Açlıktan ölecek kişi domuz eti yemezse günahkar olur mu?

Tarih: 08.01.2025 - 12:39 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Açlıktan ölmek derecesine gelen, yanında sadece domuz eti olan kişi o eti yemez de açlıktan ölürse intihar mı sayılır?
- Başka mevzulara kıyas açısından önemli benim için.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Alimlerin çoğuna göre, bir kimse canını yitirme tehlikesine rağmen -başkasına zarar vermesi de söz konusu olmaksızın- haram olan bir nesneyi yiyip içmemekte direnip ölürse günahkâr olur.

Kolaylığın, kolaylaştırmanın, zorluk ve sıkıntıyı gidermenin İslam dininin temel ilkelerinden olduğunu belirten, dolayısıyla ruhsat düşüncesine dayanak teşkil eden birçok ayet ve hadis bulunduğu gibi(1), bazı ruhsat hükümlerini destekleyen özel deliller de vardır.

Mesela zorda kalanın -belirli ölçüler dahilinde- haram yiyeceklerden yemesinin günah olmadığı(2), ağır baskı altında olan kişinin söz ve eylemlerinden dinen sorumlu olmayacağı, hatta -kalbindeki inancı koruyarak- Allah’ı inkâr sözlerini söyleyebileceği(3) ifade edilmiştir.

Verilen müsaadenin fiilin yapılmasına veya yapılmamasına yönelik olması açısından ruhsat iki kısma ayrılır:

a) Haramı işleme ruhsatı

Aslî hükmü haram olan bir fiil şeran geçerli mazeretler sebebiyle mubah hâle gelebilir. Mesela, canına veya vücut bütünlüğüne yönelik ciddi tehdit altında bulunan kişi -imanını kalbinde saklayarak- Allah’ı inkâr sözleri söyleyebilir; açlık sebebiyle hayatî tehlike içinde olan kimse domuz eti yiyebilir.

b) Farz veya vacibi terk etme ruhsatı

Aslî hükmü farz / vacip olan bir fiil, o amele ilişkin özel müsaade gerekçeleri bulunduğunda veya zaruret hâllerinde ertelenebilir yahut daha sonra kazası mümkün değilse terkedilebilir.

Mesela oruç tutamayacak kadar hasta olan kimse ramazan orucunu erteleyebilir. Yine canına veya vücut bütünlüğüne yönelik tehdit altında bulunan kişi ramazan orucunu erteleyebilir, bayram namazını terk edebilir.

Hanefî usulcüleri tarafından ruhsatlar azimet hükmünün varlığını koruyup korumaması açısından ikiye ayrılmış, hakikat anlamında olanlar terfîh ruhsatı, mecaz anlamındakiler ıskat ruhsatı diye adlandırılmıştır.

Buna göre birinci kısımda yer alanlar gerçek manada ruhsat olup mükellefin önünde iki seçenek bulunmakta, yani ruhsatın karşılığında azimet hükmü varlığını sürdürmektedir. Bunun terfîh olarak adlandırılması da belirtilen durumda yükümlüye bir rahatlama sağlandığını ifade etmektedir.

Bu kısmın birinci türü hakkında özellikle şu delillere dayanıldığı görülmektedir:

- Peygamberlik iddiasında bulunan Yalancı Müseylime’nin ashaptan iki kişiyi kaçırıp kendisinin peygamber olduğunu beyan etmelerini istemesi üzerine biri ölümü göze alıp direnmiş ve öldürülmüş, diğeri istenen yönde beyanda bulunmuş, bu haber Resul-i Ekrem’e (asm) ulaşınca birincinin iki kat sevap elde ettiğini, ikincinin ise dinen tanınan ruhsatı kullandığı için günahkâr olmadığını belirtmiştir.

- Yine müşrikler tarafından kaçırılıp putlarını tanrı olarak kabul etmesi istenen Hubeyb b. Adi’nin bu talebe karşı direnip öldürüldüğü haberi gelince Hz. Peygamber (asm) onun şehidler arasında seçkin bir yere sahip olduğunu ve cennette kendisinin refiki olacağını bildirmiştir.

Diğer taraftan Resulullah, böyle bir baskı altında inkâr sözcüklerini söylemek zorunda kalan Ammar b. Yasir’e benzer durumda kaldığında imanını kalbinde koruyarak aynı şeyi yapmasını söylemiştir.(4)

Buna göre ikrah altında Allah veya kul haklarını ihlal eden bir yasağı işleme yahut ıztırar sebebiyle izinsiz olarak başkasının malından yeme durumunda kalan mükellef bu fiili işleyebilir ve bu müsaadeyi kullanmaktan veya kullanmamaktan dolayı günahkâr olmaz; dinin bu haklara verdiği değeri kendi yararından üstün tutarak müsaadeyi kullanmaz ve hayatını tehlikeye atarsa veya feda ederse sevap kazanır.

Birinci kısmın ikinci türü terfîh ruhsatı diye adlandırılırken ilgili ayet ve hadislerden ramazan orucunu ertelemeyi meşru kılan mazeret durumlarında -hangisinin daha faziletli olduğu noktasında görüş ayrılığı bulunsa da- mükellefin dilerse orucunu tutabileceği, dilerse erteleyebileceği anlamının çıkması delil olarak gösterilmektedir.

İkinci kısımdakilerde ise mükellefin seçim yapması söz konusu olmayıp ruhsatın karşılığındaki hüküm sakıt olmuştur ve mecaz yoluyla ruhsat diye anılan hüküm artık azimet niteliğindedir.

Buna göre bir kimse canını yitirme tehlikesine rağmen -başkasına zarar vermesi de söz konusu olmaksızın- haram olan bir nesneyi yiyip içmemekte direnip ölürse günahkâr olur. Çünkü bu konuda özel istisna getiren ayetlerin(5) açık biçimde verdiği izni kullanmayıp canına kıymış sayılır.

Baskı altında inkâr sözcüklerini söylemeyle ilgili ayette ise(6) haramlık hükmünden değil ilahî gazaba uğrama müeyyidesinden istisnanın söz konusu olduğu belirtilir.

Hanefîlerin çoğunluğu bu görüşte olmakla birlikte Ebu Yusuf’tan gelen bir rivayete ve İmam Şafii’nin iki görüşünden birine göre ıztırar sebebiyle haram nesneyi yiyip içme durumunda da fiilin haramlığı baki olup sadece ilgiliye fiili işleme müsaadesi verilmiştir; dolayısıyla dinin yasakladığı işten kaçınma amacıyla direnip hayatını yitiren kişi bundan dolayı günahkâr olmaz.

Esasen her iki görüşün sahiplerince yapılan açıklamalar incelendiğinde zorda kaldığı hâlde haram fiili işlememekte direnen kişinin bu durumu hangi şartlar altında ve ne gibi bir amaçla ortaya koyduğunun önemli olduğu, başta yaşama hakkı olmak üzere kulluk görevini ifa için gerekli olan değerlerin korunmasına öncelik verilerek şeran tanınan müsaadeyi kullanmak gerektiği, ancak dinin korunması diye nitelenebilecek bir hedeften emin olunduğu durumlarda daha alt kademedeki değerleri feda etmenin dinen takdir edilen bir davranış sayılabileceği anlaşılmaktadır.

Mesela savaş sırasında karşı tarafa ciddi bir kayıp verdirmeden öldürüleceğini bildiği hâlde kişinin kendini ortaya atması sevap beklenecek bir davranış değil boşuna can kaybına sebebiyet verme şeklinde değerlendirilmiştir. Oruç tutamayacak durumda olduğunu bildiği halde oruç tutmakta direnerek ölüme gitme örneğinde olduğu gibi dinin kolaylık sağlayan açık düzenlemesini terk edip hayatını tehlikeye atan kişi düşmanla savaşta kullandığı kılıçla kendini öldüren kimseye benzetilmiştir.(7)

Özetle söylemek gerekirse, bazı zaruret hallerinde kişi azimetle ruhsat arasında seçimlik hakka sahip değildir. Ruhsata uyarak haram olan yiyecek veya içeceği kullanması gerekir. Aksi hâlde günahkâr olur. Çoğunluğun görüşü böyledir.(8)

İlave bilgi için tıklayınız:

ZARURET.

Kaynaklar:

1) Meselâ bk. el-Bakara 2/185; el-İnşirâh 94/5-6; Buhârî, “Îmân”, 29; Nesâî, “Îmân”, 28.
2) Bakara 2/173; Mâide 5/3; En‘âm 6/119, 145; Dârimî, “Muḳaddime”, 56, “Eḍâḥî”, 24.
3) Nahl 16/106; İbn Mâce, “Ṭalâḳ”, 16.
4) Olaylarla ilgili farklı rivayetler için bk. İbn Ebû Şeybe, Musannef, VI, 473; Taberî, Câmiʿu’l-beyân, Beyrut 1405/1985, XIV, 182; Abdülazîz el-Buhârî, Keşfü’l-esrâr, II, 316-317.
5) Bakara 2/173; el-Mâide 5/3; el-En‘âm 6/119.
6) Nahl 16/106.
7) Abdülazîz el-Buhârî, II, 317-321.
8) Serahsî, el-Mebsut, 3. baskı, Beyrut, t.y., XXIV,151; el-Kurtubî, Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'ân, 3. baskı, Mısır 1387, II, 232, 275, VII, 73; İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 596; Müslim, Sahîh, (Nevevî Şerhi ile), el-Mısrıyye Tab'ı, VIII, 49.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun