Muhammed El-Bakır'ın hayatı hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 01.12.2012 - 02:36 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ebû Ca'fer Muhammed b. Alî b. Hüseyn b. Alî b. Ebî Tâlib (ö. 114/733[?]) İsnâaşeriyye'nin beşinci ve İsmâiliyye'nin dördüncü imamı.

3 Safer veya 1 Receb 37 (16 Aralık 676 veya 10 Mayıs 677) tarihinde yahut bun­dan bir yıl önce Medine'de doğdu. Babası Kerbelâ Vak'ası'ndan sağ kurtulan Ali b. Hüseyin Zeynelâbidîn, annesi Fâtıma bint Hasan'dır. Baba tarafından Hz. Hüse­yin'in, anne tarafından Hz. Hasan'ın toru­nudur. Bakır lakabı, "bâkırü'l-ilm" tamla­masının kısaltılmış şekli olarak "ilmi ya­rıp derinliklerine ulaşan, geniş ilim sahi­bi" anlamına gelir. Zaman zaman Şâkir, Emîn, Hâdîve Şebîh lakaplarıyla da anılmıştır. Sonuncu lakap onun Hz. Peygamber'e benzemesinden dolayı verilmiştir.

Küçük yaşta Kerbelâ Vak'ası'na şahit olan Mu­hammed, İmâmiyye rivayetlerine göre çocukluk devresinde iken ashaptan Câbir b. Abdullah tarafından Resûl-i Ekrem'e benzerliği dolayısıyla tanınmış ve kendi­sine Resûlullah'ın selâmları iletilmiştir. Bu olay onun ileride imam olacağının işaretlerinden biri kabul edil­mektedir. Hayatının büyük bir kısmını Medine'de geçiren Muhammed el-Bâkır babasından önemli ölçüde faydalandı. Ay­rıca Abdullah b. Ömer, Câbir b. Abdullah, Ebû Saîd el-Hudrî gibi sahabîlerle Saîd b. Müseyyeb ve Muhammed b. Hanefiyye'den hadis naklettiği gibi başta büyük de­desi Ali b. Ebû Tâlib olmak üzere ulaşamadığı diğer ashaptan gelen bazı hadis­leri mürsel olarak rivayette bulundu. Bu tür rivayetlerinden yedisi Ahmed b. Hanbel'in "Müsned"in de onu da Hâkim'in eI-Müstedrek'inde yer almaktadır.

94'te (712-13) veya bir yıl sonra babası­nın ölümü üzerine imamet görevini üst­lenen Muhammed el-Bâkır, ilmî çalışma­larını sürdürmesi yanında Emevîler'e kar­şı babasının uyguladığı sükûnet politika­sını izledi; yönetimle mücadele etme hu­susundaki düşüncelere katılmadığı gibi dolaylı olarak da destek vermedi. Bu se­beple kardeşi Zeyd b. Ali'nin düşüncele­rini onaylamadığı ve zaman zaman onu uyardığı bilinmektedir. Emevî Halifesi Hişâm b. Abdülmelik'le hac esnasında Mek­ke'de karşılaşan ve onun huzurunda Ab­dullah b. Ömer'in azatlı kölesi Nâfi" ile yaptığı münazarada galip gelen Muhammed el-Bâkır, Basra fakihlerinden Katâde b. Diâme, Kâdî Ömer b. Zer, Mu'tezile ileri gelenle­rinden Amr b. Ubeyd, Nâfi" b. Ezrak ve oğlu Abdullah, Tâvûs el-Yemânî, Muham­med b. Münkedir ve Ebû Hanîfe ile de münazaralarda bulundu.

Bazı Şiî kaynakları, Mu­hammed el-Bâkır'in Abdullah b. Nâfi' b. Ezrak'la yürüttüğü tartışmaların yerine 65 (685) yılında Ölen Nâfi' b. Ezrak'la yap­tığı münazarada onu mağlûp ettiğini naklederse de Nâfı'in bu sırada en çok se­kiz yaşında olan bir çocukla münakaşaya girmesi mümkün değildir. Ayrıca Şiî kay­naklarında Ebû Hanîfe ile tartışmaların­da onu müşkül durumda bıraktığı kaydedilmekle birlikte, Hanefî kaynaklarında Ebû Hanîfe'nin Bâkır'ın öğrencilerinden olduğu, onun da Ebû Hanîfe hakkında övücü beyanlarda bulunduğu bildirilmek­tedir.

Bu arada Muham­med el-Bâkır'ın halife Hişâm tarafından Şam'a çağrıldığı ve burada çeşitli müna­zaralara katıldığı belirtilmektedir. Şam'­da Hişâm ile karşılaşınca sıkıntıya uğra­yan, hapsedilen veya kötü şartlar altında Medine'ye gönderilen Muhammed el-Bâkır, daha önce Medine'de Ömer b. Abdülazîz'le görüşmesinde ondan iyi muamele görmüş ve Fedek hurmalığının Ali nesli­nin mülkiyetine intikal ettirilmesini sağ­lamıştı. Kendisine mehdî olup olmadığı sorulduğunda bu iddiayı reddetmiş, mehdînin Ömer b. Abdülazîz'den başkası ola­mayacağını ima etmişti. Ayrıca Abdülmelik b. Mervân'ın oğlu Sa'd el-Hayr ile yazıştığı, gönderdiği iki mektupta ona Peygamber ailesine mensup bir Emevî olarak iltifat ettiği görülmekte­dir. Şiî şair Küseyyir Azze'nin Medine'de defin merasimine ka­tılan Muhammed el-Bâkır (105/723), hu­zurunda kendisini öven bir başka Şiî şair Kümeyt'i de ödüllendirmiş ve ona Emevîler'i methetmek için izin vermiştir.

Muhammed el-Bâkır 114 yılının Zilhicce ayında [1369] Medine'de vefat etti ve Baki' Mezarlığı'na defnedildi. Bazı rivayetlerde ölüm tarihi 1-4 yıl sonra gös­terilmektedir. Ümmü Ferve bint Kasım, Ümmü Hakîm bint Esed ve iki ümmüveled hanımından yedi çocuğu dünyaya gel­miştir. Ölümüyle birlikte ortaya çıkan vâkıfe fırkalarından Bâkıriyye grubu, Câbir b. Abdullah'ın kendisine Hz. Peygamber (asm)'den selâm getirdiği yolundaki rivayete dayanarak onun beklenen mehdî olduğu­nu, ölmediğini, yeryüzüne tekrar dönece­ğini ileri sürmüşse de bu telakki uzun süre devam etme­miştir.

Sünnî ve Şiî kaynaklarının büyük bir âlim olduğu konusunda ittifak ettiği Muhammed el-Bâkır'dan başta oğlu Ca'fer es-Sâdık, Atâ b. Ebû Rebâh, Amr b. Dînâr, Ebû İshak es-Sebîî, İbn Şihâb ez-Zührî, Yahya b. Ebû Kesîr, Rebîatürre'y, Leys b. Ebû Süleym, İbn Cüreyc, A'meş, Evzâî, Meymûn el-Kaddâh gibi şahsiyetler rivayette bulunmuştur. İbn İshak'ın sîre rivayetleri husu­sundaki önemli kaynaklarından biri olan ve Kerbelâ hadisesiyle ilgili bazı nakilleri Taberî'de yer alan Muhammed el-Bâkır, Nesâi'ye göre Medine'deki ilk fıkıh âlimlerinden biridir. Sünnî hadis kaynaklarında az sayıda riva­yetlerine yer verilen Bâkır'dan gelen ha­disler daha çok sûfî çevrelerce rağbet gör­müştür.

Şiî rivayetlerinde Muhammed el-Bâkır, Şiî-dinî ve hukukî öğretilerin başlatıcısı ve daha sonra oğlu Ca'fer'le birlikte İmâmiyye Şîası'nın kurucusu olarak gösterilir. Küleynî'nin nakline göre Şiî­ler helâl ve haramın neden ibaret olduğu­nu, hac ibadetinin nasıl ifa edileceğini Bâ­kır'dan öğrenmişlerdir; ileride ortaya çı­kacak İsnâaşeriyye Şîası'nın temel düşün­celeri de onun görüşleri çerçevesinde formülleştirilmiştir. İmametin Hz. Peygamber (asm)'den Ali'ye, ondan diğer imamlara nasla intikali, her imamın kendisinden sonra­ki imamı tayin etmesi, bütün imamların Fâtıma neslinden geleceği, imamların özel bir ilme ve mutlak otoriteye sahip bulundukları, imamın düşmanlarıyla manevî ilginin kesilip takıyyeye müsaa­de edilmesi, müt'a nikâhının meşruiyeti, abdestte mestler üzerine meshetmenin yasaklanması gibi hususlar Muhammed el-Bâkir'a dayandırılmaktadır. Onun öğ­retileri doğrultusunda gelişen İmâmî te­lakkinin içtihada değil, nakle önem ver­diği anlaşılmaktadır. Muhammed el-Bâ­kır, çeşitli kelâm meselelerinde müstakil düşüncelere sahip olan ve bu konularda kendisiyle tartışan öğrencilerinden Zürâre b. A'yen'e müminle kâfir arasında orta bir yer bulunmadığını belirtmiştir. Diğer bir öğrencisi olup muhalifleriyle tartışırken imamın ortaya koyduğu deliller yerine kendi delillerini kullanan Muhammed b. Tayyâr'ın bu tavrı kabul görmemiştir. Birçok öğrencisi onun ifadelerini rivayet kolek­siyonları tarzında kaydetmiş, bu da İmâ­mî fıkhının temellerini teşkil etmiştir.

Muhammed el-Bâkır zamanında bilgi ve otoritelerini kendisinden aldıklarını id­dia eden bazı müfrit Şiîler ortaya çıkmış­tır. Bunlardan biri Kûfeli Ebû Mansûr el-İclî'dir. İclî, kendisinin Bâkır'ın peygam­beri ve ölümünden sonra vasisi olduğunu ilân etmiştir. Yine 70.000 gizli rivayete mazhar oldukları ileri sürülen Mugîre b. Saîd el-İclî, Câbir b. Yezîd el-Cu'fîve Ham-za b. Umâre el-Berberî de onun yaşadığı dönemde Küfe aşırılarının başında yer al­mış ve Muhammed el-Bâkır bu kişilerle bir ilgisinin bulunmadığını açıklamak zo­runda kalmıştır.

Kardeşi Zeyd ile samimi ilişki içinde bulunduğu bilinen Muhammed el-Bâkır onu Emevîler'e karşı gerçekleştirmek istediği, hazırlıkları iyi yapılmamış bir is­yan hareketinin fayda vermeyeceği yo­lunda ikaz etmiştir. Bu arada öğrencile­rinden bir kısmının ve özellikle Ebü'l-Cârûd'un Zeydiyye'ye intikal ettiği ve hoca­sının bazı düşüncelerini ilk Zeydî toplu­mu içinde yaydığı bilinmektedir. Bu se­beple daha sonraki Zeydî müelliflerince imam kabul edilmemesine rağmen büyük bir ilmî otorite olarak benimsenmiştir.

Sünnî kaynakları, Muhammed el-Bâkır'ı Medine'deki Sünnî ilim çevresinde muha­fazakâr, güvenilir bir râvi olarak görür. Rivayete göre Muhammed el-Bâkır, Ehl-i beyt içinde günahı şirk kabul eden, rec'ata inanan ve Ebû Bekir ile Ömer'e dil uza­tan kimselerin bulunmadığını, kendisinin bu iki sahâbîye karşı sevgi duyduğunu ve onların hidayet imamı olduklarını beyan etmiş, bunun yanında Hz. Hüseyin'in in­tikamını alma bahanesiyle ortaya çıkan Muhtar es-Sekafî'yi yalancı diye nitelen­dirmiştir. Buna karşılık Muhammed el-Bâkır'ı ma­sum imam olarak kabul eden Şîa onun bilgilerinin tamamen ilâhî kaynağa da­yandığını, kardeşi Zeyd b. Ali'nin Emevîler'le mücadelesi esnasında öleceği ve Ebû Ca'fer el-Mansûr'un Abbasî halifesi olacağı gibi geleceğe yönelik hadiseleri haber verdiğini ileri sürmüş, Bâkır'ın hay­vanların dilinden anladığını ve körleri iyi­leştirme gibi mucizeleri bulunduğunu id­dia etmiştir.

Muhammed el-Bâkır'ın dinî konularda­ki beyanları öğrencilerinin teliflerinde yer almışsa da ona nisbet edilen en önemli eser "Teisîru Ebi'l-Cârûd" adıyla bilinir. Kendisinin bu öğrencisine yazdırdığı, on­dan da Ebû Basîr'in rivayet ettiği eserin muhtevası kısmen Ali b. İbrahim b. Hâşİm el-Kummî'nin tef­sirine dercedilmiş olarak muhafaza edil­miştir. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Muhammed el-Bakır md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun