İslam savaş hukuku, hangi uygulamalara dayanmaktadır?

Tarih: 05.01.2015 - 11:31 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Müslüman olmayı kabul etmediği gibi cizye de vermeyen bir devlete İslam devletinin savaş açması Peygamberin hangi uygulamasına ya da Kur'an'ın hangi hükmüne dayanmaktadır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Konu ile ilgili olarak Hz. Peygamber (asm)'in savaşla ilgili şu görüş ve uygulamalarını bilmekte fayda vardır:

Hz. Peygamber (asm) alemlere rahmet olarak gönderilmiştir (Enbiya, 21/107). Allah’ın onunla gönderdiği İslam barış anlamına gelmektedir. Hz. Muhammed (asm)'i savaş yanlısı göstermek hiçbir şekilde gerçekle uyuşmaz.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Peygamberimiz (asm) hem Mekke ve hem de Medine döneminde insanları öğütle, delille, ikna yoluyla ve Kur’an okuyarak İslam’a davet etmiştir.

Dolayısıyla onun etrafında oluşan topluluk, zor kullanılarak bir araya getirilen insanlardan değil, bunun aksine tatlı dille, ikna yoluyla Allah’a çağrılmaları sonucu hür iradeleriyle İslam’ı seçen kimselerden oluşmuştur.

Barış, sevgi ve rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed (asm), esasında savaştan ve savaşmaktan hoşlanmazdı. İslam’ın Mekke döneminde kendisine ve Müslümanlara düşmanlık yapan, işkence eden ve şiddet uygulayanlara aynı yolla karşı çıkmamış, onlardan intikam alma yoluna gitmemiştir.

Mekke döneminde nazil olan Kur’an-ı Kerim ayetlerinde Hz. Peygamber (asm)’e ve inananlara sürekli sabır tavsiye edilmiştir. Müslümanlar maruz kaldıkları işkencelerden şikayet ettiklerinde Hz. Peygamber (asm) “Sabredin, ben savaşla emrolunmadım.” buyurarak onlara sabırlı ve metin olmayı öğütlemiştir.

Kur’an-ı Kerim’de başka topluluklarla ilişkilerde barış esastır. İnananlara hitaben hep birden barışa girmeleri emredilmektedir. (Bakara, 2/208). Eğer başkaları barışa yanaşırlarsa Hz. Peygamber (asm)’den de barışa yanaşması istenmektedir. (Enfal, 8/61)

Hz. Peygamber (asm)’in gayesinin barış olduğunun bir başka göstergesi de onun çeşitli vesilelerle çevrede barışın hüküm süreceğine dair söylemiş olduğu sözlerdir. Nitekim Medine’ye gelip Müslüman olan Adiy b. Hatim’e söylediği şu söz çok manidardır:

“Allah’a andolsun ki, çok sürmez bir kadının Kadisiye’den devesinin üzerinde yalnız başına çıkıp Kabe’yi ziyaret edinceye kadar Allah korkusundan başka hiç bir korku duymayacağını işiteceksin.”

Peygamberimiz (asm) Mekke döneminde İslam’ı bu şehrin dışına da silahla tanıtmamış ve kaba kuvvetle yaymamıştır. Tam aksine, İslam’ı kabul ettiklerinden dolayı Müslümanlara kılıç çekilmiştir. Hicretten sonra, tahammül etme ve boyun eğmenin yerine savaşa izin verilmiş ve hatta savaş emredilmiştir.

Savaşa izin verilmesinin ve cihadın meşru kılınmasının sebepleri şu şekilde özetlenebilir:

a) Meşru savunma: Savaşa izin verilmesinin en başta gelen sebebi Müslümanların canlarını, mallarını ve namuslarını korumalarına imkan tanımaktır.

Müslümanlar, Mekke’de müşriklere hoşgörülü davrandıkça, onlar azgınlıklarını, zulümlerini artırmışlardı. Bu saldırganlık Hicretten sonra da devam etti. Ebu Süfyan ve Übey b. Halef, Ensara bir mektup yazarak Hz. Muhammed (asm)’le kabilesinin arasından çekilmelerini istediler ve aksi takdirde kendileriyle savaşacaklarını bildirdiler. Ensar’ın bunu reddetmesi üzerine Kureyşliler münafıklara ve Yahudilere de buna benzer mektuplar yazdılar. Ebu Süfyan, küçük birliklerle Medine’ye saldırılar düzenlemeye başladı.

Nitekim Hicretten sekiz ay sonra iki yüz kişilik bir birlikle “Batn-ı Rabiğ” denilen yere kadar yürüdü. Bu durum, Mekke müşriklerinin iyilikten, hoşgörüden ve yumuşak davranıştan anlamadıklarını ve onların saldırılarının da hoşgörüyle önlenemeyeceğini gösteriyordu.

Zora karşı zor kullanmak, kuvvete karşı kuvvetle karşılık vermek kaçınılmaz hale gelmişti. Cihada izin veren ayet-i kerimelerin nazil olmasıyla Müslümanlar artık canlarını ve mallarını korumak için savaşabileceklerdi. Bu ayet-i kerimelerde müminlerle savaşıldığı, zulme uğradıkları, sadece Allah’a inandıkları için haksız yere yurtlarından çıkarıldıkları ifade edilmekte ve bütün bu sebeplerden dolayı kendilerine savaş konusunda izin verildiği açıklanmaktadır.

b) İslam davetini güvence altına almak: Allah Teala’nın tüm insanlık için gönderdiği İslam dininin yayılması gerekiyordu. Hür iradesiyle Müslüman olan kimselere, kendilerine kılıç çekenlere karşı savunma hakkı vermemek, İslam’ın yayılmasına engel teşkil edebilirdi. Müslümanlar davete silahla engel olan müşriklere boyun eğmek zorunda bırakılırsa, bunu gören diğer insanlar, saldırılara karşı kendilerine savunma hakkı tanımayan bir dini kabul etmekten çekinirlerdi.

c) İnsan hakları ve din hürriyetini güvence altına almak: Hz. Muhammed (asm) nasıl ki insanları zor kullanarak İslam’a dahil etmiyorsa, hür iradesiyle Müslüman olan kimseleri dinlerinden döndürmek için hiç kimsenin zor kullanmaya hakkı yoktu. Bu noktada zor kullanmak, insan haklarını çiğnemek ve din hürriyetini insanların elinden almak demekti.

d) Antlaşmaları bozanları ve hainlik yapanları cezalandırmak: Yahudilerle yapılan savaşlar, ahdi bozanları cezalandırma politikası içinde değerlendirilebilir. Medine’deki Yahudiler, Hz. Peygamber (asm) ile yaptıkları antlaşmayı kısa süre sonra ihlal etmişlerdir.

Kimisi müşriklerle işbirliği içine girmiş, bu yetmiyormuş gibi kimisi de Hz. Peygamber (asm)’e süikast tertiplemiştir. Kaynuka ve Nadiroğulları, Medine’den çekip gitmeyi kabul etmişlerdir. Bunlar sorgusuz sualsiz idam edilebilirdi. Fakat Hz. Peygamber (asm) böyle yapmamıştır.

Kurayzaoğullarının savaşçıları ise, Hendek Savaşı’nda Müslümanlar aleyhine savaş suçu işledikleri için, seçtikleri hakemin verdiği karara göre idam edilmişlerdir.

e) İslam topraklarını yabancıların saldırılarından korumak: Evrensel İslam daveti Arap Yarımadası’nın sınırlarına dayanınca dünyanın o zamanki süper güçlerinin İslam bölgelerine yaptıkları saldırılara karşı konulmazsa, hem İslam ve hem de Müslümanlar zarar görürdü.

Nitekim İslam dininin Arap Yarımadası’nın hemen her tarafına yayılması üzerine, daha önce Müslümanları önemsemeyen Bizans ve Sasani İmparatorlukları İslam topraklarına saldırmayı planlamışlardır.

Tebük Seferi ve Mute Savaşı bu saldırıları önlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. (İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 147 vd.)

İslam tarihi boyunca yapılan savaşlar ve fetihler de genel olarak bu prensipler çerçevesinde gerçekleşmiştir.

İlave bilgi için tıklayınız:

İslam'ın ilk yayıldığı yıllarda yapılan fetihler, dinde zorlama olduğunu göstermiyor mu?.. 
Gayri müslimlerin cihad ve fetih kavramları eleştirisine nasıl cevap verilebilir?..
"İncil'i özetle deseler 'sevgi' derim. Kur'an'ı özetle deseler 'Mekke'deki ayetlere sevgi, Medine'dekilere ise kin, nefret, düşmanlık, öldürme, savaş ve kılıç' diye özetlerim." Acaba bu konuda beni bilgilendirebilir misiniz?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun