İslamiyet öncesi cahiliyye döneminde Arabistan'daki pazar ve panayırlar nasıldı?

Tarih: 15.10.2011 - 12:08 | Güncelleme:

Soru Detayı
İslamiyet öncesi cahiliyye döneminde Arabistan'daki pazar ve panayırlar nasıldı?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslam öncesi Cahiliye döneminde Arabistan yarımadasında kurulan panayırlarda, kültür, sanat ve edebiyatın ticârî etkinliklerle birlikte topluma sunulması, kanaatimce bir ileri düşüncenin göstergesidir [1].

Panayırların kurulma amacını ve önemini maddeler hâlinde şöyle sıralayabiliriz:

·    Arabistan önemli ticaret yolları güzergahında bulunmaktaydı. İpek Yolu, Arabistan üzerinden geçmekteydi. Hicaz Bölgesi ile Yemen, Hindistan, İran, Irak, Şam, Habeşistan ve Mısır arasında gerek kara yoluyla gerekse deniz yoluyla uluslar arası ticaret yapılmaktaydı.

·    Ticaret, dinî ibadetlerin icrasına katkıda bulunuyordu. Örneğin Bizans’ta sarayda ve kiliselerde dinî maksatla kullanılacak tütsüler Arabistan veya Hindistan’dan getirilmekteydi[2].

·    Panayırlar aracılığıyla, Arabistan’ın değişik yerlerinden farklı kabilelere mensup insanlar, hem ticâret maksadıyla ve hem de inançları itibariyle dinî bir merkez olarak Mekke’yi ziyaret etmişlerdir.

·    Kimi kaynaklarda ifade edildiği üzere[3] panayırlar aracılığıyla yoğun ticarî faaliyetlerin sürdürüldüğü Mekke toplumunda, geleneksel kabilecilik anlayışı zayıflamış, sosyal ve ahlakî çözülmeler ortaya çıkmıştır.

·    Panayırlar kültürel ve ticarî birliktelikleri sağlamakta ve bu bölgede geniş bir sosyal hareketliliğe sebep olmaktaydı.

·    Panayırlar, ticaretin yanı sıra kral/melik/kabile başkanlarının ikili görüşmelerine, savaş kararını duyurmaya, öncesine ait borç alacak meselelerini çözmeye vesile oluyordu.

·    Panayırlar satış için arz edilen giysiler ve ev aletlerinin topluma arz edilmesiyle âdeta “din, kültür ve gelenekler fuarı” misyonunu üstlenmiştir.

·    Panayırlar aracılığıyla diğer dillerden Arapça’ya pek çok kelime geçtiği gibi, Arapça’dan da diğer dillere bir çok kelime geçmiştir. Bunun yanı sıra panayırlar, dilin kendi içindeki gelişmesine vesile olmuştur[4].

·    Kureyş Lehçesi’nin örnek bir dil olarak yaygınlaşması ve dil birliğine vesile olması.

Kureyş kabilesi, panayırlar arasında en çok göze çarpan ve en çok şöhret bulan Ukaz’a en yakın kabileydi. Dolayısıyla bu kabilenin kullandığı lehçe, panayırda hakimdi. Panayır aracılığıyla uluslararası kültürün bu bölgeye taşınmasıyla Kureyş Lehçesi zengin bir lehçe haline gelmişti. Bilindiği üzere Kur'an-ı Kerim de bu lehçe ile indirilmiştir[5].

Hamidullah, Araplar arası büyük panayırların (Bedr, Hubâşe vs. gibi) dışında İran, Hire, Hindistan ve hatta Çin tüccarların ilgisini çeken uluslararası panayırların da yapıldığını söylemektedir[6].

Bölgede başta Ukaz olmak üzere pek çok panayırlar kurulmaktaydı. Bu panayırlardan önde gelenleri ve kurulduğu yerler şunlardır:

1.    Ukaz                       : Mekke
2.    Micenne                  : Mekke yakınlarında
3.    Zü’l-Mecâz              : Ukaz yakınında
4.    Devmetü’l-Cendel   : Hicaz ve Suriye arasında.
5.    Mirbed                     : Basra’da
6.    el-Muşakkar            : Bahreyn
7.    Suhar                      : Uman
8.    eş-Şıhr                    : Umman ve Aden arasında
9.    Aden                       : Aden
10.  San’a                      : Sana
11.  Hecer                      : Bahreyn
12.  Uman                      : Bahreyn[7]

Ukaz, Mekke’nin güneydoğusunda Taif yolu üzerinde, yerleşim mekanı dışında hurmalıkların ve su kaynaklarının bulunduğu bir yeşil alandı. Hac ibadetinin yapıldığı mekanlara yakın bir yerde idi. Panayır mevsiminde insanlar burada bir araya gelmekteydi. Şam ve Güney kabilelerinin, Necid kabileleriyle ticaret yapabilmeleri için kurulmuştu. Aynı zamanda Habeşistan, Hindistan, Bizans ve İran gibi komşu ülkelerden tüccarlar ülkelerinde üretilen malları satmakta, başka ülkelerin ürettiklerini satın almaktaydılar. Irak, Gazze ve Basra’dan Şarap, Şam’dan yağ, üzüm ve silah, Taif’ten deri, Yemen’den hırka ve daha pek çok değişik yerden birbirinden farklı ürün gelmekteydi[8].

Önceleri ticaret merkezi olan Hire şehri sonrasında bu işlevini Mekke’ye bırakmıştır.

Diğer önemli ticaret merkezi Tâif'ti. Tâif, deri sanayi, kuru üzüm, zeytin yağı ve bal ticareti ile meşhurdu. Bu ürünler Kureyş tüccarı aracılığıyla Suriye, Mezopotamya ve hatta Horasan’a kadar götürülüyordu. Ebû Sufyân özellikle Tâif zeytin yağlarının başlıca satıcısıydı[9]. Ticaret yapılan mallar: Gümüş, altın, güzel koku, deri, giyim eşyası ve gıda maddeleri.

Cahiliye döneminden başlayarak İslâm’ın ilk döneminde özellikle Mekke, Bağdat ve Basra’da zengin bir ticârî hayat yaşanmaktaydı. Bu ticarî hayatın en yoğun olduğu mekanlar ise Mekke’de Ukaz, Basra’da Mirbed idi. Mirbed panayırı kurulmaya başlayınca, Ukâz eski önemini kaybetmeye ve yerini Mirbed’e bırakmaya başlamıştır. Ukâz h.129’da sona ermiştir[10].

Araplar panayırları daha çok haram aylar olarak kabul edilen üç ayda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem) yapmaktaydılar. Hubaşe ve Suhar Panayırları Recep ayında, Ukâz Panayırı, 15-30 Zilkade, Micenne, 20-30 Zilkade, Zulmecaz, 1-8 Zilhicce ayında yapılmaktaydı[11]. Bir başka kaynakta belirtildiğine göre, Ukâz, Zi’l-Ka’de’nin birinci gününde başlayıp 20. gününe kadar sürüyordu. Bu panayır Fil Yılı’ndan (Hz. Peygamberin doğum yılı olan miladi 571) on beş yıl sonrasında düzenlenmeye başlanmış olup aynı yoğunlukta olmasa da İslamî döneme kadar devam etmiştir[12].

Haram aylarda kurulan panayırlarda alışveriş yapılır ve şiirler okunurdu. Takdire mahzar olan şiirler Mısır ketenlerine yazılarak Kabe’ye asılması menkıbesinin İbnu’l-Enbâri (ölm.577/1181)’nin Tabakâtu’l-Udebâ’sında (s.43) zikredilmektedir. Ona göre bu şiirleri ilk toplayan Hammâdu’r-Râviye’dir. Abdulkadir el-Bağdâdi’nin Hızânetu’l-Edeb’inde (1/61) bunları Emevîlerden bir emirin toplamış olduğu hakkında bir rivayet dahi görülür[13]. Ancak her halükarda kısmen ilaveler olmuşsa da buralarda şiir şölenlerin ve yarışmalarının yapıldığı bir gerçektir. Bu yarışmaların en ünlü hakemi Nabiga ez-Zubyânî’dir. Ayrıca Arap hitabet türünün önemli isimlerinden Kuss b. Saîde el-Iyâdî de ilk hitabeti burada icra etmiştir.

Kuruluşunun ve düzenlenişin temel amacı ticaret olan bu panayırlarda ayrıca çeşitli oyunlar oynanıyor, deve yarışları yapılıyordu.[14]

On altı asır öncesinde yapılan bu etkinliklerin benzerlerini günümüzde pek göremiyoruz. Yirmi birinci yüzyılın kendine özgü problemleri, teknolojinin insan hayatında önemli bir yer edinmesi, televizyon ve internetin günlük hayatın vazgeçilmezleri olması, kültür, sanat ve edebiyata olan ilginin azalmasına ve dolayısıyla bu tür etkinliklerin dar çerçevede kalmasına sebep olmuştur. Kimi yapılan kültür ve sanat faaliyetler ise bağımsız olarak yapılmıştır veya yapılmaktadır.

Kanaatimce, yirmi birinci yüzyıl insanın üzerine düşen misyon, tarihte vuku bulmuş güzel örnekleri geliştirerek günümüze taşımak olmalıdır. Bu bağlamda Konya’da kısmen dar bir alanda yapılan Şiir şölenlerinin de bulunduğu Fuar etkinliklerinin daha geniş bir alanda ve özellikle komşu ülkelerin de katılımı sağlanarak uluslar arası düzeyde yapılmasında büyük fayda vardır. Böylece bulunduğumuz coğrafyada, birbirimizi yakından tanıma imkanını elde etmiş ve ekonomik olarak birbirlerimizin eksiklerini tamamlama imkanını elde etmiş oluruz. Bu alanda ülkemizdeki en uygun örnek İzmir Enternasyonal Fuarıdır. Fakat burada da sanatsal faaliyetlere yer veriliyorsa da edebî faaliyetlere yeterince yer verilmediği kanaatindeyim.

Dipnotlar:

[1] İslam öncesi dönem hakkında detaylı bilgi için bk. Abdu’l-Azîz Mezrû’ el-Ezherî, Kısas ‘Ukâz, Matba’at Dâri’l-Kitâbi’l-‘Arabî, Kahire 1951; Ebû Muhammed Hasan el-Hamdânî, Sıfatu Cezîreti’l-Arab, Tahkik, D.H. Muller, E.J., Brill, Leiden 1884; Ali Cevad, el-Mufassal fî Târîh’l-Arab Kable’l-İslâm, I-IX, Dâru’l-Ilm li’l-Melâyin, Beyrut 1980; Corcî Zeydân, el-Arab Kable’l-İslâm (Tahkik: Huseyn Munis), Dâru’l-Hilâl (tarihsiz) Kahire; Şevkî Dayf, el-Asru’l-Câhilî, Dâru’l-Maarif (altıncı baskı), Kahire 1974; Ahmet Subhi Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, İstanbul Üniversitesi Yayın No: 3911, Edebiyat Fakültesi Yayın No:3404, İstanbul 1996; Said el-Afgânî, Esvâku’l-Arab fi’l-Câhiliyye ve’l-İslâm; Neşet Çağatay, İslamdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları: 153 (dördüncü baskı), Ankara 1982; Şemsettin Günaltay, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 1997.
[2] Ahmet Turan Yüksel, İslâm’ın İlk Döneminde Ticârî Hayat, Beyan Yayınları, İstanbul 1999, s.14.
[3] Ahmet Turan Yüksel, a.g.e., s.48; Montgomery Watt, “Economic and Social Aspects of the Origine of İslam”, IQ, c.1, n.2, (1945), s.91.
[4] Örneğin “ el sıkışmak” anlamında olan es-Safka kelimesinin “ticari anlaşma” anlamında kullanılmasına ilk olarak burada başlanılmıştır. Ayrıca Farsça’dan “misk, dibac, ibrik” Hintçe’den “fil, kâfûr, câmûs, zencebîl” Yunanca’dan “iklîm, baytâr, dirhem, dinâr, tâvûs, kumkum, mancınîk, yâkût, nâfûra,” gibi pek çok kelime alınmıştır. “Cup, noble ve cotton” kelimeleri esasen Arapça “kûb, nubul ve kutn” kelimelerinden alınmıştır. Muhammed Altuncî, Eser Ukâz fi’l-Luga ve’l-Edeb, el-Mecelletu’l-Arabiyye, Sayı:62, Riyat 1983, s. 52.
[5] Kur’ân’ın Kureyş lehçesiyle indirilmediğini söyleyenler de vardır. Bu konuda bkz. Abdu’l-Azîz Mezrû’ el-Ezherî, a.g.e., s.22 ve sonrası.
[6] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, Çev. M. Said Mutlu-Salih Tuğ, Ahmed Sait Matbaası, İstanbul 1969, c.II, s.208; Ahmet Turan Yüksel, a.g.e., s.18.
[7] Mustafâ Sâdık er-Râfi’î, Târîh Âdâbi’l-Arab, I-III, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1974, c.I, s.95.
[8] Mahmûd Şukrî el-Âlusî, Bulûğu’l-Erib Fî Ma’rifeti Ahvâli’l-Arab, (ikinci baskı) I-III, Dâru’l-Kutub li’l-Melâyîn, Beyrut (tarihsiz), c.I,s.266 ve sonrası; Abdu’l-Azîz Mezrû’ el-Ezherî, a.g.e., s.17; Muhammed Altuncî, Eseru Ukâz fi’l-Luga ve’l-Edeb, el-Mecelletu’l-Arabiyye, Sayı:61, Riyat 1982, s.84.
[9] Ahmet Turan Yüksel, a.g.e., s.17.
[10] Muhammed Altuncî, a.g.e., s.84.
[11] Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Abdu’l-Azîz Mezrû’ el-Ezherî, a.g.e., s.36 ve sonrası; Aynı eser, s.86.
[12] Mustafâ Sâdık er-Râfi’î, a.g.e., c.I, s.96; Ahmed el-İskenderî, Mustafa Inânî, el-Vasît fi’l-Edebi’l-Arabî ve Tarîhihi, Dâru’l-Ma’arif, Kahire 1916, s.12.
[13] Şerafettin Yaltkaya, Yedi Askı, Şark İslam Klasikleri, İstanbul 1985 s.5-6. Batıda Nöldeke (1864)’nin öncülüğünde W. Ahlwardt (1872). W. Muir (1875), R. Basset (1880), Ch. Lyall (1885) gibi müsteşrikler de bu şiirlerin doğruluğunda şüphelerini dile getirmişlerdir. Nihat Çetin, Eski Arap Şiiri, İstanbul (tarihsiz), s. 49.
[14] Hanna el-Fâhûrî, Târihu’l-Edebi’l-Arabî, I-II, Dâru’l-Cîl, (Birinci Baskı) Beyrut 1986, c.I, s.51.

(Ahmet Kâzım Ürün*, Edebiyat ve Ticaretin Buluştuğu Noktalar Panayırlardan Günümüz Fuarlarına)

* Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun