Satılan ürün hangi şartlarda geri alınabilir?
Değerli kardeşimiz,
Birinde belli bir alacağı olan kimse, bunun bedelini ya da kendisini alamadığı takdirde mahkeme kararıyla malını geri alabilir. Hatta aynı malını birisinin yanında bulan kimse, onu almaya herkesten daha layıktır. Ancak iyi niyetli olup ödeme yapamayan kimselere mühlet vermek faziletli ve mürüvvete uygun bir davranış olur. Fakat suistimal eden, hakszılığı şiar edinmiş kimseler olursa bu sefer de malı korumak fazilet ve mürüvvete uygun olur.
Peygamberimiz (asm) şartlı satışları yasaklamıştır. (bk. Nesai, Büyu‘, 73) Ancak bir satış içinde iki satın yasak olması “mutlak yasak” değildir.
Şartlı satışların üç çeşidi vardır:
Birincisi: Alıcı ve satıcıya zarar veren şartlı satış yasaktır. Yani, "Bu binayı vakfetmek veya falana hibe etmek için sana sattım." şeklindeki bir akit batıldır, geçerli değildir.
İkincisi: “Şu malı sana faydalanman için sattım” gibi şartlar da geçerli değildir.
Üçüncüsü: İki tarafın veya taraflardan birinin faydasına olan satışlardır. “Bu malı üç gün muhayyer kalmak şartı ile sattım” demek gibi. Zira bu durumda alıcı muhayyerdir. Üç gün içinde malı geri iade edebilir. Bu satış geçerlidir.
Hıyar / Muhayyerlik:
Hıyâr; seçme, tercih etme ve muhayyerlik demektir. Ayb (ayıb); kusurlu ve ayıplı olmak, kusurlu ve eksik kılmak anlamına gelir. Bir terim olarak ayıb; alışverişte satış bedelini olumsuz yönde etkileyen ve alıcının akit sırasında bilseydi, malı almaktan vazgeçeceği ölçüde kusur teşkil eden eksikliktir.
Hıyar ve muhayyerlik alıcı ile satıcı akit yaptıktan sonra belli bir süre sonra alışverişi bozma hakkının olmasıdır. Muhayyerlik “Hıyar el-Meclis” “Hıyar eş-Şart” ve “Hıyar el-Ayb” olmak üzere üç çeşittir.
1. Hıyar el-Meclis: Alıcı ve satıcının satış akdini yaptıktan sonra, birlikte bulundukları süre içinde yapılan alışverişi bozma konusunda serbest olmasıdır. Her ikisi “Biz alışverişi kesin kabul ettik.” dedikten sonra muhayyerlik kalkar ve alışveriş kesinleşir. Yoksa ayrıldıkları zaman muhayyerlik biter.
2. Hıyar eş-Şart: Alıcı ile satıcının, satışın gerçekleşmesi için belli bir süreyi şart koşmalarıdır. Bu süre içinde alıcı malı geri getirirse alışveriş akdi bozulmuş olur. Ebû Hanîfe, Züfer b. Hüzeyl ve Şafiî muhayyerlik süresinin en çok üç gün olabileceğini ileri sürerken diğerleri bu süreyi taraf¬ların anlaşmasına, teamül ve ihtiyaca göre belirlemeye taraftardır. Muhayyer¬lik süresi esnasında akid, ilgili taraf için bağlayıcı olmadığı gibi akdin hüküm doğurması da bu hakkın düşmesine kadar askıdadır. Muhayyerlik sürenin dolması, hak sahibinin vefatı veya hakkın kulla¬nımı ile sona erer. (Mecelle, md. 305-306)
3. Hıyar el-Ayb: Bir kimse satın aldığı şeyin bir kusuru ortaya çıkarsa onu geri çevirebilir. Bu kusurun akit öncesi veya sonrası ortaya çıkmış olması fark etmez. Ancak kusursuz teslim edildikten sonra kusur ortaya çıkarsa satışı iptal edip geri çeviremez. Müşteri malı alır ve kullanır sonra kusur ortaya çıkarsa bu durumda satışı geri çeviremez.
Satılan bir malda ayıp bulunursa alıcı dilerse malı iâde ederek akdi fesheder, dilerse geçerli kılar. Buna ayıp muhayyerliği denir. Bilirkişi tarafından, kusur sayılan ve o mala rağbeti azaltan herşey "ayıp"tır ve muhayyerlik hakkı verir. (en-Nevevî, el-Minhâc, 2/50; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 2/18)
Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:
"Müslüman Müslümanın kardeşidir. Bir müslümanın kardeşine ayıbını açıklamadıkça ayıplı bir malı satması helal olmaz." (Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 5/211).
"Bir kimse için herhangi bir şeyi, ondaki şeyleri (eksikliği) açıklamaksızın satması helal olmaz. Yine bir kimse için bildiği şeyleri açıklamaması helal olmaz." (Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 5/212)
Ebû Hureyre (r.a) den rivayete göre, Hz. Peygamber bir gün pazar yerinden geçerken, elini bir zahire yığınının içine sokmuş, altının ıslak olduğunu görünce satıcıya sebebini sormuştur. Satıcı, yağan yağmurun ıslattığını bildirince, Allâh'ın elçisi şöyle buyurmuştur:
"Bu ıslaklığı herkesin görmesi için zahirenin üzerine çıkarman gerekmez miydi? Hile yapan benden değildir." (Müslim, İman, 164; Ebû Dâvud Büyû', 50; Tirmizî, Büyû', 72).
İmam Nevevî, hadisin son kısmını; "Hile yapan benim yolumu izleyenlerden, ilim, amel hususunda yoluma uyanlardan değildir." şeklinde tefsir etmiştir (Askalanî, Buluğu'l Meram, Terc. A. Davudoğlu, 3/55).
Büyük İslam hukukçusu el-Kâsanî, ayıp muhayyerliğinin dayandığı delilin şu hadis olduğunu belirtir: Allah Rasulü şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse memelerine süt biriktirilmiş bir koyunu satın alır ve az süt veren bu koyunun alıcıyı aldatmak için memelerinin şişirilmiş olduğunu anlarsa, üç gün süreyle muhayyerdir.”
Başka bir rivayette;
"Bu kimse üç güne kadar muhayyerdir. Dilerse akdi geçerli kılar, dilerse bozar ve koyunla birlikte bir ölçek (sa') buğday verir." (Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 5/214; İmam Mâlik, Muvatta; 2/170).
Bir aybın kişiyi muhayyer kılması için şu şartların bulunması gerekir:
1. Ayıp, bulunduğu mahallin kıymetini noksanlaştıracak kadar büyük olmalı.
2. Teslimden sonra ve fesih talebi sırasında varlığını korumalı.
3. Muhayyer olan kimse ne akit ve ne de teslim sırasında ayıbın farkında olmamalı. Alıcı, akit sırasında veya teslim zamanında malın bir ayıbını görmüş ve susmuşsa, malın ayıplı haline razı olmuş sayılacağından muhayyerlik hakkı düşer.
Ayıp iki kısma ayrılır:
1. Satılan maldan bir parçanın eksik oluşunu yahut içten değil, dış görünüşünde değişiklik durumunu ifade eden ayıplar. Satılan hayvanın bir veya iki gözünün kör olması, dişlerinin dökülmüş bulunması, müzmin hastalığının olması gibi.
2. Şekil bakımından değil, mânâ bakımından kusur sayılan ayıplar. Hayvanın kaçmaya alışık olması, yolculukta alışılanın dışında çok ağır hareket etmesi gibi (Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyî', 5/274; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l Kadîr, 5/154,155 vd.; İbn Âbidin, Reddü'l Muhtâr, 4/78).
Ayıp muhayyerliğinden dolayı akdin fesih edilmesi halinde mal iki durumda bulunabilir:
1. Mal henüz satıcının elinde olabilir. Bu durumda akit, alıcının "akdi reddettim" demesiyle bozulur. Hânefi ve Şâfiîlere göre hâkimin hükmüne veya iki tarafın rızasına ihtiyaç olmaz.
2. Mal, alıcının elinde bulunabilir. Bu durumda akit;
Hanefîlere göre, hâkimin hükmü veya tarafların karşılıklı rızası bulunmadıkça bozulmaz. Çünkü kabzdan sonra fesih, akdi ortadan kaldırmaktır. Nasıl akit, tek taraflı iradeyle oluşmazsa, kabzdan önce feshin aksine, tek yanlı iradeyle ve hâkimin hükmü olmaksızın bozulmaz.
Şâfiîlere göre ise, akit, ne hâkim hükmüne ve ne de satıcının rızasına muhtaç olmaksızın, alıcının "akdi reddettim" demesiyle ortadan kalkar. Çünkü feshin geçerli olması, ittifakla şart muhayyerliği sebebiyle fesih ve Hanefîlere göre görme muhayyerliği ile fesih gibi ne hâkimin hükmüne ve ne de karşı tarafın rızasına bağlı bulunmaz (Kâsânî, a.g.e., 5/281; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, 4/565, 566; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, 1/284).
Hanefi ve Hanbelîlere göre, malı ayıp sebebiyle geri verme, muhayyerliği geciktirilebilir. Terâhî, yani aybı öğrendikten sonra malı derhal geri verme (fevr) şart koşulamaz. Satın alan, ayıbı öğrenince, malı geri vermeyi geciktirse, rızaya delâlet eden bir hareket olmadıkça muhayyerlik hakkı bâtıl olmaz. Şâfiîlere göre ise, aybı öğrendikten sonra malı derhal (fevr) geri verme şart koşulabilir. Alıcı, aybı öğrenir ve geri vermeyi özürsüz olarak geciktirirse, onun geri verme hakkı düşer. Çünkü muhayyerlik maldan zararı kaldırmak için meşrû kılınmıştır. Bu yüzden şüfa'da olduğu gibi derhal kullanılır. Özürsüz geciktirme hâlinde bu hak düşer (eş-Şîrâzî, a.g.e., 1/274; İbn Kudâme, el-Muğnî, 4/144).
Muhayyer olan taraf, malı ayıplı şekilde aynen iade eder. Kendisinin yanında başka bir ayıp daha zuhur etmiş veya mala geri vermeye mâni bir ilâve yapmışsa geri verme hakkı düşer. Bu taktirde satıcıdan, önceki aybın bedelden düşülmesini talep hakkı doğar. Ancak, malı ayıplı hâliyle kabul ettikten sonra, satış bedelinde indirim isteyemez. Ahmed b. Hanbel ise indirim isteyebilir görüşündedir. (el-Mevsılî el-İhtiyar, 2/18)
Satım akdi yapılıp da teslim-tesellüm olmadan, satılan mal tabii bir âfetle helak olursa akid geçersiz olur. Alıcının fiiliyle helak olursa akid devam eder ve alıcı bedeli öder. Üçüncü şahsın fiiliyle helak olmuşsa alıcı ister akdi fesheder, isterse bedeli ödeyip bu şahıstan satılan malın tazminini ister.
Malın tesliminden sonra helak olaması durumunda ise kural olarak akid devam eder, alıcı -varsa- sorumlulardan tazmin eder.
Para veya mislî mal olan bedel, akidden sonra artık zimmette sabit olduğundan teslimden önceki helaki akdi etkilemez. Ancak bedelin kıyemî bir mal olup da helak olması veya para olup da piyasadan kalkması (kesâd) halinde Ebû Hanîfe'ye göre akid geçersiz olur. Bu durumda alıcının satılan malı iade etmesi, yoksa kıymetini ödemesi gerekir. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise akid geçersiz olmaz, fakat satıcı muhayyerdir; ister akdi feshedip malı geri alır, isterse semenin değerinin ödenmesini ister. Semen para olup da kıymeti (alım gücü) akid zamanına göre azalmışsa ödeme yapılırken bedelin akid zamanındaki kıymeti esas alınır. Bedelin kabz (ödeme) sonrasında helakinin akdi etkilemeyeceği açıktır. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Bey md.; Şamiş İslam Ansiklopedisi, Hıyaru’l-Ayb md.)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet