Ramazan ve mübarek gecelerin tarihlerinin sürekli değişmesi hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 17.09.2006 - 16:44 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ramazan ayı her yıl on gün önce geliyor ve dolayısı ile Kadir Gecesi'nin de tarihi değişiyor. Ramazan'ın da vs. Bu durumda her gün Kadir Gecesi, her ay Ramazan olmuyor mu?
- Bu ayın ve mübarek gecelerin kesin tarihlerini nasıl bilebiliriz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu tarihlerin değişmesi Güneş yılına göredir. Kameri dediğimiz Ay yılına göre asla değişmez. Mübarek gün ve geceler de Kameri Yılına göre olduğundan Kameri Yıla göre her yıl aynı tarihte olur. Ayrıca her yeni yılın günü diğer yılın günü değildir. Allah her zamanı ayrı yaratır. Nitekim bizler de önceki senenin aynısı değiliz.

Bu gecelerin ve günlerin kesin tarihleri kameri yıla göre bilinir, bazı takvimlerde de belirtilir.

Konuya Asr-ı saadet'te cereyan eden nurlu bir olayla başlayalım:

Muaz bin Cebel ve Hz. Salebe geldiler, Peygamberimize sordular:

"Yâ Resûlallah, bu ne hâldir? Hilâl iplik gibi incecik beliriyor, sonra artıyor, tamamlanıyor; sonra da eksile eksile önceki haline dönüyor?"

Bu sual üzerine şu mealdeki âyet-i kerime nazil oldu:

"Sana yeni doğan aylardan sorarlar. De ki: Onlar insanlar için ve hac vakitleri için birer zaman ölçüsüdür. İyilik, evlere arkadan girmekte değildir. Asıl iyilik, nefsini günahlardan sakınan takva sahibinin iyiliğidir. Evlerinize kapılarından girin ve Allah'tan korkun, tâ ki, kurtuluşa eresiniz."1

Soruyu soranlar, Peygamberimiz (asm)'den Ay'la ilgili astronomik kitabı olmadığına göre, sorulan mesele hakkında insanların asıl öğrenmesi gereken ne ise, hikmet tarafı hangisi ise ona temas ediyor, dikkatleri o tarafa çekiyor; bu arada bir de edeb erkân dersi vererek cahiliyeden kalma âdetleri birer birer ortadan kaldırıyordu.
Âyet-i kerimeden de açıkça anlaşılacağı gibi, hilâlin mühim bir hikmeti insanlara zamanlarını, başta hac olmak üzere ibadet vakitlerini bildirmesidir. Çünkü hac, oruç ve zekât gibi ibadetlerde vakit mefhumu mühim bir esas teşkil ederken, diğer günlük muamelelerde de takvimin büyük bir yeri vardır.

Yunus Sûresinin 5. âyetinde bu hikmet daha açık bir şekilde şöyle ifade edilir:

"Güneşi bir ışık, Ay'ı bir nur yapan, vaktinizi ve hesabınızı bilesiniz diye Ay'a menziller takdir eden de odur. Allah bütün bunları boş yere değil, hak ve hikmetle yaratmıştır. O, bilgi sahibi bir topluluk için âyetlerini işte böyle açıklar."

Aynı gerçek İsrâ Sûresinin 12. âyetinde de ifade edilir. Yine Tevbe Sûresinin 36. âyetinde ayların on ikiye taksim edildiği bildirilerek, takvim meselesinin insan hayatındaki ehemmiyetine işaret edilir.

Hicrî (kameri) ayların bütün mevsimleri dolaşmasına gelince; bu hususta şöyle bir izah getirilir: Hilâlin ilk doğuşu ile o ay başlar, devamı ayın hilâlinin doğuşu ile de ikinci ay girer. Bu iki rü'yet arasındaki müddet takriben 29,5 gün olması dolayısıyla 12. Hicrî ayın tamamı güneş senesine (Milâdi takvim) göre on bir gün kadar noksan olur. Böylece Hicrî yılın mevsimleri her sene on bir gün önceden başlar.

Yine bu hesaba göre, Hicrî aylardan bazıları yirmi dokuz, bazıları da otuz gün çeker. Bunun pek çok hikmeti vardır. Birisi de şudur: Bilindiği gibi Ramazan orucu ve hac ibadeti Hicrî yıla göre yapılır. Yani farz olan Ramazan orucu bu ayda tutulduğu gibi, farz olan hac ibadeti de Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları içinde eda edilir.

Bu aylar otuz üç sene içinde bütün mevsimleri dolaşır. Meselâ, Ramazan en uzun ve en sıcak yaz mevsimine geldiği gibi, soğuk ve kısa kış mevsimine de denk gelir. Hac mevsimi için de aynı şeyler söz konusudur.

Böylece mü'min, oruç, hac ve ibadetinde tam bir imtihanla yüz yüzedir. Yani yılın en kısa ve soğuk günlerinde rahatça ve kolayca oruç tutarken, yazın sıcak ve uzun günlerinde de tutmak mecburiyetinde kalmaktadır. Böylece mü'min her türlü şartlarda Rabbine olan kulluk vazifesinde aksaklık yapmamaya çalışmaktadır.

Bu hususta Muhammed Hamidullah'ın şöyle bir açıklaması vardır:

"Hepimiz biliriz ki, kameri takvimde senenin ayları yer değiştirmektedir. Mesela, Ramazan bazan kışa, bazan bahara rastlar, bazan yazın veya güzün olur. Şemsi sene, İslâm'dan önce Araplarca bilinirdi. Kur'ân-ı Kerim, acaba neden onu ilga ederek yerine kameri seneyi aldı?"

"Senenin mevsimlerinin türlü tesirleri vardır. İnsan, fazla soğuktan müteessir olduğu gibi, fazla sıcaktan da rahatsız olur. Soğuk ve sıcak muhite göre değişir. Meselâ, Mekke-i Mükerreme'de kış mevsimi mutedil geçer. Halbuki kutuplara yakın memleketlerde böyle midir? Kutba yakın memleketlerde yazın gelmesi dört gözle beklendiği halde, Ekvatora yakın memleketlerde hiç de istenmez. Orta ve güney Hindistan'da bahar mevsimi diye bir şey yoktur. Orada yaz, kış ve yağmur mevsimi vardır."

"Bütün bunlardan görülüyor ki, bir bölge için rahmet olan şey, başka bir yer için zahmet oluyor. Umumi olan bir dine, mü'minlerin bir kısmına, yani bazı bölge sakinlerine devamlı rahmet olup da diğerlerine devamlı surette zahmet olmak uygun düşmez. Oruç güç bir iştir. Seneden seneye Ramazan ayının mevsiminin değişmesi böyle şikâyete mahal bırakmaz."

"Bundan başka dünyanın her tarafında aynı zamanda aynı mevsim hüküm sürmez. Ben bu satırları Ocak ayında yazıyorum. Dün radyoda dinledim ki, Fransa'nın bazı bölgelerinde soğuk sıfırın altında kırk derecedir. Aynı günde Güney Amerika'da, Arjantin'de sıcaklık sıfırın üstünde kırk derecedir. En güzel Yaratıcı olan Allah ne yücedir ki, Ekvatorun üstündeki memleketlerde kış bütün şiddetiyle hüküm sürerken, Ekvatorun altındaki memleketlerde tamamiyle yazdır. Eğer Hazret-i Peygamber (asm) orucu, meselâ, kışın tutmayı ümmetine bildirseydi, Kuzey Amerika'daki insanlar Ocak ayında, Güney Amerika'dakiler ise Temmuz ayında oruç tutmuş olacaklardı. Kadir Gecesine kadar Newyork'da oruç tutmuş olan bir kimse, Buenos Aires'e gitmiş olsa ancak altı ay sonra, kış gelince orada bayram yapabilecektir. Haziran'a rastlayan Şaban ayının sonlarında Buenos Aires'den çıkan, bir gün sonra Newyork'a ulaşan bir kimse Ramazan orucunu tutamayacaktır. Zira Ramazan Newyork'ta Temmuz'da değil, Ocak'ta olacaktır. Bir kimse oruç tutmamak için Ekvator'un kuzeyinden güneyine, güneyinden kuzeyine gitse, buna imkân bulabilecek ve ömrü boyunca hiç oruç tutmayacaktır. Ve din âdeta gülünç, karışık bir şey olacak, anarşi haline gelecektir."

"Bu kısa bahiste görülüyor ki, orucun Ramazan ayında tutulması hakkında İslâm'ın emirleri, Allah'ın kullarına olan rahmet ve lütfunun eseridir. Bunda maddi ve manevî birçok faydalar vardır. Bu emirler akla ve maslahata uygundur.2

Dipnotlar:

1. Bakara, 2/189.
2. Muhammed Hamidullah. "Niçin Oruç Tutarız?" Diyanet İşleri Reisliği 1960 Yıllığı, s. 12-14.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun