Açık saçıklığın tesettürün yerine geçmesi bidat mi?

Tarih: 06.09.2025 - 14:32 | Güncelleme:

Soru Detayı

Burada sayacaklarım bidat midir? Bidat ise bunlar Müslümanı dinden çıkarır mı?
Benim sorum biraz farklı olacak. Bugün en büyük yanılgılardan biri, bidat kavramının özünün anlaşılmamış olmasıdır.
         1.      Açık saçıklığın tesettürün yerine geçmesi.
         2.      Zinanın nikâh akdine tercih edilmesi ve yasal güvence altına alınması.
         3.      Faizin ticaret gibi görülmesi, ticaretin yerine yaygınlaşması ve yasal hale getirilmesi.
         4.      Farzların terk edilmesi ve onların her birinin yerine bir bidatin ikame edilmesi.
         5.      Miras hukukunun yerine başka bir hukukun hakim kılınması.
         6.      İslâm’ın ve selim aklın öngördüğü eğitim sisteminin yerine, İslâm’ı dışlayan ve selim aklın teklifini reddeden anlayışın kabul görmesi ve yaygınlaşması.
         7.      İslâm ceza hukukunun yerine Batı ceza hukukunun her yere yayılması.
         8.      İslâm medeniyetinin yerine laikliğin hâkim edilmesi, zihinlere ve hayata yerleştirilmesi.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evet bunlar da bidattir ve en büyük günahlardandır, ancak haramı helal, helali de haram kabul etmedikçe bu tür bidatleri yapan Müslüman, dinden çıkmaz, amel bakımından bidat işlemiz olur ve günahkar olur. Tövbe eder bir daha yapmazsa, bidat günahı affedilir, zamanında yerine getirmediği namaz gibi ibadetleri de kaza ederse, ibadeti terk eme günahı da silinir inşallah.

Bidat, Saadet asrından sonra ortaya çıkan, şerî bir delile dayanmayan inanç, ibadet, fikir ve davranışlar hakkında kullanılan bir terimdir.

Esasen Bidat biri geniş, diğeri dar kapsamlı olmak üzere iki şekilde tarif edilmiştir.

Geniş kapsamlı tarife göre bidat Hz. Peygamber (asm) Efendimizden sonra ortaya çıkan her şeydir.

Bidatin sözlük anlamından hareketle yapılan bu tarife göre, dinî mahiyette görülen amel ve davranışlardan başka günlük hayatla ilgili olarak sonradan ortaya çıkan yeni fikirler, uygulama ve adetler de bidat sayılmıştır.

Bu tarifi benimseyen alimler, görüşlerini Hz. Peygamber ve sahabilerden nakledilen bazı rivayetlere dayandırmaktadırlar. Mesela Müslim, Nesâî, İbn Mâce gibi muhaddislerin naklettiği bir rivayette (1) Resûl-i Ekrem, İslâm’da güzel bir çığır (sünnet-i hasene) açana o çığıra uyanlar bulunduğu sürece sevap verileceğini, kötü bir çığır (sünnet-i seyyie) açana da aynı şekilde günah yazılacağını ifade etmiş, Hz. Ömer de teravih namazını topluca kılanları görünce, “Bu ne güzel bir bid‘attır” (2) demiştir.

Bidati sonradan ortaya çıkan her şeyi içine alacak şekilde geniş kapsamlı olarak kabul eden âlimler, Hz. Peygamber’in bidati reddeden hadisleriyle her devirde günlük hayata girmesi zorunlu bulunan yenilikleri bağdaştırmanın yegâne yolu olarak onu, yapılmasında mahzur bulunmayan “iyi bidat” (bidat-ı hasene, bidat-ı mahmûde, bidat-ı hüdâ) ile yapılması yasaklanan “kötü bidat” (bidat-ı seyyie, bidat-ı mezmume, bidat-ı dalâl) diye ikiye ayırmayı uygun bulmuşlardır.

Kuran’ı bir mushafta toplamak, teravih namazını cemaatle kılmak, minare ve medrese inşa etmek iyi bidate, kabirlerin üzerine türbe yapmak ve buralara mum dikmek de kötü bidata örnek olarak gösterilebilir.

Bu anlayışa göre hadislerde reddedilen kötü bidattir.

Şafi fakihlerinden İzzeddin b. Abdüsselâm daha da ileri giderek bid‘atı mükellefin fiillerine paralel olarak vacip, mendup, mubah, mekruh, haram olmak üzere beşe ayırmaktadır.

Bidati dar kapsamlı olarak anlayanlar ise onu, “Hz. Peygamber’den sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilâve veya eksiltme özelliği taşıyan her şey” diye tarif etmişlerdir.

Bu görüşü benimseyenler alimlere göre dinle ilgisi ve dinî mahiyeti bulunmayan şeyler bidat sayılmaz; bu bakımdan örf ve adet türünden olan davranışlar bidat kavramının dışında kalır.

Dar kapsamlı bidat anlayışına sahip olanlar görüşlerine mesnet olarak, “İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenlerdir” (3); “Sonradan ihdas edilen her şey bid‘attır” (4) ve “Her bidat dalalettir” (5) mealindeki hadislerin genel ifadelerini esas almışlardır.

Bunlar diğer grubun dayandığı hadisleri de kendi görüşleriyle bağdaşacak şekilde yoruma tâbi tutmuşlardır. Mesela daha önce söz konusu edilen hadis, “Kim İslam’da güzel bir çığır (sünnet-i hasene) açarsa” anlamında değil, “Kim İslâm’da güzel bir çığırı (sünneti) ihya ederse” anlamındadır. Hz. Ömer’in teravih namazının cemaatle kılınması için söylediği “ne güzel bir bidat” sözündeki “bidat” da terim anlamında değil sözlük anlamında kullanılmıştır.

İki grup arasında göze çarpan ihtilâf aslında bir terim anlaşmazlığından ibarettir. Çünkü her iki taraf da dinden olmadığı halde sonradan ortaya çıkan dinî inanç ve uygulamaların reddedilmesinin gerektiği konusunda görüş birliği içindedir.

Sonradan ortaya çıkmakla birlikte dinî mahiyette görülmeyen ve dinî esaslara da ters düşmeyen fikir ve davranışlara gelince, bidati geniş kapsamlı olarak ele alan âlimler bu tür fikir ve davranışlara iyi bidat demekte, diğerleri ise bunları bidat kapsamına dahil etmemektedir.

Ancak reddedilmesi gereken bidat sınırlarının bazı alimlerce çok geniş tutulduğu, Peygamberimiz döneminde bulunmayan birçok adet ve uygulamanın bidat kabul edildiği görülmektedir. Muhammed b. Eslem’in Hz. Peygamber (asm) döneminde olmadığı gerekçesiyle elenmiş undan yapılmış ekmeği bidat sayıp yememesi bunun örneklerinden birini teşkil eder.

Doğurduğu sonuçlara göre bidatın hasene-seyyie diye ikili veya vacip, mendup, mubah, mekruh ve haram şeklinde beşli tasnife tâbi tutulmasından başka itikadî-amelî, fiilî-terki, ibadetlerle veya günlük yaşayışla ilgili olmasına göre taabbüdî-adî şeklinde ayırımları da yapılmıştır.

Ayrıca hiçbir dini delile dayanmayan bidat (bidat-i hakikî) ile bazı yönleriyle dinî bir delile dayanıyormuş intibaı verdiği halde uygulandığı biçimiyle delilden mahrum bulunan bidat (bidat-i izâfî) şeklinde diğer bir ayırım daha yapılmıştır.

Hakiki bidate örnek olarak kişinin helâl bir yiyeceği dinî duygularla kendisine haram kılması, Şiilerin aşure günü başlarını, yüzlerini tırmalayıp tokatlaması, izafi bidate örnek olarak da dinî bir delille tesbit edilenler dışında belirli günlerde oruç tutmaya veya belirli vakitlerde namaz kılmaya özel bir önem verilmesi gösterilebilir. (6)

Kaynak:
1) Müslim, “ʿİlim”, 15, “Zekât”, 69; Nesâî, “Zekât”, 64; İbn Mâce, “Muḳaddime”, 14; Müsned, IV, 357, 359, 360, 361.
2) Buhârî, “Terâvîḥ”, 1; el-Muvaṭṭaʾ, “Ramażân”, 3.
3) Müslim, “Cumʿa”, 43.
4) Nesâî, “ʿÎdeyn”, 22; İbn Mâce, “Muḳaddime”, 7.
5) Müslim, “Cumʿa”, 43; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 6.
6) bk. DİA, Bidat md.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun