Ceninin oluşumunda “pıhtı” ya da “kan pıhtısı” ile alakalı bir safhanın olmadığı; kemiklerin oluşması ve üstüne etler giydirilmesi tanımının yanlış olduğu iddiasına nasıl cevap verilebilir?

Tarih: 04.05.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Mü’minun Suresi’nin 13-14. âyetlerinde Cenab-ı Hak insanın yaratılış safhalarından birisini şöyle  beyan etmektedir:

 “Sonra onu, sağlam bir yerde nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden alakayı bir parçacık et haline  soktuk, bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik. Bu kemikleri etle kapladık..." (Mü’minûn, 23/13-14; bk. Kur’an-ı Kerim Açıklamalı Meâli. Diyanet İşleri Vakfı Yayınları/86-F. 2004, s.331, Ankara).

Allah, yaş ve kuru ne varsa Kur’an-ı Kerim’de mevcut olduğunu bildiriyor. Ancak bunlar, genelde ya bir işaret, ya bir remiz, ya da bir ima şeklinde yer alır. İşte buradaki bu gizli ifade ve manalar, o günün bilimsel verileri doğrultusunda yorumlanmaya çalışılır. Nitekim, Kur’an’da; “güneş döner” tabiri kullanılmıştır. Bundan geçmiş devirlerdeki insanların anladığı, güneşin dünya etrafında döndüğü ve dünyanın sabit olduğu şeklindedir. Ama, Kur’an-ı Kerim’in bu ifadesi, günümüzdeki fen bilimine de ters değildir. Fakat, geçmişteki insanların bu dönmeden kastettikleri mana ile günümüzünki farklıdır. Dolayısıyla, Kur’an’da “bilimsel hata var” sözü yanlıştır. Bunun yerine belki şu söylenebilir: “Kur’an’ın bu ifadesini, günümüz bilgileri ışığında nasıl yorumlayabiliriz?”

Nitekim, Kur’an’da geçen “alaka” kelimesi, geçmişteki tefsirlerde “kan pıhtısı” şeklinde algılanmışken, son tefsirler ”aşılanmış yumurta”, yani, “zigot” olarak ifade etmektedirler.

Yukarıda görüldüğü gibi, Diyanet bu âyeti; etlerden iskeletin yapıldığı şeklinde açıklamış, daha sonra bu kemiklerin etle kaplandığı belirtilmiştir.

Bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah’ın, bir şeyi yanlış veya noksan bilmesi veya bildirmiş olması düşünülemez. Bir noksanlık varsa, ya bizim bilgilerimizin sınırlı oluşundan, ya farklı yorumumuzdan, ya da yanlış bilgimizden ileri gelir.

Bilimsel değer ve yargıların da her an değişebildiği gözden uzak tutulmamalıdır. Bugün hala, bilimsel olarak ifade edebildiğimiz bilgiler çok sınırlıdır. Hücre hakkındaki bilgimizin bile, yüzde on seviyesinde bulunduğu belirtilir. (Prof. Dr. Adem Tatlı)

Bu Sure’de, Allah'a dosdoğru imân edenlerin özelliklerinden altı tanesi belirtildikten sonra Allah'ın yüce kudretini bir defa daha hatırlamamız bakımından ilk insanın süzülmüş, lüzumsuz kısmı atılarak özü kalmış bir çamurdan yaratıldığına dikkatler çekiliyor.

Böylece Cenâb-ı Hak insanın yaratılması konusunda iki ayrı kanunun mevcudiyetine işarette bulunarak bilimsel araştırma yapanlara temel iki bilgi hareket noktası veriyor:

1.  İlk insanın, bugün bizim bildiğimiz biyolojik kanunlarla değil, kimyasal olarak belli elementlerin bir araya getirilip oluşturulmasıyla vücut bulduğu ve ona canlılık vasfını veren, biri hayvanî, diğeri insanî olmak üzere iki yöününün olduğu bildiriliyor.

2.  Âdem (a.s) ve sonra da Havva vücut bulduktan sonra bizim bildiğimiz biyolojik kanunlar konularak insan neslinin yaratılma programı ortaya çıkıyor. İlk insanın balçıktan yaratıldığı gibi, onun neslinin de bir bakıma topraktan yaratılmakta olduğu, yani menşe'inin toprak olduğu anlaşılıyor. Çünkü topraktan elde edilen ürünlerin insanlar tarafından yenilmesiyle erkeklerde sperma, kadınlarda yumurta meydana geliyor ve bunların birleşmesiyle tedrici şekilde cenin oluşuyor.

Ayrıca Cenâb-ı Hak, ilgili âyetlerle dört önemli safhayı açıklayarak anatomik yoldan hem kendi kudretini izhar ediyor, hem de ilim adamlarına ana fikir veriyor:

Birinci Safha: Ana rahmine intikal edip yumurtayla birleşen spermanın, geometrik olarak çoğalması neticesinde alaka (aşılanmış yumurta) haline gelmesi,

İkinci Safha: Üzerinden bir süre geçtikten sonra et parçası şekline girmesi,

Üçüncü Safha: Yine belli bir süre geçtikten sonra kemiklerin oluşması,

Dördüncü Safha: Ve böylece ceninin çok sağlam bir karargâhta gelişmesi..

Anlaşıldığı gibi, insanlar henüz ana rahminde oluşan ceninin geçirdiği bu safhaları bilmezken, Kur'ân bin dört yüz yıl önce hem bu safhaları günümüzde gelişen bilimsel araştırma ve tespitlere uygun olarak belirtmiş, hem de ana rahminin anatomik yapısına dikkatleri çekerek orada oluşan ceninin korunması için mükemmel bir sistem oluşturulduğuna atıfta bulunmuştur. Nitekim Zümer Sûresi'nde ana rahminin anatomik yapısı hakkında temel bilgi verirken, orayı üç ayrı karanlık tabaka olarak vasıflandırmaktadır. (bk. Zümer, 39/6)

İnsanı bunca düzenli safhalardan geçirip çok mükemmel ve değişmez kanunlarla yaratan Allah, onun için bir de ölüm ve sonra da tekrar dirilme kanunları koymuştur. Sırası gelince, bu kanunlar hükmünü yürütür ve hiçbir aksaklık da söz konusu olamaz.

Oluşan Et Parçasındaki Gelişme Safhaları

Yapılan bilimsel araştırma ve tespitlere göre: Rahim yolu içinde aşılanan yumurta hemen bölünmeye başlar, rahim yolu kaslarının kasılmasıyla sekiz gün içinde rahme ulaşır. Rahmin iç tabakası olgunlaşmış, kalınlaşmıştır ve artık yumurtanın tutunmasını beklemektedir. Kur'ân'ın tabiriyle “sağlam bir karargâh” haline gelmiştir.

Döllenmiş yumurtaya, gelişmeye yüz tuttuğu andan sonra “oğulcuk” eski tabirle “rüşeym” denir; etene yolu ile annesinden kan almaya, bu kan kendi damarlarında dolaşmaya başladıktan sonra da “dölüt” yani “cenin” diye anılır. Böylece iki ayda iki santimetre olan ceninde nasıl damarlar oluşup kan dolaşımı meydana geliyorsa, öylece kıkırdak şeklinde kemikler de oluşmaya başlar ve yavaş yavaş Kur'ân'ın tabiriyle oluşan kemiklere et giydirilir, yani etle kemik birlikte gelişerek düzen ve ölçüsü doğrultusunda bütünleşir. Derken ilk oluşmasına nisbetle bambaşka bir yaratık meydana gelir. (bk. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 8/4086)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun