Müslüman ülkelere saldıran bir ülke, oradaki Müslüman esirleri köle olarak sahiplenebilir mi?

Tarih: 22.02.2007 - 08:37 | Güncelleme:

Soru Detayı
Gayri müslim veya Batılı bir ülke Müslüman ülkelere saldırıp Müslüman kadınları cariye olarak sahiplenmesi nasıl değerlendirilir?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kölelik  ve  câriyelik kavramlarının, toplumumuzda ayrı kavramlar olarak algılandığını ve özellikle câriye kelimesinin çok yanlış manalarda kullanıldığını esefle müşâhede ediyoruz. Bu sebeple kelime ve kavramlar üzerinde kısaca duracağız.

İslâm Hukukunda kölelik müessesesini ifade etmek üzere, rık veya rıkkıyet kelimeleri kullanılmaktadır. Bu kelimenin yanında, genel olarak köleliği ifade etmek üzere, rakabe, kın ve milk-i yemîn ifadeleri de kullanılmıştır. İster İslâm Hukukunda ve ister Osmanlı tatbikatında köle olan erkeklere, rakîk, abd, memlûk, esir ve kul denmektedir. Kadın köleler için ise, câriye, eme (çoğulu imâ), rakîka ve memlûke tabirleri kullanılmaktadır. İlerde açıklanacağı üzere, cihadda elde edilen erkeklere esir denirken, kadın ve çocuklara da seby veya çoğulu olarak sebâyâ adı verilmektedir. Kul demek olan abd kelimesi Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın kulu manasında bütün insanlar ve havyanlar için kullanıldığı gibi, köle manasında da kullanılmıştır. Köle manasında kullanılan abd kelimesinin çoğulu, genellikle abîd şeklindedir. Halbuki Allah’ın kulu manası için genellikle ibâd şeklindeki çoğulu kullanılmaktadır.

Burada önemle ifade edilmesi gereken husus şudur: Köle tabiri ile câriye tabiri arasında hukukî muhtevâ itibariyle hiçbir mana farklılığı yoktur. Her ikisi de rıkkıyet yani kölelik manasını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Sadece köleliğe maruz erkekler için kul veya köle tabiri kullanılırken, köleliğe maruz kadınlar hakkında da câriye veya eme tabiri kullanılmaktadır.

Toplumda yerleşen mana ise, câriye denilince, sâhibinin ve efendisinin istediği zaman cinsi duygularını tatmin için bir zevk aleti olarak kullandığı kadınlar şeklindedir ki, bu mana İslam Hukuku açısından doğru değildir. Câriye denilen kadın köleler ile efendilerinin, İslâm hukukunun aradığı şartlara uymak kuralıyla karı-koca münâsebetine girmeleri ve meşrû‘ dairede bunu bir evlilik müessesesi gibi yürütmeleri mümkündür. Ancak her câriye, efendisi ile karı-koca münâsebetine giriyor demek değildir.

Kur’an-ı Kerim’deki şu âyet de bahsettiğimiz ayırımı açıkça ifade etmektedir:

“Aranızdaki bekârları, erkek kölelerinizden ve câriyelerinizden (Kur’an, burada kadın köleler için imâ kelimesini kullanmıştır) durumu müsait olanları evlendiriniz. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir.”(Nur, 24/32)

Şimdi sormak gerekmiyor mu? Eğer her câriye, efendisinin cinsî münasebetleri için kullandığı bir zevk âleti ise, bir efendi, Kur’an’ın bu emri gereği başkasıyla (Bu, hür veya köle bir erkek olabilir) evlendirdiği câriyesi ile yine karı-koca münasebetini sürdürecek midir? Hâşâ.. Böyle bir hükmü İslâmiyet tasdik edemez. Peki nasıl olacak? Efendi, cariyesini evlendirecek. Câriyesi, başkasının karısı olacak. Ancak tıpkı bugün özellikle evlerde çalışan hizmetli kadınlar gibi, fakat kölelik statüsünde olarak efendisinin evine gelip hizmetlerini görmeye devam edecek. Efendisinin kölesi ve kocasının da karısı olacak. Demek ki, câriye demek, kölenin kadını demektir; efendisiyle istediği gibi karı-koca hayatı yaşayan ortalık kadını demek değildir.

Peki câriyelik kavramında, efendisi ile karı-koca hayatı yaşayan köle kadın manası yok mudur? İslâm hukukunda, cariye ile karı-koca hayatı yaşama hakkına istifraş hakkı veya teserrî denmektedir. Şer‘î şartlar ve hükümler çerçevesinde, bu statüde olan câriyeler de vardır. Ancak bunlar, evli kadınlardan çok az hükümlerle ayrılmaktadır. Sadece efendisi ile yatıp kalkmakta ve bunun için de belli sınırlar bulunmaktadır.

Bu mana ayırımı hakkında Resûlüllah (asm)’dan da bir misal vererek bu konuyu kapatalım:

Hz. Peygamber (asm)’in kadın köleleri vardır; bunlar da iki kısımdır:

Birinci grup, Hz. Peygamber (asm)’in karı-koca hayatı yaşadığı cariyelerdir. Bunlara misal olarak önceleri Yahudi olan ve sonradan İslâmı kabul eden Reyhâne bint-i Zeyd’dir. Hz. Peygamber (asm), kendisine hürriyeti ve evliliği teklif etmesine rağmen, o câriye olarak Hz. Peygamber (asm) ile beraber yaşamayı tercih etmiştir. Bir diğeri de, Hz. Peygamber (asm)’in çocuklarından İbrahim’in annesi olan Kıbtî asıllı Mariye bint-i Şem‘ûn’dur. Bu ikisi de, tıpkı diğer hanımları gibi muâmele görmüşlerdir.

İkinci grup ise, başkaları ile evlendirdiği kadın câriyeleridir. Yani bunlar, Resûlüllah (asm)’ın evinde köle olarak hizmet ederlerdi; ancak başka erkeklerle evli idiler. Bunlara misal olarak, yine Resûlüllah (asm)’ın erkek kölelerinden Zeyd ile evlendirdiği Ümmü Eymân’ı zikredebiliriz.

Şimdi sormak hakkımız değil midir? Şayet her cariye, efendisinin istediği zaman karı-koca münâsebeti kurduğu kadın köle demektir şeklindeki manayı kabul edecek olsak, Resulüllah (asm)’ın başkasıyla evlendirdiği kadınlarla -hâşâ- münâsebetini mi kabul edeceğiz? Şunu da belirtelim ki, Resûlüllah (asm), vefat etmeden evvel bütün erkek kölelerini ve karı-koca hayatı yaşamadığı bütün kadın kölelerini hürriyetlerine kavuşturmuş ve âzâd eylemiştir.

Şimdi de şu soruların cevaplarını vermek gerekiyor:

İslâmiyet eski din ve hukuk sistemlerindeki kölelik müessesesini aynen almadığına ve ancak tamamen ilga da etmediğine göre, kölelik ve esirlikten hürriyete geçişi nasıl hazırlamıştır?

İslamiyet kölelik müessesesini hangi hükümler ile vahşî bir durumdan medeni bir kalıba sokmuştur?

İslâm Hukukunun kölelikten hürriyete geçiş için aldığı tedbirler incelenmeden, İslâm Hukukundaki ve Osmanlı uygulamasındaki kölelik ve cariyelik müessesesi tam olarak anlaşılamaz. Ayrıca İslâm Hukukunun öngördüğü tedbirlerin ilâhî bir irâde tarafından tesbit ve tayin edildiğini de göz ardı etmemek icab etmektedir.

Cariye veya köle esir demektir. Bir esirin köle veya cariye olarak kullanılması ise devlet başkanının iznine bağlıdır. Bu açıdan günümüzde cariye sisteminin olması söz konusu olamaz. Kadının ev işlerini gören bir hizmetçi olarak kullanılması veya yataklık olarak adlandırılan eş olarak kabul edilmesi belirlenmelidir.

Şu anda gerek Batıda ve gerekse İslam ülkelerinde kölelik hususu devlet olarak kabul edilmediği için, bir kişinin bir esiri köle veya cariye olarak zorla himayesine alması hem dinimizce hem de devletlerin kanunlarına göre yasaktır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun