Her soruya ayetle cevap veren kız kim?

Tarih: 06.12.2025 - 14:39 | Güncelleme:

Soru Detayı

Bir yerde gördük, alimlerden biri bir kıza ne sorduysa kız ayetle cevap vermiş doğru mu, soruları ve sorulara verdiği ayetleri yazar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu hadiseyi, tebe-i tabiinin büyüklerinden ve hadis ilimleri alanında devasa bir alim olarak kabul edilen Abdullah b. Mübarek’in anlattığı rivayet edilir. Yolculuk sırasında karşılaştığı bir kadınla yaşadığı ilginç diyalog, Kuran ayetlerini günlük konuşmada kullanmayı içerir:

Kadın sorulara ve selamlara ayetlerle cevap vermektedir. Abdullah b. Mübarek, onun hac görevini tamamladığını ve Kudüs’e gitmekte olduğunu anlar, yolculuğu boyunca ona yiyecek-içecek ve deve desteği sunar, ancak kadın yine ayetlerle mukabele eder.

Bu olayın farklı rivayetleri el-Esma‘î ve Abdullah b. Davud el-Vasıtî gibi isimlere de nispet edilmiştir.

Ancak alimler, rivayetin zayıf olduğunu ve Kuran ayetlerinin günlük konuşmada araç olarak kullanılmasının uygun olmadığını belirtmişlerdir. Yani bu, Kuran’ı kendi sözümüzün yerine geçirmek anlamına gelmemeli; ancak özel ve istisnai bir durum olarak rivayet edilmiştir.

Özetle, rivayet ilginç ve ibret vericidir, ama Kuran’ı normal iletişimde kullanmak caiz değildir; yalnızca delil veya öğüt amacıyla ayetlerden faydalanmak mümkündür. İlgili olay eğer sahih ise, özel ve istisnai bir durum olarak görülebilir.

Abdullah b. Mübarek’ (h.182) kendi yaşadığı bir olayı şöyle anlatır:

Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken tek başına yolculuk yapan bir kadınla karşılaştım.

Ona selam verdim. Ancak selamımı: سَلاَمٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ “Rabb-i Rahim’den sözle olan bir selâm yine onlara…” (Yâ Sîn 36/58) âyetini okuyarak aldı.

“Buralarda ne yapıyorsun?” diye sordum. مَنْ يُضْلِلِ اللهُ فَلاَ هَادِيَ لَه “Allah kimi şaşırtırsa onu doğru yola getirecek yoktur.” (Araf 7/186) ayetini okuyarak cevapladı.

Yolunu kaybettiğini anladım ve nereye gitmek istediğini sordum. Soruma: سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى “Bir gece, kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O!” (İsra 17/1) ayetiyle karşılık verdi. Anladım ki, geçtiğimiz hac mevsiminde haccını tamamlamış, Kudüs’e gidiyor.

“Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin?” dedim. ثَلاَثَ لَيَالٍ سَوِيًّا “Tam üç gündür” (Meryem 19/10) şeklinde cevap verdi.

İhtiyacı olacağı düşüncesiyle yiyecek-içecek bir şeyler verme teklifinde bulundum. Bu defa ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ “Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın.” (Bakara 2/187) ayetini okudu.

Kendisine, içinde bulunduğumuz zaman diliminin Ramazan ayı olmadığını hatırlattım. Buna karşılık o: وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ “Her kim de, farz olmadığı halde gönlünden koparak bir hayır işlerse, mükâfatını görür. Zira Allah şükrün karşılığını verir. O, az amele çok mükâfat verir ve her şeyi bilir.” (Bakara 2/158) ayetiyle cevap verdi.

Yolculukta orucun açılabileceğini hatırlatınca: وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ “Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara 2/184) ayetini okudu.

Neden benim gibi konuşmuyorsun dedim. مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلاَّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ “Ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki yanında, bu iş için hazırlanmış gözcü olmasın, onun söylediğini ve yaptığını kaydetmiş olmasın.” (Kâf 50/18) ayetini okudu.

Hangi kabileden olduğunu sordum. وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولاً “Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir.” (İsrâ 17/36) ayetiyle cevap verdi.

Hata ettiğimi, dolayısıyla kusura bakmayıp hakkını helâl etmesini istedim. لاَ تَثْرِيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ “Bugün sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim! Ben hakkımı helâl ettim Allah da sizi affetsin. Çünkü merhamet edenlerin en merhametlisi O’dur.” (Yusuf 12/92) ayetiyle cevap verdi.

Kendisine, deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum. وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللهَ بِهِ عَلِيمٌ “Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah muhakkak onu bilir.” (Bakara 2/215) ayetiyle mukabelede bulundu.

Devemi yanına getirdim. Tam binecekken: قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ “Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını söyle.” (Nûr 24/30) ayetini okudu.

Gözlerimi başka tarafa çevirdim. Tam binecekken deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi birazcık yırtıldı. وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ “Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar (ihmal ve kusurlarınız) sebebiyledir.” (Şûrâ 42/30) ayetini mırıldandı.

Biraz sabretmesini ve devesini tutup bağlayacağımı söyleyince: فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ “Biz çözümü ihtiva eden hükmü Süleyman’a bildirdik.” (Enbiyâ 21/79) ayetini okuyarak, deveyi sevketme konusunda benim daha başarılı olduğumu ima etti.

Peşinden deveye bindi ve سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ “Bunları bizim hizmetimize veren Allah yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir. O lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabbimize döneceğiz.” (Zuhruf 43/13-14) ayetlerini okudu.

“Deh” deyip deveyi hızlandırdım. Bu defa وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ إِنَّ أَنْكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ “Yürürken ölçülü, mûtedil yürü! Konuşurken sesini ayarla, bağırarak konuşma! Unutma ki seslerin en çirkini, avazı çıktığınca bağıran eşeklerin sesidir.” (Lokman 31/19) mukabelesinde bulundu.

Yürürken şiir okumaya başladım. Bu kez: فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ “Artık Kur’ân’dan kolayınıza gelen miktarı okuyun.” (Müzzemmil 73/20) dedi. Şiir okumak haram değil ki!” deyince: وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُولُو الأَلْبَابِ “Ancak tam akıllı olanlar gerçekleri anlar ve düşünürler.” (Bakara, 2/269) ayetiyle cevap verdi.

Bir süre yolculuğa devam ettikten sonra, evli olup olmadığını sordum. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ “Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın! (Mâide 5/101) ayetini okudu.

Derken bu hanımın kafilesine arkadan yetiştik. Kendisine kafile içinde kimsesinin olup olmadığını sordum. Bu defa da bana: الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا “Mal mülk, çoluk çocuk… Bütün bunlar dünya hayatının süsleridir.” (Kehf 18/46) dedi.

Anladım ki, çocukları var. Onların isimlerini sordum. وَاتَّخَذَ اللهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً “Allah İbrâhim’i dost edinmiştir.” (Nisâ 4/125), وَكَلَّمَ اللهُ مُوسَى تَكْلِيمًا “Allah Mûsâ’ya da hitap ederek konuştu.” (Nisa 4/164) ve يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ “Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl” (Meryem 19/12) ayetlerini okudu.

“Ey İbrahim, ey Musa, ey Yahya!” diye kafileye doğru seslendim. Nur yüzlü üç genç “Buyur!” diye çıkageldiler.

Kadın onlara para verdi ve: فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ “Şu akçeyi verip içinizden birini şehre gönderin de baksın hangi yiyecek daha hoş ve helâl ise ondan size azık tedarik etsin.” (Kehf 18/19) dedi.

Gençler yiyeceği getirince kadın bana: كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ “Kendilerine şöyle denilir: “Geçmiş günlerinizde yaptığınız güzel işlerden dolayı afiyetle, yiyin, için!” (Hakka 69/24) dedi.

Bütün bu gördüklerim karşısında gençlere dedim ki: Şayet annenizin bu durumunu bana söylemezseniz, bu yemekten asla yemem!”

Gençler dediler ki: “Annemiz, ağzından Cenab-ı Hakk’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır bu şekilde sadece Kuran’la konuşur.”

Abdullah b. Mübarek, yaşadığı bu ilginç olayı, Kuran’da her şeyin işarete de olsa bulunduğuna delil olarak değişik zamanlarda anlatırdı.

Bu olayın el-Esma‘î’ye, Abdullah b. Davud el-Vâsıtî’ye ait olduğu da söylenir. (bk. Ebu Nuaym, Hılye, 10/182; İbn Hıbban, Ravzatü’l-ukala s. 42; İbn Adiy, Kamil, 5/400)

Ancak ilgili rivayet zayıf bulunmuş ve Kuran ayetlerini güncel konuşmalarda kullanmanın uygun olmadığı ifade edilmiştir. Bu nedenle Kuran'ı günlük konuşma dili yerine kullanamayız.

Bununla beraber, eğer ilgili riayet sahih ise, bu herkes için geçerli olmaz, özel ve istisnai bir durum olarak kabul edilebilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun