İki hayatı da berbat birisi neden yaratılmış?
Kötü eziyet içinde bir hayat yaşamış kâfir bir kimse farz edelim. Aynı zamanda kötü bir ahiret hayatı da yaşayacak bu insan neden yaratıldı? Demek istediğim, her iki hayatı da (dünya ve ahiret) kötü olacak olan bu kimse neden yaratıldı? Nazi döneminde doğmuş bir Yahudi’yi farz edebilirsiniz. Allah merhametliyse her iki hayatta da mutluluk görmeyecek bu insanın ne suçu var? Neticede o yaratılmayı seçmedi.
Değerli kardeşimiz,
Öncelikle ifade edelim ki, Allah mutlak adalet ve merhamet sahibidir; hiçbir kuluna haksızlık etmez. Tebliğ veya doğru yönlendirme kendisine ulaşmamış kimseler, bu nedenle cehennem veya ebedî azaba maruz bırakılmaz. Bizim görevimiz, kulluk sorumluluğumuzu yerine getirmektir; Allah’ın ilahi hükmüne müdahale etmeye kalkışmak, bizim sorumluluğumuz dışında bir meseledir
Sorunuza gelince, soru şu şekilde formüle edilebilir:
Kötülükler ve musibetler içinde bir ömür geçiren; ardından inkârı sebebiyle ahirette de ceza görecek bir insan neden yaratılmıştır?
Bu soru, tarih boyunca kelamcılar, felsefeciler ve tasavvuf düşünürleri tarafından değerlendirilmiş; mesele hem aklî hem de naklî temeller ışığında analiz edilmiştir.
Günümüz insanının zihninde bu sorun, özellikle “yaratılışın seçilmemiş oluşu” ve “Allah’ın merhameti” bağlamında yoğun bir şekilde hissedilmektedir. Dolayısıyla konu yalnızca nassî bir mesele değil, aynı zamanda kalbî bir tatmin ve mantıkî bir tutarlılık gerektirir.
Kuran’ın Çerçevesi: Yaratılışın Gayesi ve İrade Meselesi
Kuran’ın temel yaklaşımı açıktır: Yaratılışın maksadı ceza vermek değil, imtihanla ayırmak, iyiyi kötüden, samimiyi sahte olandan tefrik etmektir.
Kuran'ın bu konudaki temel ilkeleri şöyledir:
1. Zorlama Yoktur: İnsan özgür iradeyle seçer
“Dinde zorlama yoktur.” (Bakara, 2/256)
İnsanın hür iradesi, onun sorumluluğunun temelini oluşturur. Zorlama olmadan yapılan tercih, imtihanın anlamını oluşturur.
2. Allah’ın muradı cebir değildir
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi iman ederdi. Buna rağmen insanları imana zorlayacak mısın?” (Yunus, 10/99)
Bu ayet özgür iradenin ilahî rahmetin bir gereği olduğunu ortaya koyar. Zorlama olsaydı imtihan da olmaz, imtihan olmazsa ceza ve mükâfat adaletsiz olurdu.
3. Allah kullarının inkârına razı değildir
“Eğer inkâr ederseniz bilin ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur; fakat kullarının inkâra yönelmelerine razı olmaz.” (Zümer, 39/7)
Bu durum, Allah’ın rahmetinin temel göstergelerinden biridir: Kötülüğü isteyen Allah değil, özgür iradesiyle tercih eden insandır.
Aklî Temel: Adalet, İmtihan ve İlmin Mahiyeti
1. İlahi adalet ancak özgür iradeyle mümkündür
Zorlanan bir varlığın cezalandırılması zulüm olur. Hür irade verilmemiş olsaydı hem dünya sıkıntıları hem ahiret azabı ilahî adalete aykırı olurdu.
İrade ise imtihanı mümkün kılar; imtihan ise adaletin en temel zemini olur. Bu nedenle:
Özgür irade, ilahî adaletin şartıdır.
2. Allah’ın bilmesi zorlayıcı değildir
Allah’ın her şeyi önceden bilmesi imtihanın sonucunu değiştirmez.
Zira ilim sıfatının yaptırım gücü yoktur.
Bilgi, maluma tâbidir; bir şey nasıl olacaksa öyle bilinir.
Bu, kelâm ilminde “ilim ile irade karıştırılamaz” ilkesiyle ifade edilir. Allah bilmektedir; fakat kul tercih etmektedir.
Kalbî Temel: Rahmet, Hikmet ve İnsanın Değeri
Bu mesele yalnızca akıl üzerinden çözülemez; kalbî bir boyutu da vardır.
1. Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir
Kuran’da ve hadislerde defalarca vurgulandığı üzere rahmet ilahî fiillerin temelidir. Allah yaratmayı bir ceza gerekçesiyle değil, rahmetinin bir tezahürü olarak yapmıştır.
2. Dünya sıkıntıları imtihanın parçası, ahiret ise nihai adalettir
Dünya sıkıntıları ilahî adaletin nihai hükmü değildir.
Asıl hüküm ahirette verilecektir. Eğer bir kimse dünya hayatında zulüm gördüyse, bu onun aleyhine değil lehine delildir. Kuran’a göre hiç kimse çektiği sıkıntının karşılığını ahirette kaybetmez.
"Her kim zerre kadar iyilik yapmışsa, onun mükâfatını görecek. Ve her kim de zerre kadar kötülük yapmışsa, onun cezasını görecektir." (Zilzal, 99/7-8).
3. İki hayatı da kötü olanlar gerçekte kimlerdir?
Kuran bu profili çok net çizer:
Hakkı bilip bile bile reddeden, zulmü tercih eden, kibirle inkârda ısrar eden kimseler.
Bunlar yaratıldıkları için değil, seçtikleri için bu sonucu yaşarlar.
Bu nokta hem aklın hem kalbin hem de Kuran’ın ortak noktasını oluşturur.
Sonuç
Her iki hayatta da sıkıntı içinde olacak bir kimsenin yaratılması meselesi, yaratılışın gayesinin ceza değil imtihan olduğunu anladığımızda çözüme kavuşur.
Kuranî bakış açısı, aklî tutarlılık ve kalbî ikna unsurları birlikte değerlendirildiğinde şu sonuç ortaya çıkar:
- Allah kimseyi kötülük için yaratmaz.
- İnsan özgür iradesiyle tercihler yapar.
- Allah'ın bilmesi zorlayıcı değildir.
- Dünya sıkıntıları imtihanın parçasıdır, zulüm değildir.
- Ahiret adaletin tam tecelli edeceği yerdir.
- İki hayatı da kötü olan kimseler bu durumu iradeleriyle hazırlamışlardır.
Dolayısıyla mesele yaratılışı değil, yaratılışın hikmetini anlamayı gerektirir. Bu hikmet anlaşıldığında hem akıl tatmin olur hem kalp mutmain olur hem de insan Allah’ın rahmetini ve adaletini birlikte kavrar.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet