Madde nedir; onu nasıl anlamamız ve nasıl değerlendirmemiz gerekir? Madde mi aklı yönetir, yoksa akıl mı maddeyi yönetir?

Tarih: 01.04.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Maddenin en yaygın tarifi; “uzayda yer kaplayan, bölünüp parçalanabilen, tartılabilen ve duyu organlarıyla idrak edilebilen şeyler”, şeklindedir. Madde hakkında asrımızın fizik alimlerinin yaptıkları bir başka tarif de şöyledir: “Madde, enerjinin kesifleşmiş şeklidir.”

Eskiden, bir kısım insanlar putlara taparlardı. Şimdi ise putların maddesine tapıyorlar. Bu yeni putperestlere materyalist deniliyor. Ama arada önemli bir fark var: Puta tapanlar onu İlâh biliyor ve ona karşı kendi akıllarınca, yahut dedelerine uyarak bir takım mükellefiyetler ihdas ediyor ve onları yerine getirmeye hassasiyetle çalışıyorlardı. Maddecilerde, materyalistlerde ise maddeye tapma, sorumluluktan kaçmaya dayanıyor. Çünkü maddeye karşı hiçbir sorumluluk altına girmiş olmuyorlar.

Çok iyi biliyorlar ki, madde bize hizmet ediyor. Bedenimiz ruhumuzun emrinde. Ve madde ancak bedenimiz için söz konusu. Ruhun maddeye tapması, bir insanın kendi evine tapması gibi bir şey. Böyle bir saçmalığı vicdanları kabul etmediğinden, inançsız ve sorumsuz yaşama yolunu tutuyorlar. Bu yol ise nefsin hoşuna gidiyor.

Nur Külliyatı'nda maddenin özellikleri sıralanır ve her biri için güzel açıklamalar yapılarak, dikkatler maddenin yaratıcısına çevrilir. Bunlardan birisinde şöyle buyrulur:

“Bilmüşahede madde, mahdum değil ki her şey ona irca’ edilsin. Belki hâdimdir, bir hakikatın tekemmülüne hizmet eder. O hakikat, hayattır. O hakikatın esası da ruhtur.” (Sözler)

Maddenin hayata hizmet ettiğinden kimsenin şüphesi yok. Kendi hayatımızda bunun nice misâllerini görüyor, görmekten öte bizzat yaşıyoruz. En basitinden, ellerimiz kalemi tutuyorsa, ruhumuzun isteğine uyarak tutuyor. Ruh ve ondaki hayat sıfatı “efendi” makamında, madde ise “hizmetçi”. Yani mahdum olan, kendisine hizmet edilen hayattır, ruhtur. Hadim, yani hizmet eden ise beden. O hâlde ruh ve ona bağlı bütün fonksiyonlar bu hizmetçiye verilemez ve onunla izah edilemez. Aksi hâlde, her biri diğerinden saçma, bir çok batıl fikirleri kabul etmemiz gerekir.

Namaza giden bir insan düşününüz. Namazın İlâhî bir emir olduğunu ve bu emre uyulması gerektiğini bilen ruhtur. Ve ayaklar, ruhun emrine uyarak, caminin yolunu tutar. Aksi olsa, iman ve marifeti, ibadet etme şuurunu bedene vermek, ondan bilmek gerekir. Yani, “Beden iman etmiştir, beden camiye gitmek istemiştir, beden namaz kılmış, dua etmiş ve niyazda bulunmuştur.” gibi nice akıl dışı iddiaları kabul etmek gerekir.

Bedenimiz kâinatın maddesinden bir özet, ruhumuz ise ondaki her çeşit hayata bir misâl. Bu kâinat, mesela, bir meyve ağacının imdadına koşturuluyorsa, bunu madde ile izah etmeye kalkıştığımızda, “rızk” mânâsını, “açlık” mânâsını, “rahmet” ve “merhamet” mânâlarını kâinatın maddesine vermemiz gerekecektir. Buna ihtimal vermeyen salim ve müstakim akıllar, bu madde âlemini hayata hizmet ettiren Allah’ı tanır ve bütün bu işleri Onun rahmetinden, ihsanından, kereminden bilirler.

Böylece hizmetçiye, hizmeti kadar değer verir ve nazarlarını Onu hizmet ettirene çevirirler. Şükürlerini Ona verirler, ibadetlerini Ona yaparlar. Gerçeği bu şekilde tespit etmeyen ve doğruyu bulamayan insanlar, her şeyi madde ile açıklamaya kalkışır, hayatı, ruhu, his âlemini ve duyguları madde ile açıklamak için hayli zorlanırlar. Görmeyen maddeye göz takmaya çalışırlar. İşitmelerini madde ile açıklamak için maddeye kulak takarlar. Sevgilerini, endişelerini, meraklarını, şefkatlerini, korkularını ve daha nice hislerini maddeye vermekle mahiyet itibariyle eşsiz bir komedi, ama insanlık adına korkunç bir trajedi sergilerler.

Bunların hâli Nur Külliyatı'nda şöyle nazara verilir:

“Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.” (Mektubat)

Aklı başında her insan kabul eder ki, ilim eserden öncedir. Sanatkârlık da sanat eserinden önce. Bir cümle, önce zihinde şekillenir de sonra kâğıda dökülür. O cümleyi okuyan her insan hemen anlar ki, bu cümle, yazılmadan önce birinin ilminde şekillenmişti ve onun irade ve kudretiyle bu kâğıda döküldü. Bunu anlayabilecek kadar bir akla sahip olan herkes, şu kâinat kitabındaki bütün yazıların, İlâhî ilimde şekillendiğini ve İlâhî kudretle yaratıldığını, yazıldığını hemen anlar. İşte bu yazma sırasında madde istimal edilir. Yoksa, madde o yazıdaki mânâları önceden bilemez ki, ona göre şekil alsın ve cümleler öylece vücut bulsunlar.

Bir irfan ehli şöyle diyor:

“Madem ki madde enerjiye dönüşüyor, ‘Her şey aslına rücu eder.’ kaidesince maddenin aslının da enerji olduğunu söyleyebiliriz.”

Günümüzde fizik ilmi bu gerçeği keşfetmiş bulunuyor:

“Madde, uzayda (mekanda) yer tutan; eni, boyu ve yüksekliği olan, zaman boyutuna bağlı ve tartılabilen şeye denir. Bir cismin ihtiva ettiği madde miktarına kütle denir. Bir cismin kütlesi yerde 1 kg. ise, Ayda ve gezegenlerde de yine 1 kg. dır."

"Maddeyi enerji, enerjiyi de kuantlar oluşturur. Madde, çok yoğun enerji, enerji de çok seyrek (seyreltilmiş) maddedir. Madde ve enerjinin temel yapısı, kuantla tanımlanır. Kuant enerjinin en küçük miktarı, yani en küçük enerji birimidir. Kuantın sözlük anlamı da, miktar, birim, sayım demektir. Buradan hareketle, maddenin enerjiye, enerjinin de maddeye dönüşebileceğini söyleyebiliriz. Ve kuantlar için, ‘maddenin temeli olan enerji birimleri’ diyebiliriz."

"Işık, ışınlardan oluşur. Bu ışınlar da tespih taneleri gibi ardada dizilen fotonlardan (kuantlardan) meydana gelir. Yani, ışığın en küçük enerji birimi, fotondur."

"Madde, enerjiye dönüştüğünde elde edilen bu enerjiyle çok büyük işler başarılabilir. Meselâ, beş harfli bir tek kelimeyi yazmak için kullanılan mürekkep enerjiye çevrilebilse, bu enerji ile on tonluk bir yükü bir kilometre havaya fırlatmak mümkün olabilecektir."

"Enerji ortadan kalkarsa madde ortaya çıkar. Madde yok edildiğinde ise enerji meydana gelir. Nükleer fizikte verilen reaksiyonlarda şunu görebiliriz: Birbirinin antimaddeleri olan bir elektronla (madde) bir pozitron (madde) bir araya getirildiğinde, çok kısa bir süre içinde, bunlar birbirinin etrafında dönerek pozitranyum atomunu (madde) kurarlar. Fakat, saniyenin on milyonda biri kadar olan bu kısa sürenin sonunda, her ikisi de madde âleminden çıkar ve yerlerini enerjiye terk ederler.”

Biz bu enerjiyi İlâhî kudretin bir tecellisi biliyor ve bu âlemdeki her şeyin sadece sonsuz bir kudretle değil, yine sonsuz bir ilimle, mutlak bir iradeyle vücut bulduğuna inanıyoruz.

Biz bu inançla âlemdeki Rabbanî sanatları hayran hayran seyrederken, kapımız çoğu kez bir materyalist tarafından çalınıyor ve az önce sözünü ettiğim saçma ifadelerin çok daha katmerlisi sürülüyor önümüze:

“Maddenin aslı ispat edilmedikçe ben bu eserlerin bir yaratıcısı olduğuna inanmam!..”

Bazen insan kendi kendine soruyor: "Bu adamlar inanmazlarsa ne olur?" Ve cevabını şöyle veriyor: “Bir kitap kalkıp da ‘Mürekkebimin aslı açıklanmadıkça yazarıma inanmam!’ dediğinde ne olursa, ona benzer bir şey olur.”

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun