Allah kulundan ne zaman razı olur?

Tarih: 03.10.2006 - 10:04 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Maneviyat büyüklerinden Hatem-i Asam Hazretleri sohbetini hiç kaçırmayan cemaatine şöyle bir soru sormuş. Demiş ki:

– Uzun zamandır beni dinliyorsunuz, ne öğrendiniz benden, anlatın bakayım?

Anlatmışlar anladıklarını. Maneviyat büyüğü, mühimsememiş anlattıklarını da demiş ki:

– Siz benden asıl mühim olanı öğrenmemişsiniz. Benden sadece şu iki şeyi öğrenseniz yetip de artardı bile. Birincisi: kendinizde olana kanaat etmeniz. İkincisi de başkasında olana haset etmemeniz!..

Hatem-i Asam ilave etmiş:

– İşte, benim size anlattıklarımın özeti budur. Kendinizde olana kanaat edeceksiniz, başkasında olana da haset etmeyeceksiniz. Siz böyle bir teslimiyet içinde olur da, Allah’ın kendiniz ve başkaları hakkındaki takdirine böyle gönülden razı olursanız bilin ki, Allah da sizden razı olur. Bunu sakın unutmayın.

Evet, büyük mutasavvıf çok mühim bir gerçeği böyle kolayca dile getirmiştir.

Gerçekten de insanın önce kendi elinde olana kanaat etmesi, sonra konu komşusunda olana da haset etmemesi, öylesine büyük bir İlahi takdire razı olma halidir ki, bu kadere razı olma halinden hem kendisi mutlu olur, hem de haset duymadan baktığı komşuları.

Aksine, kendine ve çevresine böylesine teslimiyetle bakmayanlar ise, Cenab-ı Hakk'ın kendileri için takdirine kanaat etmeyip, daha iyisine, daha çoğuna, değişik nimetlere layık olduğunu, ama verilmediğini düşünmeye yönelirler; başkalarına ise, o nimetlere layık olmadığı halde verildiğini hayal edip haset etmeye başlarlar. Böylece ne kendi huzur bulur, ne de hasetle baktığı komşuları onun bakışından emin olurlar.

Durum böyle olunca; şimdi durup düşünme sırası bize gelmiş demektir. "Biz nasıl düşünüyoruz acaba?" diyerek şöyle bir nefis muhasebesi yapsak mı? Biz de kendimizde olana kanaat ediyor, komşumuzda olana da haset etmekten kendimizi alıkoyuyor muyuz? İşte bütün mesele buradadır. Hakkımızdaki İlahi takdire razı olabilmekte.

Şayet bir kul, kafasındaki bir sürü hırslı isteklerine değil de, kendisine verilen ne ise nefsini ona razı eder de hakkındaki İlahi takdirden razı olursa ne olur? İzin verirseniz bunun cevabını da Hazret-i Musa aleyhisselamdan alalım. Tur dağındaki duasında der ki:

– Rabbim! Sen kulundan ne zaman razı olursun? Gelen cevap çok açık:

– Kulum benden ne zaman razı olursa!..

Evet, kul ne zaman Rabbinin kendisi hakkındaki takdirinden razı olursa Rabbi de kuldan o zaman razı olur!..

Ne dersiniz, biz de Rabbimizin hakkımızdaki takdirine kanaat edip razı olmuş muyuz? Kafamızdaki bir sürü arzularımıza ulaşamayışın sıkıntısını çekmiyor da, nefsimizi, Rabbimiz bize neyi takdir etmişse ona razı etmiş bulunuyor muyuz? Yoksa çok daha büyük nimetlere layıktık ama verilmedi mi diyoruz? Şayet böyle gizli bir itiraz içinde isek, biz takdirine razı olmadığımız Rabbimizin bizden razı olmasını hangi yüzle isteyeceğiz? Böyle tek taraflı rıza olur mu?

Ne dersiniz, herkes kendini bir kontrol mu etsin? Kalbinde, gönlünde haline razı olma duygusu var mı? Kendini İlahi takdirin lütuflar içinde görüyor, şükrünü edadan aciz olduğu nimetlerin farkında oluyor mu? En başta, elinin tutuşunu, gözünün görüşünü, ayağının yürüyüşünü, kalbinin atışını birer eşsiz ilahi lütuf biliyor mu? Yoksa hep hayalindeki arzularını elde edemeyişin şikayeti içinde, layık olduğunun verilmediği hayali içinde mi yaşıyor?

Şimdi nefs muhasebesi sırası bizde anlaşılan.

Kendimizdekine kanaat ile bakıyor, başkasındakine de haset etmekten uzak kalıyor muyuz? Biz O’nun takdirinden razı olunca O’nun da bizden razı olacağını düşünüyor muyuz?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun