Şura suresi 49-50. ayetlerinde geçen, Allah'ın dilediğine evlat vermesi veya vermemesi konusunu nasıl anlamalıyız; bu ayetleri izah eder misiniz?
Değerli kardeşimiz,
"Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır. O dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat, dilediğine erkek evlat verir, yahut kızlı oğlanlı olarak her iki cinsten karma yapar. Dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi mükemmel bilir, dilediği her şeye kadirdir." (Şura, 42/49-50)
Cenâb-ı Hakk'ın öncesiz ve sonsuz olan ilmi ve kudreti, dünyaya gelecek insanların ve diğer hayvanların sayısını belirleyip belli bir sınırda tutarken, onların erkek ve dişi nisbetini de belirlemiş; rızık ve ecellerini programlamıştır. Ancak O'nun bu belirleme ve tesbitinin bir kısmı, insanların dünyada bulunacakları ortam ve şartlara göre, kendi cüz'i iradeleriyle hayatlarını değerlendirmeleri dikkate alınarak yazılıp programlanmıştır.
Şüphesiz yer yer belirttiğimiz gibi, bu genel anlamda bir kıstas değildir. Bazı hususlarda ortam ve şartların ve cüz'i irâdenin hiçbir tesiri yoktur ve düşünülemez de; onlar bütünüyle ilâhî takdîre bağlı olarak düzenlenip programlanmıştır. İnsanın dünyaya getirilmesi ve bunun tarihi; varlığın işleyişi, gelişmesi ve canlıların düzenli yayılması; belli orana göre türlere ayrılması ve türden türe geçişin olmaması hep ezelî takdîre bağlı olaylardır. İnsan irâdesinin bu ve benzeri konular üzerinde rolü yoktur.
Konuyu biraz daha anlaşılır düzeye getirmemiz için bir iki misâl daha vermemizde yarar vardır. Şöyle ki:
Kadının erkek veya kız çocuğu doğurması, irâdesinin dışında bütünüyle biyolojik bir olaydır ki ezelî programa bağlıdır. Savaşlarda kadın-erkek dengesinin sayısal olarak bozulması, bu iki cins arasındaki dengeyi bozmaktadır. Meselâ Birinci Cihan Harbi'nde birçok ülkelerde bu dengesizlik çok açık şekilde ortaya çıkmış oldu. O kadar ki, bazı yerlerde bir erkeğe karşılık yirmi kadın bulunuyordu. Ne var ki, ilâhî denge kanunu hükmünü yürütmeye başladı ve çeyrek asır geçmeden denge kendiliğinden sağlanmış oldu. İşte bu olayda da, yani bozulan dengenin sağlanmasında insan irâdesinin pek rolü yoktur.
Gerek denizde, gerekse karada yaşayan canlıların çoğunun birbirlerini yiyerek hayatlarını devam ettirmeleri de sözünü ettiğimiz ilâhî denge kanununun ayrı bir tezahürüdür. İnsanların bilgisizce el uzatması yer yer ve zaman zaman bu dengeyi bozmaktadır.
49. âyette, «Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır...» cümlesi ile her şeyde, plânlı ve programlı şekilde yegâne tasarrufun Allah'a ait bulunduğu açıklanmakta ve insan irâdesinin dar bir alanda rolü bulunduğuna işarette bulunulmaktadır.
Cenâb-ı Hak, ilgili âyetle, denge ve düzenleme kanunu hakkında ana fikir, temel bilgi verdikten sonra, konuyu iki sıfatına bağlamak suretiyle düşünce ufkumuzu genişletiyor: Alîm ve Kadîr. Birinci sıfatla, bütün bu düzenleme ve dengelemenin; plânlama ve programlamanın ilâhî ilimle belirlendiği; ikinci sıfatla, her şeyin O'nun sınırsız kudretiyle vücut bulup varlık alanına getirildiği vurgulanıyor...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Hz. Mariye annemiz hakkında yapılan iftiranın mahiyeti nedir?
- Dua yazılı kağıdı yutmak caiz mi?
- Evlat istemek için dua etmek: Allah niçin bazı kullarının kız veya erkek evlat isteklerini nasip etmez, bu kulları çok içten diledikleri ve iyi ibadet ettikleri halde?..
- Çocuğu olmayanlarla ilgili hadis var mıdır?
- Şûrâ, 49-50 ve Fatır, 11 gibi ayetlerde, "Allah'ın dilediğini kısır olarak yarattığı" söyleniyor. Yaratan Allah olduğuna göre, evlenme konusunda kısır kadınların tercih edilmemesi bir zıtlık değil midir?
- Kız çocuk nimet ise erkek çocuk nedir?
- Salat-ı nariye niçin okunur?
- Hz. Peygamberin Aişe ve Hafsa gibi eşlerinden neden çocuğu olmadı?
- Kekemeliğin giderilmesi için okunacak dua var mı?
- Çocuk sahibi olmayanları nasıl teselli edebiliriz?