, bu medreseye geldin, dedim. O da dedi ki: Orada (tekkede) herkes kendi nefsini -eğer muvaffak olursa- kurtarabilir. Burada (medresede) ise bu âlî-himmet şahıslar kendileriyle beraber çoklarını kurtarmaya çalışıyorlar. Uluvv-ü cenâb, uluvv-ü himmet bunlardadır. Fazîlet ve himmet bunlardadır. Onun için buraya geldim."

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun