Hidayetin nasip işi olması adaletsizlik mi?

Tarih: 25.07.2023 - 11:43 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Allah kullarına sebeplere başvurmaları sonucu bazı şeyleri nasip eder ya da etmez. Doktora giden hastaya şifa verir ya da vermez, çalışan birini zengin eder ya da etmez vb.
- Ama hidayeti arayan birine hidayeti nasip etmezse kul helak olur. Bu durumda kulun suçu nedir? Bu haşa adaletsizlik midir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Kulun kendi cüzî iradesini hayra yahut şerre yöneltmesi ile kalbinde hidayet yahut dalalet yaratılıyor. Bu hakikati, hiçbir vesveseye fırsat vermeyecek kadar açıkça ders veren bir âyet-i kerime:

“Muhakkak ki, Allah, bir kavime verdiğini, onlar nefislerindekini bozmadıkça, değiştirmez.” (Ra’d, 13/11)

Demek ki, hidayeti de dalaleti de isteyen kul, yaratan Allah’tır.

- Allah asla kimseye haksızlık etmez. Bu Kuran’da defalarca vurgulanan bir hakikattir. Bir müminin bunun aksini düşünmesi, düşünülemez.

“Eğer inkâr ederseniz, şu bir gerçek ki, Allah’ın size ihtiyacı yoktur. Fakat o kullarının küfre girmelerine razı olmaz.” (Zümer, 39/7)

mealindeki ayetin ifadesine göre, Allah samimi olarak hidayete girmek isteyen kimseyi bu isteğinden mahrum etmez.

“Şüphe yok ki, Allah herhangi bir şeyi, bir sivrisineği, hatta onun da ötesindekini misal vermekten utanıp çekinmez. Bunun karşısında iman edenler onun, Allah’tan gelen gerçek olduğunu bilirler, inkâr edenler ise 'Allah misal olarak bununla neyi kastediyor?' derler. Allah birçok kimseyi onunla (bu gibi misallerle) saptırır, birçok kimseyi de onunla doğru yola iletir; onunla başkalarını değil, ancak fasık olanları (özgür iradesiyle doğru yoldan çıkanları) saptırır." (Bakara, 2/26)

mealindeki ayette hidayete ermeyen kimselerin de bu durumlarının kendi güçleri dâhilindeki hatalarından kaynaklandığına işaret edilmiştir. 

Demek ki, zahiren / görünürde hidayet isteyip de ona ulaşmayanların bu durumları da onların -bizim bilmediğimiz, Allah’ın bildiği- bir kısım olumsuz tavırlarından kaynaklanmaktadır. Bu iki ve benzeri ayetlerin verdiği mesajlarda bu gerçeğin altı çizilmiştir.

- Bununla beraber hidayet kavramı iki manaya gelir:

Birincisi: Beyan ve irşad hidayeti. Buna "delalet hidayeti" de denir. Kâinatın varlığı, aklın varlığı, peygamberlerin ve kitapların gönderilmesi gibi hususlar, herkes için geçerli olan ve “hidayet-i amme” denilen yol gösterici hidayetin birer tezahürüdür.

(Resulüm!) Şüphesiz sen (insanları) dosdoğru yola iletirsin.” (Şura, 42/52)

mealindeki ayette bu hidayet çeşidine işaret edilmiştir.

İkincisi: Tevfik ve inayet hidayeti. “Hidayet-i musile” denilen bu hidayetten maksat, kişinin varmak istediği durağa kavuşturulması / murad-ı maksuda erdirilmesidir. 

(Resulüm!) Şüphesiz sen sevdiğini / istediğini hidayete erdiremezsin; lakin Allah dilediğini hidayete erdirir.” (Kasas, 28/56)

mealindeki ayette yalnız Allah’ın elinde olan “hidayet-ihassa / hidayet-i musıla” ya dikkat çekilmiştir.

Hülasa: İmtihan için gerekli ve geçerli olan “beyan ve irşad” hidayeti hiç kimseden esirgenmemiştir. Bu hidayetin kapıları (zihinsel özürlü engelliler hariç), herkese açılmıştır. Kabul eden özgür iradesiyle kabul eder; reddeden özgür iradesiyle reddeder.

İşin özeti şudur: insanların ihtiyacı olan her türlü bitki, meyve ve gıdaları bitirmek, yetiştirmek, insanlara sunmak bir beyan ve irşad hidayetidir. Onları lokmalar hâlinde birilerin ağzına vermek ise, bir tevfik hidayetidir. Bu ikinci eylemi yapmamakta hiçbir haksızlık yoktur.

İlave bilgi için tıklayınız:

Hidayet nasip işi midir; iman etmek insanın elinde midir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun