Kur'an'da "Ehl-i kitap" ifadesi sadece Yahudi ve Hristiyanlar için mi kullanılmıştır?

Tarih: 19.10.2011 - 07:48 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Müslümanlar da bir kitaba bağlı olduklarına göre, onlar da Ehl-i kitap sayılmazlar mı?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

EHL-İ KİTAP: Kur'ân-ı Kerîm'de genellikle Yahudiler ve Hristiyanlar için kullanılan tabir.

Ehl-i kitap (Ehlü'l-kitâb) tamlaması "ilâhî bir kitaba inananlar" anlamına gelir. Buna göre Müslümanlara da Ehl-i kitap denilebilir. Ancak Kur'an dışında­ki ilâhî kitaplarda yer almayan bu ter­kip, terim olarak Müslümanlar dışında­ki kutsal kitap sahibi din mensupları için kullanılır.

Ehl-i kitap tabiri Kur'ân-ı Kerîm'de, hepsi de Mekke döneminin sonları ile Medine döneminde inen âyetlerde ol­mak üzere, otuz bir defa geçmektedir. Daha önce nazil olan iki âyette ise (en-Nahl 16/43; el-Enbiyâ 21/7) aynı anlam­da "ehlü'z-zikr" tabiri kullanılmış ve bu­nunla, Tevrat ile İncil hakkında doğru ve yeterli bilgisi olan Ehl-i kitap âlimle­ri kastedilmiştir.

Ayrıca Kur'an'da Yahudiler için "yehûd", Hristiyanlar için "nasârâ" kelimeleri çokça kullanılmak­ta, sadece Hristiyanları ifade eden "ehlü'l-İncîl terkibi de yer almaktadır. (el-Mâide 5/47) Di­ğer taraftan Kur'an'da Ehl-i kitap "kendilerine kitap verilenler", (el-Bakara 2/ 101, 144, 145; Âl-i îmrân 3/19, 20, 100, 186) "kendilerine kitap verdiklerimiz" (el-Bakara 2/121, 146) ve "kendilerine kitaptan bir pay verilenler" (Âl-i İmrân 3/23; en-Nisâ 4/44) şeklinde de ifade edilmektedir. "Kendilerine ilim verilen­ler" (el-İsrâ 17/107; el-Hac 22/54; Sebe 34/6) ifadesiyle de Ehl-i kitabın kastedildiği rivayet edilmiştir. (Taberî, Câ-mi'ul-beyân, XV, 120; XXII, 44) İslâm li­teratüründe ayrıca Ehl-i kitap yerine "kitabî" kelimesinin kullanıldığı görülmektedir.

Ehl-i kitap tabirinin kapsamını belir­leyebilmek için, ilâhî kitapların kimlere verildiğini tesbit etmek gerekir. Kur'ân-ı Kerîm'de bazı peygamberlere kitap, ba­zılarına da zebur ve suhuf verildiği bildirilmektedir. Bu arada Nuh ve İbrahim soyuna peygamberlik ve kitap, Musa'ya ve İsâ'ya kitap, Davud'a Zebur, İbrahim ve Mûsâ'ya suhuf indirildiği, ayrıca hadislerde Âdem'e, Şît'e ve İdrîs'e sayfalar verildiği belirti­lir.

Kur'an'da "önceki sayfalar" (el-A'lâ 87/18), "öncekilerin kitapları" (eş-Şuarâ 26/196) ifadeleri de yer almakta, bu ikincisiyle Hint kutsal kitaplarının kastedil­miş olabileceği, zira bu kitaplardan Puranalar'ın kelime anlamının "öncekilerin kitapları" olduğu belirtilmektedir. (Ha­mîdullah, Le Saint Coran, s. 375) Öte yan­dan,

"Deyiniz ki: Biz Allah'a, bize indiri­lene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kûb ve Ya'kûb oğullarına indirilenlere, Mûsâ ve İsâ'ya verilenlere, rableri tarafından (di­ğer) peygamberlere verilenlere iman et­tik." (el-Bakara 2/136; Âl-i İmrân 3/84)

mealindeki âyetler de birçok peygam­bere vahiy gönderildiğini göstermekte­dir. Kur'ân-ı Kerîm'de bunların yalnız bir kısmı hakkında bilgi mevcuttur. 

Tevrat, gerek Hz. Musa'nın gerekse ondan son­ra gelen peygamberlerin Yahudilere teb­liğ edip onunla hüküm verdikleri ilâhî kitaptır. (el-Mâide 5/44) Hz. Davud'a ve­rilen Zebur münâcâtlardan ibaret olup dinî hükümler ihtiva etmemektedir. Hz. îsâ'ya, "içinde hidayet ve nur bulunan" (el-Mâide 5/46) ve bağlılarının kendisiy­le hükmetmeleri istenen (el-Mâide 5/47, 68) İncil verilmiştir. Böylece Kur'an'a göre, Allah katından indirilmiş, hüküm­leriyle amel edilmesi gereken Kur'ân'ın dışında iki kitap (Tevrat ve İncil) vardır. 

Kur'an'daki Ehl-i kitap tabiriyle de bu kitapların muhatabı olan Yahudilerle Hristiyanlar kastedilmektedir. Ehl-i kitap terkibinin geçtiği âyetleri,

"Kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi." (el-En'âm 6/156)

mealindeki âyeti göz önü­ne alarak tefsir eden ilk müfessirler de bununla Yahudi ve Hristiyanlann kas­tedildiğini ifade etmişlerdir. (Mücâhid, I, 186; Taberî, Câmi'u'l-beyân, VIII, 69; İbn Kesîr, Tefstrü'l-Kur'ân, II, 44)

Bu âyet­ten hareketle Hanbelî ve Şafiî mezhep­leri sadece Yahudi ve Hristiyanlan Ehl-i kitap saymışlar, Hanefîler ise semavî bir dine inanan ve Tevrat, Zebur, İncil, suhuf gibi vahyedilmiş bir kitabı bulu­nan her ümmetin Ehl-i kitap olduğunu söylemişlerdir. (Abdülkerîm Zeydân, s. 11-12)

İslâm'ın yayılmasına paralel olarak Ehl-i kitabın sadece Yahudi ve Hristiyanları ifade eden bir tabir olduğu kanaati de değişmiştir. Bunun temel sebeplerinden biri, Kur'ân-ı Kerîm'de Yahudilik ve Hı­ristiyanlığın dışında Sâbiîlik, Mecusîlik gibi ilâhî olmayan başka dinlerden de söz edilmesi ve bu dinlerin kendilerince bir kitaba sahip bulunması, diğeri de İslâm açısından siyasî, iktisadî ve sosyal şartların bunu gerekli kılmasıdır.

Kur'an'da son hak din olan İslâm'ın dışında Hanîflik, Yahudilik, Hristiyanlık, Sâbiîlik ve Mecûsflik'ten bahsedilmek­tedir. Hanîf kelimesi İslâm'ın eş anlam­lısı şeklinde ve Hz. İbrahim'le ilgili ola­rak zikredilmektedir. Sâbiîlik ve Mecu­sîlik ise sadece ismen geçmekte, inanç esaslarından ve peygamberlerinden söz edilmemekte, kutsal bir kitaba sahip olup olmadıkları açıklanmamaktadır.

Öte yandan İslâmiyet'in ortaya çıktığı dönem­de dünya üzerinde birçok din bulunma­sına rağmen, Kur'ân-ı Kerîm bunların çoğundan bahsetmemiştir. Zira ilâhî vah­yin ilk muhatabı olan Araplar arasında bu dinlerin mensupları mevcut değildi ve onların söz konusu dinler hakkında bil­gileri yoktu. Ayrıca bu dinler İslâm'a ra­kip olacak seviyede bulunmayıp, Kur'an'­da yer alan inanç gruplarından bazıları­na dahil edilebilecek bir nitelik de taşı­yordu.

Kur'ân-ı Kerîm'de ismen zikredilen dinlerden Sâbiîlik hakkında âyet ve ha­dislerde bilgi yoktur. Gerçek Sâbiîlik, ilk dönem İslâm kaynaklarında Yahudiliğin veya Hristiyanlığın bir mezhebi olarak görülüp Ehl-i kitap kapsamında mütalaa edilmiştir. Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel bu görüştedir. Ayrıca Harranlı putperestler Halife Me'mûn kendileriyle görüştükten sonra Sâbiî adını almışlar ve Ehl-i kitap kabul edilmişlerdir. İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed gibi ba­zı fakihlerin Ehl-i kitap saymadıkları Sâbiîler ise Sâbiî adını taşıyan, ancak yıl­dızlara tapan putperestlerdir.

Mecûsîler'den Kur'an'da sadece bir yerde bahsedilmekte, fa­kat bunlar hakkında da bilgi verilme­mektedir. Eski Müslüman araştırmacı­ların çoğunluğuna göre Mecûsiler Ehl-i kitap değildir. Hz. Peygamberin,

"Mecûsîler'e Ehl-i kitap muamelesi yapınız." dediği rivayet edilir (el-Muvatta, I, 278);

ancak Resul-i Ekrem Mecûsîler'in kes­tiklerinin yenilmesini ve kadınlarıyla ev­lenmeyi yasaklamıştır (Hamîdullah, el-Veşâ'iku's-siyâsiyye, s. 150). Mecüsîler'in Ehl-i kitap'tan olduğunu söyleyen Hz. Ali de şirkleri sebebiyle kestiklerinin yenilmesinin ve kadınlarıyla evlenilmesinin Müslümanlara yasaklandığını belir­tir (Ebu Yûsuf, s. 140-141).

İmam Sâfiî Hz. Ali'nin sözüne dayanarak onları Ehl-İ kitap saymıştır. Şehristânî'ye göre Mecûsîler'in kitabî olmala­rı şüphelidir. Hz. İbrahim'e verilen say­falar Mecûsîler'in davranışları yüzün­den tekrar semaya kaldırılmıştır. Buna göre onlar kendilerine suhuf verilmesi sebebiyle Ehl-i kitap statüsündedirler; fakat çıkardıkları olaylar yüzünden su­huf tekrar semaya kaldırıldığı için, kes­tikleri yenilmez ve kadınlarıyla evlenil­mez. (el-Milel,11, 13)

Kur'ân-ı Kerîm ateizme ve politeizme şiddetle karşı çıktığı halde nüzulü sıra­sında mevcut olan diğer dinlere temas etmemiştir. Ancak bazı ifadelerin Bu­dizm'e ve Hinduizm'e imalarda bulun­duğu şeklinde yorumlar vardır. Buna gö­re Kur'an'da adı geçen Zülkifl'in Kapilavastulu yani Buda'ya, Tîn süresindeki "tin'in (incir) Buda'nın altında vahye mazhar olduğu incir ağacına, "zübürü'l-ev-velîn" terkibinin de Hint kutsal kitapla­rından Puranalar'a bir telmih olduğu ifa­de edilmektedir (Hamîdullah, Le Saint Coran, s. 329, 375, 597). Öte yandan İslâ­miyet'in yayılması ve Ehl-i kitap kavramının genişlemesi üzerine Hint dinleri de bu kapsama alınmıştır. İslâm'ın o ül­kelere ulaşmasıyla Müslümanların Hint kadınlarıyla evlenmeleri (İnan, s. 189; Ebulfazl İzzetî, s. 282) onları Ehl-i kitap statüsünde tuttuklarını gösterir.

Kur'an'da Ehl-i kitap olarak sadece Yahudi ve Hristiyanların muhatap alın­ması, bu iki din mensubunun birtakım eksiklik ve yanlışlıklarının yanında Al­lah, peygamber, âhiret ve kitap inançla­rının bulunması, yani ilâhî kaynağa da­yanmaları ve Kur'ân'ın o dönemde mu­hatabı olan insanlarca söz konusu din­lerin bilinmesi sebebiyledir. Nitekim bu din mensupları Hicaz bölgesinde önemli bir etkinliğe sahip olarak Müslümanlarla iç içe yaşıyorlardı. Kur'ân-ı Kerîm muh­telif âyetlerinde İslâm dışı din mensup­ları arasında Ehl-i kitaba önemli bir yer vermekte, onların farklılık ve üstünlük­lerini belirtmekte, özellikle Hristiyanlarla diyalog kurulmasını önermekte, an­cak temel iman esasları, ayrıca Müslümanlarla olan ilişkilerindeki eksiklik ve yanlışlıkları da vurgulamaktadır (M. Fâris Berekât, s. 450-468). Ehl-i kitap ter­kibinin geçtiği âyetlerde, onların arasında övgüye lâyık kişiler bulunduğu gibi (Âl-i Imrân 3/75, 113-115. 119) kâfirlerin de bulunduğu (el-Bakara 2/105; el-Beyyine 98/1), bu sonuncuların Allah'ın âyet­lerini inkâr ettikleri (Âl-i İmrân 3/70, 98, 112; en-Nisâ 4/155; el-Haşr 59/2), Hakk'ı bâtıla karıştırdıkları (Âl-i İmrân 3/71), emanete riayet etmedikleri (Âl-i İmrân 3/75), kendilerine verilen kutsal kitabı tahrif ettikleri (Âl-i imrân 3/78), peygam­berlerini öldürdükleri (Âl-i İmrân 3/112; en-Nisâ 4/155), Müslümanları küfre dön­dürmek istedikleri (el-Bakara 2/109; Âl-i İmrân 3/69, 72, 99, 100), Tevrat ve İncil'­deki hükümleri hakkıyla uygulamadıkları (el-Mâide 5/68) belirtilmektedir. Kur'an Ehl-i kitabı Allah'a kulluğa, O'na ortak koşmamaya çağırmakta (Âl-i İmrân 3/ 64), Müslümanlara da onlarla mücadelelerinde itidali tavsiye etmektedir. (el-Ankebût 29/46)

(bk. T.D.V. İslam Ansiklopedisi, EHL-İ KİTAP mad., İstanbul 1994, X/516-517)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun