Şafi mezhebine göre kurban ile ilgili hükümler nelerdir?
Kurban bayramında Allah'a ibadet maksadıyla kesilen ve belli nitelikleri taşıyan hayvana kurban denir. Zekât ve bayram namazları gibi kurban da hicretin 2. senesinde emredilmiştir. Bu ibadet Kitap, Sünnet ve icmâ-i ümmetle sabittir.
Kurban ibadetiyle ilgili olarak Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır:
"Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın dininin nişanelerinden kıldık."(Hac 22/36.)
Kurbanın sünnetteki deliline gelince sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:"Kurbanlığın en hayırlısı koçtur. Kefenin en hayırlısı da hülledir." (Tirmizî, Edâhî, 18.)
Ashâb-ı kiramdan Enes de (r.a) bu konuda şöyle bir rivayette bulunmuştur:"Peygamber (s.a.v), boynuzlu ve beyaz iki koç kurban etti. Onları eliyle kesti. Besmele çekti, tekbir getirdi ve ayağını da yanlarına koydu." (Müslim, Edâhî, 9.)
Abdullah b. Abbas da (r.a) kurbanla ilgili bir rivayetinde şöyle demiştir: Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu işittim:"Üç şey bana farzdır, size ise nafiledir: Vitir namazı, kurban ve kuşluk namazı." (Ahmed, el-Müsned )
E) Kurbanlığın Ayıp ve Kusurlardan Salim Bulunması
Etini, yağını ve sakatatını eksiltecek bir kusurla ayıplı olan hayvan kurban edilemez. İki veya tek gözü kör olan hayvanın kurban edilmesi sahih olmaz. Körlükte ölçü, göz ferinin sönmüş olmasıdır. Gözlerinin birinde çok miktarda beyazlık bulunan hayvanın da kurban edilmesi sahih olmaz. Ama az miktardaki beyazlığın sakıncası yoktur. Gözleri zayıf olup çoğu zaman yaşaran hayvan kurban edilebilir.Emsalleri meraya giderken kendisi geride kalacak kadar belirgin bir şekilde topal olan hayvan kurban edilemez. Topallığı, kesme anında, hatta nefes ve yemek borularını keserken meydana gelse bile kurban edilemez.Hastalığı açıkça görülen hayvan da kurban edilemez. Bu da onun hastalanma nedeni ile zayıflaması ve etinin bozulmasıyla olur. Az miktardaki hastalık kurban edilmeye engel olmaz. İlikleri boşalacak derecede zayıf olan hayvanın kurban edilmesi sahih değildir. Meraya arkasını dönüp çok az miktarda otlanan ve bu sebeple de zayıflayan hayvan kurban edilemez.Az da olsa uyuz olan hayvan kurban edilemez. Çünkü uyuzluğun ete zararı vardır.Kulağının tamamı veya bir kısmı ya da üreme organı kesik olan hayvanlar kurban edilemez. Küçüklüğünde üreme organının bir kısmının kesilmiş olması, kurban edilmesine engel teşkil etmez. Çünkü bu onu semizletir.Doğuştan kuyruksuz olan hayvana gelince bu, doğuştan memesiz olanla doğuştan üreme organı bulunmayan hayvan gibi kurban edilebilir. Doğuştan kulaksız olan hayvan kurban edilemez. Kulağı yarılmış veya delinmiş olan hayvanın bu sebeple kulağının bir kısmı gitmemiş ise, kurban edilebilir.Burulmuş hayvan kurban edilebilir.
Burmak ise üç şartla caiz olur:
1. Burulan, eti yenilen bir hayvan olmalıdır.
2. Burma işi, hayvanın küçüklüğünde yapılmış olmalıdır.
3. Burma işi normal bir zamanda yapılmalıdır. Aksi takdirde burmak haram olur.
Boynuzu kırıldığında kırılan yer kanasa bile bu kırılma sebebiyle eti ek-silmemiş ise, boynuzu kırılan hayvan kurban edilebilir. Boynuzlusunun kurban edilmesi her ne kadar daha faziletli ise de, yaratılıştan boynuzsuz olan hayvan da kurban edilebilir.Yaratılıştan dişsiz olan hayvan kurban edilebilirse de, sonradan gelen bir arıza sebebiyle dişlerini kaybeden hayvanın kurban edilmesi sahih olmaz. Aynı şekilde yem yemesini olumsuz yönde etkilediği takdirde, dişlerinin bazısı düşmüş olan hayvanın da kurban edilmesi sahih olmaz. Ama yem yemesini olumsuz yönde etkilemezse, kurban edilebilir.
Koyunun tam olarak bir yaşını doldurmuş veya altı aydan büyük olmak şartıyla ön dişleri düşmüş olanı kurban edilebilir. Keçinin iki yaşını doldurmuş olanı kurban edilebilir.
Hanefî mezhebine göre keçinin bir yaşını doldurmuş olanı kurban edilebilir.
Sığır ve mandanın da iki yaşını, develerinse tam beş yaşını doldurmuş olanları kurban edilebilir.
Biri ehlî diğeri yabani olan çiftten doğan hayvanın kurban edilmesi sahih değildir.Kurbanların en faziletlisi, etlerinin çokluğu göz önüne alınarak önce deve, sonra sığır, sonra koyun, sonra da keçidir. Bundan maksat da, fakirlere daha çok et yardımında bulunmaktır. Bu fazilet sıralaması yapılırken sevgili Peygamberimiz'in, cuma namazına erken gitmenin fazileti hakkında buyurmuş olduğu şu hadis-i şerif göz önünde bulundurulmuştur:
"Cuma günü cünüplük guslü gibi gusül alıp cuma namazına giden kişi, Allah rızâsı için bir deve kesmiş gibi olur. (Ondan sonraki) ikinci saatte giden kişi, Allah rızâsı için bir sığır kesmiş gibi olur. Üçüncü saatte giden kişi ise, Allah rızâsı için boynuzlu bir koç kesmiş gibi olur." (Buhârî, Cum'a, 4.)
F) Kurbanın Belli Vakitte Kesilmesi
Kurbanın belli vakitte kesilmesi şarttır. Belirlenen vaktin dışında kesilmesi halinde kurban olarak geçerli olmaz; et ihtiyacını karşılamak için kesilmiş olur.Kurban kesme vakti, bayramın birinci günü güneş doğduktan sonra iki rek'atlık bayram namazını kılıp bayram hutbesini okuyacak kadar bir zamanın geçmesinin ardından başlar. Ama en faziletlisi bu vaktin, güneşin doğduktan sonra ufukta bir mızrak boyu kadar yükselmesinin ardından başlamasıdır. Bu vakit, bayramın dördüncü günü güneşin batmasına kadar devam eder.
Hanefî mezhebine göre kurban kesme vakti, bayramın birinci günü -bayram namazı kılınan yerlerde- namazdan sonra başlar ve bayramın üçüncü günü güneşin batışından az öncesine kadar devam eder.
Kesme vakti girdikten sonra kesimin gece veya gündüz yapılması caiz ise de herhangi bir ihtiyaç olmadan gece kesilmesi mekruhtur. Ancak gündüz kurban kesmeye engel bir meşguliyetin bulunması veya yoksulların et almak için gece gelmelerinin daha kolay olması gibi bir maslahat varsa, kurbanı gece kesmek mekruh olmaz. Ama gündüz kesmek daha faziletli olur.Her halükârda kurbanı bayramın birinci günü bayram namazından sonra eve dönüldüğünde kesmeye özen gösterilmelidir. Zira sevgili Peygamberimiz böyle yapmanın daha faziletli olacağını bildirererk şöyle buyurmuştur:
"Bu günümüzde bizim için yapılacak ilk şey, namaz kılmaktır. Ondan sonra (ki işimiz, evlerimize) dönüp kurban kesmek olacaktır. Her kim böyle yaparsa, sünnetimize uygun iş yapmış olur. Kim kurbanı bu vakitten önce keserse, o da ancak ailesine sunduğu bir ettir; o kurbandan sayılmaz." (Buhârî, Edâhî, I; Müslim, Edâhî, 1.)
Kurban kesmeye niyet niyet etmek, kesim esnasında yapılabileceği gibi kesimden önce de yapılabilir. İlla da kesime başlanacağı esnada yapılması zorunlu değildir. Bir kişi, yanında bulunan küçük veya büyük baş hayvan için, "Bu kurbandır" veya, "Ahdim olsun ki bunu kurban edeceğim" derse, o artık adak olur. Böyle dedikten sonra bu hayvanı başkası ile değiştiremez ve satamaz. Bunu kesmek mecburiyetinde olduğu gibi etinden de yiyemez; etini zenginlere vermesi de caiz olmaz, ancak fakirlere verebilir.Bayramdan evvel çalınır veya kaybolursa -bunda kendisinin kusuru yoksa- bir şey yapması gerekmez. Ama kendisi telef ederse, onun misli bir hayvan alıp kurban etmesi gerekir.Bir kişi başkasının adadığı kurbanı sahibinden izin almadan kurban olarak keserse, kurban ibadetini yerine getirmiş olur.
Sahibinin, adak dışındaki kurbanın etinden yemesi sünnettir.Kurbanın etini veya derisini satmak, kasabın ücretini ondan vermek, zengin kimselere temlik etmek, fakirlere dağıtmadan etinin tamamını yemek, kesildiği yerden başka bir köye, beldeye ve ya şehre götürerek oradaki fakirlere dağıtmak caiz değildir.Kasap fakir ise ona temlik etmek, zengine ikram olarak yedirmek caizdir.Kurban olarak belirlenmiş hayvanın yavrusu da anası gibi kesilir.Kendileri için kurban kesilmesini hayatta iken vasiyet etmemiş olan ölüler için kurban kesilmez. Kendi şahsı için kurban kesilmesine izin veya vekâlet vermemiş olan kişi için de kurban kesilmez.
H) Ortaklık Usulü Kurban kesmek
Deve, sığır, manda, koyun ve keçiden başka hayvanlar kurban edilemezler.Koyun bir kişi için, keçi bir kişi için kurban edilebilir. Bunlara başka şahısların ortak olmaları sahih değildir. Ama bir koyunu ya da bir keçiyi ev halkından bir kişinin kurban etmesi durumunda bu, o ev halkının tümü için kurban olarak yeter. Çünkü önce de belirtildiği gibi kurban, bir ev halkı için sünnet-i kifâyedir.Deve, sığır ve mandaya gelince, bunlardan bir tanesi en fazla yedi kişi için kurban edilebilir. Konuyla ilgili bir rivayetinde Câbir (r.a) şöyle demiştir: "Resûlullah (s. a. v) ile birlikte kurban kestik. Bir deve yedi kişi için, bir sığır da yedi kişi için kurban edildi." (Müslim, Hac, 62.)
Bunlara ortak olan şahısların aynı ev halkından olup olmamaları farket-mez. Bu ortakların hepsinin kurban kesme niyetiyle bu hayvanlara ortak olmaları şart değildir. Meselâ bu yedi ortaktan bazısı kurban kesmek, bazısı et yemek, bazısı et satmak, bazısı hacda kıran veya temettü' hedyi kesmek, bazısı adak kurbanı kesmek, bazısı akîka kurbanı kesmek niyetinde olursa, bu ortaklık ve kesilen kurban sahih olur.(Nevevî, el-Mecmû1, 8/369-370.)
Hanefî mezhebine göre ise büyük baş hayvana ortak olanların hepsinin kurban niyetiyle ortak olmaları, kurbanın geçerliliği açısından şarttır. Ortaklardan birinin niyeti kurban kesmek değilse, diğerlerinin kurbanı sahih olmaz.( İbnÂbidîn, Reddü'l-Muhtâr, 6/316.)
I) Kurban Keserken Besmele Çekilmesi
Kurban keserken besmele çekmek müstehaptır.
Diğer mezheplere göre ise besmele çekmek şarttır.
Kurbanı veya herhangi bir hayvanı keserken, avlanacak hayvana silâh sıkarken veya köpeği av üzerine salarken kasten ya da unutarak besmele çekilmemesi halinde kesilen yahut avlanan hayvanın etinin yenmesi helâldir. Ama besmeleyi kasten çekmemek, mezhebin sahih görüşüne göre tenzîhen mekruhtur.Kurban keserken besmelenin yanı sıra,
"Allahım, bu sendendir ve sanadır, benden kabul buyur" demek müstehaptır.(Nevevî, el-Mecmû; 8/384-387)
Etinin yenmesi haram olan hayvanlar, Allah'tan başkası adına, söz geli-mi putlar için kesilen hayvanlardır. Allah'tan başkası adına kesmek demek, hayvanı keserken kendisine tapınılan şeyin adını yüksek sesle anmaktır. Müşrikler, putları için kurban keserlerken, adına kurban kestikleri putun adını yüksek sesle anmayı âdet haline getirmişlerdi. (Cezîrî, Mezâhib, 1/722.)
1. Kurban keserken besmelenin tamamı okunarak veya bismillah diyerek besmele çekilmelidir. Besmeleyi kasten terketmek mekruhtur.
2. Peygamber Efendimiz'e salât okunmalıdır.
3. Besmeleden sonra üç defa tekbir alınmalıdır.
4. Kesim için yumuşak bir yer aranmalıdır.
5. Kesim işi bayram namazından sonra yapılmalıdır.
6. Kesen kişinin hem kendisi kıbleye yönelmeli hem de kurbanı döndür-melidir.
7. Kurban için semiz olan hayvan tercih edilmelidir.
8. Boynuzsuz veya boynuzu kırık olan hayvan kurban edilmemelidir.
9. Kurban kesimi gündüzleyin yapılmalıdır.
10. Kesim işini biliyorsa kurbanı sahibi kesmelidir.
11. Kesim işini bilseler bile kadınlar, kurbanlarını başkalarına kestirmelidirler.
12. Kesim işini bilmeyenler, kurbanlarını müslüman birine kestirmelidir.
13. Kesme işinde çocuk, âmâ ve gayri müslim kimselere vekâlet verilmemelidir. Ama müslümanlann beldesinde yaşayan gayri müslim kişinin kestiği kurbanın eti yenilebilir.
14. Bıçağı kurbanın gözleri önünde bilemek mekruhtur.
15. İhtiyaç yok iken kurbanı geceleyin kesmek mekruhtur.
Kesimin normal şekli, yemek ve nefes borularının birlikte kesilmesidir. Bunlardan birinin kesilmemesi durumunda etinin yenmesi helâl olmaz. Hayvanın ölümüne sebebiyet verecek bir hali bulunursa, kesilmesinden önce kendisinde istikrarlı bir hayat bulunmalıdır. Aksi takdirde böyle bir şart aranmaz. Hastalığı ölüm derecesinde olmayan bir hayvan, son nefesinde de kesilse, kesilirken kanı akmasa ve kendisinde şiddetli bir çırpınış olmasa bile eti helâl olup yenilebilir.Yemek ve nefes borusunun boğazdaki düğümün altından veya üstünden kesilmesi farketmez. Ancak biri altta diğeri üstte olmak üzere onda tam iki daire meydana gelmelidir. Aksi takdirde kesilen hayvanın eti helâl olmaz. Boynun iki tarafındaki damarları kesmek sünnettir. Başın tamamını kesmek yeterli ise de böyle yapmak mekruhtur.Bu kesim şekli, kendilerine güç yetirilebilen ehlî hayvanlara uygulanır. Ama yabanileşen bir davarı veya sığırı, ürküp kaçan bir deveyi, çöldeki ceylanı, kuyuya düşüp de kesilmesi için kendisine el ulaşmayan hayvanı kesmek, akr şeklinde yani canını çıkaracak şekilde vücudunun herhangi bir tarafını yaralamakla olur. Şu halde tırnağını veya -deve ise- tabanını yaralayarak veya hafifçe tırmalayarak akretmek, etinin helâl olması ve yenebilmesi açısından yeterli olmaz.
L) Kesimin Uygun ve Etin Helâl Olmasının Şartları
1. Akrederken hayvanın bizzat kendisi veya cinsi kastedilmelidir. Bir kişi öldürücü bir aleti ya da taşı, eti yenmeyen bir hayvana attığını zannederek atar da sonra hedefinin, eti yenen bir hayvan olduğu ortaya çıkarsa, akrettiği hayvanın etini yemek helâl olur. Ama elindeki bıçağı düşerek bir hayvana isabet eder de o hayvan ölürse, etini yemek helâl olmaz.
2. Hayvanın canının çabucak çıkması için yemek ve nefes borularını kesmeye öncelik verilmelidir. Meselâ bir kişi bu boruları kesmekle, bir başkası da bağırsaklarını çıkarmak veya böğrüne vurmakla uğraşırsa eti helâl olmaz.
3. Hayvanın ölümüne sebebiyet verecek bir hastalığının bulunması durumunda kesiminden önce kendisinde istikrarlı bir hayat bulunmalıdır. Örneğin bir hayvan yaralanır veya bulunduğu yerin tavanı çöküp de altında kalır yahut bunlara benzer bir durumla karşılaşır da bu halde kendisinde istikrarlı bir hayat kalırsa, kesildiği takdirde eti helâl ve yenmesi caiz olur.
Kesimden önce açlık veya hastalık dolayısıyla görme ve isteğe bağlı hareket gücünü yitiren bir hayvan o haliyle kesilirse, kendisinden kan fışkırma-sa veya şiddetlice çırpınmasa bile eti helâl ve yenmesi caiz olur. Çok yem yediği için mide fesadı olan ve son nefese gelen hayvan bu durumda kesilirse, kendisinden kan fışkırmasa veya şiddetlice çırpınmasa, mutemet görüşe göre etinin yenmesi helâl olmaz.
4. Kesilen hayvan, etinin yenmesi helâl olan hayvanlardan olmalıdır. Hayatta kalması halinde zarar görecek olan bir hayvan -şayet eti yenmeyenler-den ise- onu rahata kavuşturmak için kesmek caiz olmaz.
5. Kesim işi kesici bir aletle yapılmalıdır. Keskin de olsalar tırnak, diş ve kemik ile kesim yapmak caiz değildir. Bir hayvan, kesici olmayan bir şeyle, meselâ tüfek veya delici ucu olmayan kör bir okla vurulursa ya da ağla boğularak öldürülürse yenmesi haram olur.
Bazı Hanefî bilginlerine göre tüfeğin mermisi, kesici alet ve ok gibi vücudu delip kan akıttığı için, tüfekle vurulan hayvanın etini yemek helâldir. (Ahmed eş-Şerebâsî, Yes'elûneke fi'd-Dîn ve'l-Hayât, 2/290.)
6. Kesim bir defada yapılmalıdır.
Meselâ nefes borusunu kestikten sonra bir süre durup sonra kesimi tamamlama halinde, eğer ikinci fiil örfe göre birinciden ayrı ise, ikinciye başlamadan önce hayvanda istikrarlı bir hayatın bulunması şarttır. Ama ikinci fiil, örfe göre birinciden ayrı sayılmaz ise, o zaman hayvanda istikrarlı bir hayatın bulunması şart olarak aranmaz. Bu da, bıçağı hayvanın boğazından kaldırıp tekrar acele ile oraya koymak veya köreldiği için atıp acele ile başka bir bıçağı almak ya da eldeki bıçağı yere düştüğü için tekrar onu acelece yerden kaldırmak yahut başka bir bıçak almak veyahut bıçağı ters çevirip kesimin geri kalan kısmını öylece yapmak şeklinde örneklendirilebilir.
Bu örneklerin tümünde anlatılan kesim şekilleri caizdir. Çünkü bu anlatılan kesim şekillerindeki birinci fiil ile ikinci fiil arasında bir fasıla yoktur.
7. Kesilen hayvan yabani bir kara avı ise, kesen kişi hac veya umre ihramında olmamalıdır.
8. Kesen, müslüman veya kitap ehli bir kişi olmalıdır. Mecûsî, putperest veya mürted olmamalıdır. Yahudi veya hıristiyanın kestiği hayvanın eti, tıpkı müslümanın kestiği gibi helâldir. Bu cümleden olmak üzere delinin, sarhoşun ve mümeyyiz olmayan çocuğun da kestiği hayvanın etini yemek helâldir. Âmâ kimselerin kestikleri de mekruh olmakla birlikte helâldir.
A) Tanımı
Hedy, "Harem-i şerife gönderilen ve orada kesilen kurbanlık hayvan" demektir. Develerden beş yaşını doldurup altıncı yaşına girenler, sığırlardan iki yaşını doldurup üçüncü yaşına girenler, koyunlardan bir yaşını doldurup ikinci yaşına giren ya da ön dişleri düşmüş olup bir yaşını tamamlamış olanlar gibi gösterişli ve semiz olanlar, keçilerden de iki yaşını tamamlamış olanlar hedy olabilirler.
Hanefî mezhebine göre bir yaşını tamamlamış olan keçiler de hedy olabilirler.
Üç çeşit hedy vardır:
1. Temettü' veya kıran haccı yapanların kestikleri hedy (dem-i cübran).
Hanefîler buna "şükür kurbanı" derler.
Hac veya umredeki vaciplerden birinin terki dolayısıyla kesilmesi gereken hedy de bu kısma dahildir.
2. Adak hedyi. Bu, adaktan dolayı kesilmesi vacip olan hedydir.
3. Tatavvu hedyi. Bu da ihramlı kişinin teberru mahiyetinde kesmiş olduğu nafile hedydir.
C) Hedy Kesmenin Yeri ve Zamanı
Adak dolayısıyla kesilmesi vacip olan hedy ile mendup olan hedyin kesim zamanı, kurban bayramının birinci günü güneşin doğmasını müteakip bayram namazının kılınması ve normal olarak iki hutbenin okunmasının hemen ardından başlar ve bayramın dördüncü günü güneşin batışına kadar devam eder.
Bu süre içinde geceleri ve gündüzleri kesmek caizdir. Ancak bir zaruret olmadan geceleri kesmek mekruhtur.Söz gelimi yoksullar geceleyin yiyecek sıkıntısı duyarlarsa o takdirde hedyi geceleyin kesmek mekruh olmaktan çıkar. Bayram sona erdiği halde kesilmemiş olan adak hedyinin kaza olarak kesilmesi gerekir. Adak olmayan hedy ise, kesim vakti geçmiş olduğundan bayramdan sonra artık kesilmez. Kesilirse hedy olarak değil, sadece et yemek için kesilmiş olur.
Hac fiillerinden sakıncalı birini yapmak nedeniyle kesilmesi vacip olan hedye gelince bunun kesim vakti, sebebinin vukuundan yani sakıncalı fiilin işlenmesinden sonradır. Yalnız Arafat vakfesine zamanında yetişememek anlamındaki fevât kurbanı bundan istisna olarak, haccın kaza edilmesi zamanında kesilir.Temettü' haccı yapan kişinin kesmesi gereken hedyin kesim zamanı, hac ihramına girme vaktidir. Umre tamamlandıktan sonra henüz hac ihramına girmeden de bu hedy kesilebilir.
Hanefî mezhebine göre temettü' hedyinin kurban bayramından önce kesilmesi caiz değildir.
Bu hedyin kesiminin son vakti yoktur. Ama en faziletlisi, kurban bayramında kesilmesidir.Hedyin kesim yeri Harem'dir. Başka yerde kesilmesi caiz değildir. Haremin sınırları içinde olduktan sonra her yerde kesilebilir. Yalnız umre yapan kişinin hedyini Mekke'de kesmesi sünnettir. Çünkü onun ihramdan çıkış yeri orasıdır. Mekke'de en faziletli kesim yeri Merve'nin yanıdır. Ancak günümüzde oralarda kesim imkânı kalmamıştır.Mahsur kalmış ihramlı kişinin ihramdan kurtulma hedyini keseceği yer, mahsur kaldığı yerdir. Ama en faziletlisi, onun bu hedyi Harem'e gönderip orada kestirmesidir.Hacıların hedyi Mina'da kesmeleri sünnettir. Çünkü onların ihramdan çıkış yeri Mina'dır.
D) Hedyin Etinden ve Diğer Kısımlarından Yararlanmak
Vacip olsun tatavvu olsun hedyin herhangi bir kısmını sahibinin satması caiz değildir. Tatavvu hedyi dışındaki hedyin, derisine varıncaya kadar tamamını sadaka olarak dağıtmak vaciptir. Sahibinin hiçbir şekilde ondan yararlanması caiz değildir. Bazı ihram yasaklarının ihlâli, haccın bazı vaciplerinin terki sebebiyle kesilen hedyler ile kıran ve temettü' haccı için kesilen hedyler bu cümledendir. Sahipleri hiçbir şekilde bunlardan yararlanma hakkına sahip değildirler.
Hanefî mezhebine göre kıran ve temettü' hedylerinin etini sahipleri yiyebilir. Tıpkı udhiye kurbanında olduğu gibi bunların etlerinden dost ve ahbaplarına -zengin de olsalar- ikramda bulunabilir.
Tatavvu hedyine gelince, sahibi bundan yararlanabilir; etini yiyebilir, derisini kullanabilir, bir kısım etini ve yağını yanında alıkoyabilir. Ama az da olsa etinin bir kısmını Harem'deki fakirlere dağıtması vaciptir.
Hedyin, kurban olma yeterliliğine mani bütün kusurlardan salim olması şarttır. Bir veya iki gözü kör, kemiklerinde ilik kalmayacak derecede zayıf, kendi cinsinden olan bir hayvanın yürüyüşüne benzer bir şekilde yürüyeme-yecek derecede topal, hastalığı belirgin bir şekilde görünen hasta ve benzeri ayıp ve kusurları olan hayvanlar hedy edilemezler.
Sözlükte "mani olmak, engellemek" mânasına gelen ihsâr, hac ıstılahında ihramlı kişiyi hac menâsikini ifa etmekten ve ihramını gereklerini yapmaktan engellemektir.
Fevât
İhramlı kişinin belirlenen zaman süresi içinde Arafat vakfesini yapamayı-şıdır. Hacı adayı kurban bayramının birinci günü fecrin doğuşuna kadar Arafat vakfesini yapamazsa, haccı kaçırmış olur. Yalnız kıran haccı için ihram-daysa bir hedy kesmesi vacip olur.Arafat vakfesini kaçıran kişinin umre yaparak ihramdan çıkması gerekir. Yalnız bu kişi vakfe dışındaki hac amellerini ihramdan çıkma niyetiyle yapar, tavaf eder. Daha önce yapmamış ise sa'yini yapar. Haccı kaçırmış olduğu için Mina ile Müzdelife'de gecelemez, cemrelere taş atmaz. Umre niyeti olmaksızın tıraş olur. Yapılan bu umre, farz olan umrenin yerine geçmez. Kaçırılan bu hac ertesi sene kaza edilir .(Cezîrî, Mezâhib, 1/703.) ve bir kurban kesilir. Kıran haccının ihramınday-ken Arafat vakfesini kaçıran kişinin;
a) Vakfeyi kaçırma kurbanı,
b) Kıran kurbanı,
c) Kaza kurbanı olmak üzere üç kurban kesmesi gerekir.
Arafat vakfesinin kaçırılması ihsâr sebebiyle olmuşsa; söz gelimi düşman saldırısı veya bir yöneticinin haksız yere ya da hacı adayının ödeyemediği bir borç için (sıkıntı içinde bulunduğunu ispatlayan bir belgenin de yanında bulunmaması durumunda) hapsetmesi şeklinde mahsur kalmışsa, hacca ulaşabilecek bir süre içinde bu ihsârın kalkacağına; mahsur kalan kişi umre ihramın-daysa, üç gün içinde bu ihsârın kalkacağına galip zanla kanaat getirmezse, ihramdan çıkmak için kurban keser, sonra da tıraş olur ve hem tıraş olmakla hem de kurban kesmekle ihramdan çıkmaya niyet eder. Tabii eğer kurban bulursa. Şayet kurban bulamazsa ve fakirliğinden dolayı (kurban yerine) dağıtmak için gıda maddesi de bulamazsa sadece tıraş olarak ihramdan çıkar.Umre ihramında bulunan ihsârlı kişinin ihramdan çıkmak için acele etmeyip sabırla beklemesi uygun olur. Hac ihramında bulunan ihsârlı kişinin de eğer zaman müsait ise ihramdan çıkmakta acele etmeyip sabırla beklemesi uygun olur. Aksi takdirde, haccı kaçırma korkusu sebebiyle acele etmesi uygun olur. Eğer hacda ise ve ihsârın da hacca ulaşmaya zaman kalacak bir süre içinde ortadan kalkacağına veya umrede ise ihsârın üç gün içinde ortadan kalkacağına galip zanla kanaat getirirse ihramdan çıkması caiz olmaz.
İhramdan çıkmayı caiz kılan mazeretlerden biri de hastalıktır.
Bir kimse ihrama girerken, "Hastalandığımda ihramdan çıkmış olurum" derse, sırf hastalanmakla ihramdan çıkmış olur. Ama, "Hastalanırsam ihramdan çıkarım" derse, bu bir şart cümlesi olduğundan bundaki ihramdan çıkış şartı hedye bağlı olursa; hedy keserek, sonra da tıraş olarak her ikisiyle birlikte ihramdan çıkmaya niyet eder. Fakat hedyi şart koşmaz ve hedy kesmeyi başlangıçta reddederse, sadece tıraş olup ihramdan çıkar.
Yolu kaybetmek ve yol harçlığının tükenmesi de ihramdan çıkmayı mubah kılan mazeretlerdendir. Mahsur kalan kişi, mahsur kaldığı yerde -Harem dışındaki bir yerde olsa bile- kurbanını keser veya kesilmesi için Harem'e gönderir. Ama gönderdikten sonra, kesildiğini öğrenmeden ihramdan çıkması caiz olmaz.Kurbanını gönderirken de Harem'den başka yere göndermesi caiz olmaz. Eğer Harem'de mahsur kalınırsa, ihsâr kurbanının orada kesilmesi mecburi olur. Yapılmakta olan hac veya umre nafile ise, kaza edilmesi gerekmez. Şayet farz ise, ihsârlı ve fevâtlı kişinin zimmetinde kalmakta devam eder. (Cezîrî, Mezâhib, 1/703.)
Arafat'ta vakfe yapmaktan menedilip Mekke'ye girmesine karışılmayan kişinin, Mekke'ye girip umre yaparak ihramdan çıkması vacip olur. Arafat'a gitmesine değil de Mekke'ye girmesine engel olunan kişinin Arafat'ta vakfe yapıp ihramdan çıkması gerekir. Her iki durumda da kaza gerekmez. Mutemet olan görüş budur.İhsârlının, ihramdan çıkmak için, kurban olma vasıflarını taşıyan bir hayvan kesmesi gerekir. Kurban kesme imkânı bulunmayan kişi, fıtır sadakası olarak verilebilen gıda maddelerinden bir davar değeri miktarınca oranın yoksullarına dağıtır. Bunu da yapma imkânına sahip olmazsa, her yarım sâ' gıda maddesi karşılığında bir gün oruç tutar. Bu işte, yani ihsârda kendisinin bir fiili ve kastı bulunmadığı için fidye vermesi gerekmez.
Hz. Peygamberin (s.a.v) hicrî 10. senede yapmış olduğu veda haccı, Câ-bir b. Abdullah'ın (r.a) şu rivayetinde detaylı bir şekilde anlatılmaktadır:"Resûlullah (s.a.v), hicretten sonra dokuz sene haccetmeden Medine'de ikamet etti. Onuncu senesinde hacca gideceğini halka ilân etti. Birçok insan Medine'ye gelip Resûlullah'a (s.a.v) uymak ve onun yaptığını yapmak istiyordu.Resûlullah (s.a.v) ile birlikte yola çıktık. Zülhuleyfe'ye gelince Esma bint Umeys, Ebû Bekir'in oğlu Muhammedi doğurdu. Bunun üzerine Esma (r.ah) ne yapacağını sorması için birini Resûlullah'a (s.a.v) gönderdi. Resûl-i Ekrem (s.a.v) kendisine, 'Yıkan ve bir bez sarıp kanın akmasını önle ve ihrama gir' diye buyurdu.
Hz. Peygamber (s.a.v) Zülhuleyfe'de ihrama girdi ve namaz kıldı. Sonra Kusvâ adlı devesine bindi. Devesi kendisini Beydâ adlı düzlüğe çıkarınca, gözümün alabildiğince baktım. Beraberinde, sağında, solunda, arkasında, yaya ve binekli olarak muazzam bir kalabalık vardı. Resûlullah (s.a.v) aramızda olduğu halde, ona Kur'an nazil oluyor ve mânasını bize bildiriyordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk. Bu arada yüksek sesle 'Lebbeyk Allahüm-me lebbeyk' söyleyerek telbiye getirmeye başladı. Biz de telbiye getirdik.
Yalnız hacca (ifrad haccına) niyet etmiştik. Hac günlerinde umre yapılabileceğini bilmiyorduk. Resûlullah (s.a.v) Kabe'ye girince Hacerülesved'i istilâm etti, sonra tavafa başladı. Tavafın ilk üç şavtında remel yaptı. Diğer dört şavtında normal seyirle yürüdü. Sonra makam-ı İbrahim'de iki rek'at tavaf namazı kıldı. Bu iki rek'atın ilkinde Fâtiha'dan sonra Kâfirûn, ikincisinde İhlâs sûresini okudu. Tekrar Hacerülesved'e gitti ve onu istilâm etti. Sonra da Safâ'ya gitmek üzere Harem'in kapısından çıktı. Safâ'ya yaklaşınca,
'Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın (dininin) nişanelerindendir'( Bakara 2/158.)âyetini okudu. Allah'ın başladığından başlarım' diyerek sa'ye Safâ'dan başlamak üzere Safa tepesine çıktı. Oradan Kabe'yi görünce ona yöneldi. Allah'ın birliğini ve büyüklüğünü dile getirerek şöyle buyurdu:Allah'tan başka ilâh yoktur. O tektir, ortağı da yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nundur. O, her şeye güç yetirendir. Allah'tan başka ilâh yoktur. O tektir. Vaadini yerine getirdi. Kuluna (Muhammed'e) yardım etti. Düşman grupları tek başına yenilgiye uğrattı.'
Sonra dua etti ve söylediklerini üç defa tekrarladı.
Daha sonra Safâ'dan Merve'ye gitti. Safâ'da yaptığını Merve tepesinde de aynen yaptı. Böylece sa'ye devam edip Merve'de bitirdi. Bu arada insanların çoğu ihramdan çıkıp saçlarını kestirdiler (temettü' haccı yaptılar). Yalnız Resû-lullah (s.a.v) ile bir kısım sahâbî ihramdan çıkmadılar (ifrad haccı yaptılar).
(Zilhicce ayının sekizinci günü olan) terviye gününde Mina'ya yöneldiler ve yüksek sesle telbiye getirmeye devam ettiler.Resûlullah (s.a.v) devesinin üzerinde Mina'ya gelip orada öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kılıp gecelediler. Güneş doğuncaya kadar kısa bir süre durup (Arafat yakınında bir yer olan) Nemire'de kendisi için bir çadır kurulmasını emretti. Gelip burada mola verdi. Öğle vakti olunca Kusvâ adlı devesinin getirilmesini emretti. Hazırlanıp getirilen devesine bindi. Ürene vadisinin ortasına geldi. Zilhiccenin dokuzuncu (arefe) gününde oradaki insanlara hutbe verdi ve şöyle buyurdu:
'Şüphesiz bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu ayınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız ve mallarınız da öylece mukaddestir.Bilesiniz ki câhiliyeden kalma bütün çirkin âdetler ayağımın altındadır. Câhiliye devrinden kalan kan davaları artık hükümsüzdür. Hükümsüz kıldığım ilk kan davası, bizim kanlarımızdan Abdülmuttalib'ln torunu Rebîa b. Hâris'in kan davasıdır. Rebîa, oğluna sütanne bulmak için gittiği Benî Sa'd kabilesinde Hüzeyl tarafından öldürülmüştü.Câhiliyeden kalma faizler hükümsüzdür. Hükümsüz kıldığım ilk faiz, bizim faizlerimizden Abdülmuttalib'in oğlu amcam Abbas'ın faizidir. Çünkü faizlerin hepsi hükümsüzdür.
Kadınlarınız hakkında Allah'tan korkun. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız, aile namusu ve şerefinizi kimseye çiğnet-memeleridir. Bunu yaparlarsa zarar vermeden onları dövebilirsiniz. Onların da sizin üzerinizde, uygun ve makul bir şekilde nafakaları ve giyim hakkı vardır.
Size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldığınız müddetçe yanlış yola sapmazsınız. O da Allah'ın kitabıdır. Ahirette beni size soracaklar. Ne cevap vereceksiniz?' Hep bir ağızdan, 'Allah'ın dinini tebliğ ettiğinize, görevinizi hakkıyla yaptığınıza ve bize nasihatte bulunduğunuza şahitlik ederiz' dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) mübarek şehadet parmağını göğe doğru kaldırarak topluluk üzerinde çevirip indirdikten sonra üç defa; 'Şahit ol yâ rab!dedi.
Sonra ezan okunmasını ve ikamet getirilmesini emretti. Önce öğle namazını kıldırdı. Tekrar ikamet getirilmesini emretti. (Cem'-i takdîm yaparak) ikindi namazını da kıldırdı. Bu ikisi arasında başka bir namaz kılmadı.Daha sonra devesine binerek Arafat'ta vakfe yaptığı yere geldi. İnsan kalabalığını önüne aldı. Kendisi de kıbleye döndü ve güneş batıncaya kadar vakfeye devam etti. Güneş battıktan sonra Üsâme'yi terkisine alıp Arafat'tan Müzdelife'ye indi. Bu arada bindiği devenin yularını (süratli gitmemesi için) o kadar kısmıştı ki, devenin başı önüne değiyordu. Sağ eliyle işaret ederek, 'Ey insanlar! Yavaş olun, vakar ve sükûnetinizi koruyun' diyordu.Müzdelife'ye vardığında, burada bir ezan ve iki ikamet ile akşam ve yatsı namazlarını (cem'-i te'hîr yaparak) kıldırdı. Yine bu ikisi arasında başka namaz kılmadı. Sonra uzanıp fecre kadar uyudu. Fecrin doğduğunu görünce bir ezan ve ikametle sabah namazını kıldırdı.Sonra devesine binip Meş'âr-i Harâm'a geldi. Burada kıbleye yönelip dua etti. Allah'ı birleyerek tekbir ve tehlil getirdi. Ortalık tam aydınlanıncaya kadar orada durdu. Güneşin doğuşuna az bir zaman kala oradan ayrıldı.
Muhassir vadisinin ortasına gelince yürüyüşünü hızlandırdı. Sonra Akabe cemresine çıkan orta yolu tuttu. Bu cemreye gelince, vadinin ortasında topladığı bakla tanesi iriliğindeki yedi taşı attı. Her taşı atarken tekbir getirdi.Sonra kurban kesme yerine geldi. Orada kendi eliyle tam altmış üç deve kesti (Beraberinde 100 deve getirmişti). Kalanları kesme işini Hz. Ali'ye bıraktı. Kurbanlarına onu da ortak yaptı. Sonra her kurbandan birer parçacık (et) alınmasını emretti. Alıp bir kapta pişirdiler. Etinden yiyip suyundan içtiler.Bundan sonra Resûlullah (s.a.v) devesine binip Kabe'ye gitti. Ziyaret tavafını yaptı. Öğle namazını Mekke'de kıldı. Zemzem Kuyusu etrafında sikaye (su içirme) görevini yapan Abdülmuttalib'in oğullarının yanına geldi ve,'Suyu çekiniz ey Abdülmuttaliboğulları! İnsanların size baskın çıkıp sikaye görevinizi elinizden almalarından korkmasaydım sizinle birlikte ben de su çekerdim' b u y u rd u.Kendisine bir kova su sundular ve bundan içti. Müslim, Hac, 19
MEDİNE'DE MESCİD-İ NEBEVÎ'Yİ ZİYARET ETMEK
Sevgili Peygamberimiz Medine'ye hicret ettikten sonra bu mescidi 70 x 60 zira ebadında inşa etmişti. (Bir zira yaklaşık 33 cm.dir.)
Vefatından sonra Hz. Ömer, ondan sonra Hz. Osman, daha sonraları Emevî halifelerinden Abdülmelik b. Mervân, Abdülmelik'in oğlu Velîd bu mescidi genişletmişlerdir. Günümüzde ise bu muazzam mescid, eski Medine'nin tamamına yakın bir alanı kapsayacak kadar genişletilmiştir. Burada kılınan bir namaz, başka yerde kılınan 1000 namaz kadar sevap getirir. Bu hususta Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Bu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mes-cidlerde kılınan 1000 namazdan daha faziletlidir.'' (Müslim, Hac, 94.)
İmam Nevevî'ye göre bu fazilet, Hz. Peygamber zamanında yapılan ölçüler içindeki mescidde kılınan namazlara mahsustur. Daha sonra yapılan genişletme çalışmaları sonucunda mescide katılan kısımlarda kılınan namazlar için bu fazilet söz konusu değildir; çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v) ilgili hadiste, "Bu mescidimde kılınan..."baydım kullanmıştır.İmam Nevevî dışındaki âlimlerse, genişletme çalışmaları sonucunda Mescid-i Nebevî'ye katılan kısımlarda kılınan namazlar için de bu fazilet derecesinin geçerli olacağını söylemişlerdir. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 3/2397.)
Bu konuda Abdullah b. Ömer (r.a) şöyle demiştir: "(Babam) Ömer b. Hat-tâb (r.a) mescide ilâveler yaptı ve dedi ki: Cebane Mezarlığı'na kadar olan yerleri de buraya katsak, (katılan kısımların hepsi) Resûlullah'ın (s.a.v) mescidi olur." (Zerkeşî, İlâmü's-Sâcid, s. 246.)
Mescid-i Nebevî'de kılınan namazın faziletini beyan eden başka bir hadiste de şöyle buyrulmuştur: "Benim mescidimde bir namaz geçirmeden kırk vakit namaz kılan kimse için cehennem ateşinden berat ve kıyamet gününde (sıkıntılardan, azaptan) kurtuluş yazılır." (Ahmed, el-Müsned, 12/123.)
Medine'yi ziyaret edenlerin, bütün namazlarını Mescid-i Nebevî'de kılmaya gayret etmeleri, bu hususta asla gevşeklik göstermemeleri gerekir. Özellikle de bu mescidin Ravza-i Mutahhara kısmında namaz kılma çabası içinde olmaları uygun olur.Sevgili Peygamberimiz'in (s.a.v) kabrini ziyaret etmeye gelince; bütün sa-hâbîler ve onlardan sonra gelen tabiîler, bunun sünnet olduğu ve büyük sevaba vesile olacağı hususunda görüş birliği içindedirler. Ayrıca genel olarak kabirleri ziyaret etmenin müstehap oluşu, Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret etmenin sünnet olduğuna ilişkin ilâve bir delildir. Bu hususta sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Ashabım! Sizi evvelce ben, kabirleri ziyaretten nehyetmiştim. Artık şimdi ziyaret ediniz." (Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 4/197.)
Sevgili Peygamberimiz'in kabrini ziyaret eden kimselerin, onun şefaatine nail olacakları bildirilmiştir:
"Kim sevap kazanmak niyetiyle beni Medine'de ziyaret ederse, o benim komşum olur. Kıyamet gününde onun şefaatçisi olurum." (Şeyh Mansur Ali Nasıf, et-Tâc, 2/190.)
"Kabrimi ziyaret eden kimse şefaatimi hak eder."( Şeyh Mansur Ali Nasıf, et-Tâc, 2/190.)
Hz. Peygamber'in mescidini ve kabrini ziyaretin âdabı
Hac ve umre ibadetlerini ifa eden bir kimse, Hz. Peygamber'in (s.a.v) mescidini ve kabrini ziyaret etmek üzere Medine-i Münevvere'ye gittiğinde şu âdaba riayet etmelidir:
1. Medine-i Münevvere'ye yöneldiği zaman Hz. Peygamber'in mescidini ve kabrini ziyarete azmedip niyetlenmelidir. Böyle bir niyette bulunmak müs-tehaptır. Bu niyeti yapmakla kişi, hem mescidi hem de kabri ziyaret sevabını elde eder.
Medine yolundayken çokça salâvat-ı şerife getirilmelidir.
2. Mümkün olursa Medine'ye girmezden önce yıkanmalıdır. Bu mümkün olmazsa, Mescid-i Nebevî'ye girmeden yıkanıp temiz elbiseler giyinmek uygun olur.
3. Mescid-i Nebevî'ye girerken önce sağ ayağı içeri atmalı ve doğruca Ravza-i Mutahhara'ya, yani Resûlullah'ın (s.a.v) kabri ile minberi arasındaki yere yönelmeli ve imkân bulunursa başkalarına eziyet vermeden orada iki rek'at tahiyyetü'l-mescid namazı kılmalı, orası çok kalabalık olursa mescidin başka bir yerinde kılmalıdır.
4. İki rek'at namaz kıldıktan sonra kabr-i şerifin karşısına geçip yaklaşık 2 m. kadar uzaklıkta durarak kalbi dünyevî meşgalelerden arındırmalı, nerede ve kimin huzurunda bulunduğunun bilincinde olarak vakarlı bir eda ve engin bir sesle şöyle demelidir:
"Ey Allah'ın peygamberi! Sana selâm olsun. Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerine olsun.Şahitlik ederim ki, sen Allah'ın resulüsün, risâlet görevini yerine getirdin, emaneti yerine teslim ettin, ümmete nasihatte bulundun. Allah, övülmüş ve övgüye lâyık bir halde ruhunu teslim alıncaya kadar O'nun emrini yerine getirme gayreti içinde oldun.Büyüğümüze ve küçüğümüze yapmış olduğun iyiliklerden ötürü Allah sana mükâfatların en hayırlısını versin.Allah sana rahmetin en üstün ve en arındırıcı olanıyla, selâmın da en bereketlisi ve en mükemmeliyle tecellide bulunsun.Allahım! Kıyamet gününde Peygamberimiz'i diğer peygamberler içinde kendine en yakın bir konumda bulundur. Kevser suyunu onun bardağıyla içmeyi ve şefaatine ermeyi, kıyamet gününde ona yoldaş olmayı bize nasip eyle.
Allahım! Bu ziyaretimiz, Peygamber Efendimiz'in kabrine son gelişimiz olmasın. Ey heybet ve ikram sahibi Allahım! Burayı tekrar ziyaret etmeyi bize nasip eyle."
Bu duayı okuduktan sonra kendisiyle birlikte Resûlullah'a selâm göndermiş olanların selâmlarını tebliğ eder.
Daha sonra biraz ilerleyip Hz. Ebû Bekir'in mezarının hizasına gelir ve şöyle der:
"Selâm sana ey Resûlullah'ın halifesi! Selâm sana ey Resûlullah'ın mağara arkadaşı! Selâm sana ey Resûlullah'ın seferlerdeki yoldaşı! Selâm sana ey Resûlullah'ın güvenilir sırdaşı! Peygamberin ümmetine yaptığın iyiliklerden ötürü Allah sana mükâfatların en üstününü versin.Resûlullah'ın ardından kendisine en güzel bir şekilde halifelik yaptın. Onun yolunu ve yöntemini en hayırlı yol olarak benimseyip uydun. Mürtedler-le ve bid'atçılarla savaştın. İslâm dininin işlerini yoluna koydun. Kopmuş bağları birleştirdin. Her zaman hakkı ayakta tuttun. Ölünceye kadar haklılara yardımcı oldun. Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.Allahım! Bizi bu dünyadan onun sevgisi içimizde olarak göçür. Onu ziyaret için harcadığımız emeğimizi boşa çıkarma. Ey kerem sahibi, rahmetinle..."
Bu duayı okuduktan sonra biraz daha ilerleyip Hz. Ömer'in mezarının hizasına gelip şöyle der:
"Selâm sana ey müminlerin emîri! Selâm sana ey İslâm'ı açığa vuran! Selâm sana ey putları kıran! Bize yaptığın iyiliklerden dolayı Allah sana mükâfatların en faziletlisini versin. Seni halife seçenden Allah razı olsun.Sağken de ölüyken de İslâm'a ve müslümanlara yardım ettin. Yetimleri korudun. Kopmuş bağları yeniden birleştirdin. İslâmiyet seninle güç kazandı. Müslümanlar için beğenilen, doğru yolda giden ve başkalarını doğru yola götüren bir lider oldun. Onların düzensizliklerine düzen verdin, yoksullarını zen-ginleştirdin, kırıklarını ve gediklerini onardın. Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri üzerine olsun."Bundan sonra azıcık gerileyip Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer'in mezarlarına yönelik olarak şöyle der:
"Selâm size ey Resûlullah'ın yanında yatanlar! Onun arkadaşları, vezirleri, danışmanları ve dini ayakta tutmak için yardımcıları! Ondan sonra da müslümanların idaresini yürütenler! Allah size mükafatların en güzelini versin."Bundan sonra kendi şahsı, anne babası, kendisinden dua isteyenler ve bütün müslümanlar için dua eder. Daha sonra Resûlullah'ın (s.a.v) mübarek kabrinin hizasına gelip şu duayı okur:
"Allahım! Sen buyurdun -ki senin sözün gerçektir-: 'Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına Allah'tan mağfiret dileseler, Peygamber de onlar için mağfiret dileseydi elbette ki Allah'ı tövbeleri fazlasıyla kabul edici, çok esirgeyici bulacaklardı.' İşte biz de senin buyruğunu işiterek, emrine itaat ederek, Peygamber'inden şefaat dileyerek sana geldik.Rabbimiz! Bizi ve iman ile bizden evvel geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla. İman etmiş olanlar için kalplerimizde bir kin bırakma. Rabbimiz, muhakkak ki Sen çok şefkatli ve merhametlisin.Rabbimiz, bize dünyada da iyilik, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem ateşinin azabından koru. İzzet sahibi rabbin, onların (yakışıksız) nitelemelerinden münezzehtir. Bütün peygamberlere selâm olsun. Âlemlerin rabbi Allah'a hamdolsun."
Hz. Peygamberin kabri etrafında dönmek caiz değildir. Konunun nezaketini bilmeyen bazı kimselerin yaptıkları gibi sırtı veya göğsü kabr-i şerifin duvarına yaslamak, ona el sürüp öpmek mekruhtur.
Sevgili Peygamberimizin (s.a.v) kabr-i şerifini ziyaretten sonra Bakî' Me-zarlığı'nı ziyaret etmek müstehaptır. Orada Hz. Osman'ın, Hz. Abbas'ın, Peygamber Efendimiz'in oğlu İbrahim'in, Hz. Hasan'ın, Zeynelâbidîn ve onun oğlu Muhammed Bâkır'ın, onun oğlu Ca'fer-i Sâdık'ın, Peygamber Efendimiz'in eşlerinin, birçok sahâbî ve tabiînin, İmam Mâlik ile İmam Nâfi'in mezarları ziyaret edilmelidir.Perşembe günü Uhud şehidlerinin, özellikle şehidlerin efendisi Hz. Ham-za'nın mezarlarının ziyaret edilmesi müstehaptır. Ziyaret esnasında oradaki şehidlere şöyle hitap edilmesi uygun olur:
"Sabrettiğiniz için size selâm olsun. Âhiret saadeti ne güzeldir! Ey müminler kavminin yurdu, size selâm olsun! İnşallah biz de size kavuşacağız."Bundan sonra da Âyetü'l-kürsî ve İhlâs sûresinin okunması uygun olur.Kubâ Mescidi'ne cumartesi günü gitmek müstehaptır. Orada ziyaret esnasında şu duanın okunması uygun olur:
"Ey medet dileyenlere medet kılan, ey yardım dileyenlere yardım eden, ey sıkıntıya düşenlerin sıkıntısını gideren, ey darda kalanların duasına icabet eden! Muhammed'e ve âline rahmet eyle. Bu makamda resulünün hüzün ve sıkıntısını giderdiğin gibi benim de hüzün ve sıkıntımı gider.
Ey şefkati sonsuz olan ve bol nimet veren! İyiliği çok, ihsanı sürekli olan! Ey merhamet edicilerin en merhametlisi!"Medine'den ayrılıp memlekete dönme vakti geldiğinde iki rek'at namaz kılıp Mescid-i Nebevî ile, kabr-i şerifi ziyaret edip Resûlullah (s.a.v) ile vedalaşmak ve dua etmek müstehaptır.
Yüce Allah duaları kabul buyurandır.
1. Bir müslüman hacca gitmeye karar verince, yola çıkmadan önce üzerindeki vecibeleri eda etmekle işe başlamalı, varsa vadesi gelmiş borçlarını ödemeli, yanına bırakılmış emanetleri sahiplerine teslim etmeli, üzerinde hakkı bulunan kimselerle görüşüp helâlleşmen, gönüllerini almalı, hac menâsiki-ne ilişkin bilgiler edinmelidir.
2. Hac yolculuğuna başlarken ihrama evde girmek caiz olduğu gibi, erteleyip mîkat mahallinde girmek de caizdir. Evinde veya mîkat mahallinde ihrama girmek isteyen kişi önce gusül abdesti almalı, sonra ihram olarak hazırlanan beyaz renkli havlulara bürünmelidir. Bu havlular giysi olarak dikilmeyen, belden aşağıya sarılan izâr ve bedenin üst kısmına sarılan ridâdan ibarettir.Bunlara büründükten sonra ihram niyetiyle iki rek'at namaz kılmalı ve kıbleye yönelerek ihrama girmeye niyet etmelidir. Bunları yaptığı zaman ihrama girmiş olur ve artık daha önce anlatılmış olan ihram yasakları işlemeye başlar. Bu yasaklardan birinin ihlâl edilmesi durumunda, detayları daha önce verilmiş olan fidye verilmesi gerekir. Ancak cinsel ilişkide bulunması durumunda hem haccı fâsid olur, hem de fidye vermesi gerekir.Uçakla gidecekse, her ihtimale karşı uçağa binmeden ihrama girmelidir. Çünkü uçağın içindeyken farkında olmadan mîkat mahallinin üzerinden ih-ramsız olarak geçme tehlikesi söz konusudur. Bilindiği gibi mîkat mahallinin ihramsız olarak geçilmesi ceza gerektirir. İhrama girerken,
"Allahım! Senin rızân için tüyüm, tenim, etim ve kanımla ihrama girdim" duasını okumak ve telbiye getirmek sünnettir. Özellikte her inişte ve çıkışta, yol arkadaşlarıyla karşılaşıldığında bol bol telbiye getirilmelidir.Buraya kadar anlatılanlar hem kadınlar hem de erkekler için geçerlidir. Yalnız kadınlar ihrama niyet ederken üzerlerindeki elbiselerini çıkarmaz ve telbiye getirirken seslerini yükseltmezler. Yüz ve ellerini açık bırakır, eldiven takmazlar.
Hanefî mezhebine göre ihramlı kadının eldiven takmasında sakınca yoktur.
Ellerine kına yakmaları ise sünnettir.
3. İhramlı kişi Mekke'ye yaklaştığı zaman mümkünse yıkanmalı, Zituva Kuyusu'nun suyu ile yıkanması ise daha faziletlidir. Mekke'ye girer girmez eşyalarını kalacağı yere bırakıp Harem-i şerife yönelmeli ve (umreye niyetli değilse) kudüm tavafını yapmalıdır. Umreye niyetli ise, umre tavafını yapmalıdır.
Bu arada Kâbe-i Muazzama'yı görür görmez ellerini kaldırıp tekbir getirmeli ve bu makamda okunması gereken duayı okumalıdır.Sevgili Peygamberimiz Mescid-i Harâm'a Babüsselâm'dan girdiği için, içeriye bu kapıdan girilmesi müstehaptır.Bundan sonra Kâbe-i Muazzama'ya doğru ilerleyerek tavafa Hacerüles-ved'den başlamalı ve mümkünse Hacerülesved'e elleriyle dokunup öpmelidir. Öptükten sonra biraz geriye çekilip Kabe'yi soluna alarak tavafa başlar.Hacerülesved'in hizasına her gelişinde tavafın bir şavtını tamamlamış olur. Bu şekilde yedi şavt yaparak tavafı tamamlar. Tavafın başlangıcında ve her şavtında Hacerülesved'e dokunup öpmesi, izdihamdan dolayı mümkün olmazsa onu uzaktan selamlamayla yetinmesi gerekir.
Tavafta avret yerlerini örtmek, abdestli olmak ve pislikten arınmış olmak şarttır. Şu halde tavaf esnasında abdesti bozulursa, abdest alır ve kaldığı yerden tavafa devam eder.Tavafa başlarken tavafla ilgili duaların okunması sünnettir. Ayrıca kişi dilediği duaları da okuyabilir. Kendisiyle Kabe arasında 2-3 m. kalacak şekilde tavafı Kabe'ye yakın bir mesafeden yapmak sünnettir. Ancak yakın mesafeden tavaf etmek, kalabalıktan dolayı kişiye eziyet veriyorsa, uzaktan tavaf etmek daha faziletli olur. İzdiham halinde kadınların Kabe'yi uzak mesafeden tavaf etmeleri sünnete uygun olur.Tavaf ederken mümkünse Rüknülyemânî'yi de istilâm etmek (sağ elle dokunmak) sünnettir. Buna imkân yoksa uzaktan selâmlamakla yetinilmelidir. Ancak bu taşın Hacerülesved gibi öpülmesi sünnet değildir. Bilindiği Kabe'nin dört köşesi vardır. Bu köşelerden doğudakine Rüknülhacerülesved, güneydekine Rüknülyemânî, batıdakine Rüknülgarbî, kuzeydekine ise Rüknülırâkî denir.Tavaf eden kişinin tavaftan sonra iki rek'at tavaf namazı kılması sünnettir.
Hanefî mezhebine göre bu namazın kılınması vaciptir.
Mümkünse bu namaz, makam-ı İbrahim'in arkasında kılınmalı; birinci rek'atında Fâtiha'dan sonra Kâfirûn, ikinci rek'atında ise yine Fâtiha'dan sonra İhlâs sûresi okunmalıdır. Namazdan sonra mümkün olursa yine Hacerüles-ved'e gider, ona dokunup öper veya uzaktan selâmlar.
4. Bundan sonra Safa kapısına yönelir ve sa'ye başlamak üzere Safa tepesine gider. Burada sa'y ile ilgili duaları okur. Bu duaları iki veya üç kez tekrarlaması sünnettir.
Duayı okuduktan sonra Safa tepesinden yavaş yavaş aşağıya doğru inip yürümeye başlar. İki yeşil direk arasında kısa adımlarla koşar. Merve tepesine varınca bir şavt, Merve'den Safa tepesine dönüş de ayrı bir şavt sayılır. Sa'y yedi şavttan ibaret olup Safâ'da başlar, Merve'de biter.Hervele (iki yeşil direk arasında kısa adımlarla koşmak) erkekler için sünnettir. Kadınlar hervele yapmazlar. Şunu da hatırlatalım ki, sa'ye Safâ'dan başlayıp Merve'de tamamlamak vaciptir. Sa'y, ancak kudüm veya ziyaret tavafından sonra yapılır. Umrede ise umre tavafından sonra yapılır.
5. Sa'yi yaptıktan sonra eğer umre ihramındaysa saçını tıraş eder veya kısaltır. Böylece umresini tamamlamış olur ve ihramdan çıkar.Şayet hac ihramındaysa, sa'yden sonra tıraş olmaz ve ihramdan da çıkmaz. Zilhicce ayının sekizinci (terviye) gününde Mina'ya gider. Fakat izdihamdan doğacak sıkıntı sebebiyle zamanımızda bu sünnet uygulanmamakta ve doğrudan Arafat'a gidilmektedir.Zilhiccenin dokuzuncu gününde Arafat'ta öğle vaktinde öğle namazıyla ikindi namazı cem' edilerek birlikte kılınır ve ardından vakfe yapılır. Bu arada dualar okunup tekbir ve tehlil getirilir, bolca tövbe ve istiğfarda bulunulur. Yüce Allah anılır. Güneş batıncaya kadar Arafat'ta beklenir.
6. Güneşin batışından sonra hacı, Arafat'tan Müzdelife'ye yönelir. Müzde-life'ye vardığında orada akşam ve yatsı namazlarını yatsı vaktinde cem' ederek kılar. Burada gece yarısını geçinceye kadar beklemek vaciptir. Daha önce buradan ayrılması halinde ceza olarak bir kurban (dem) kesmesi gerekir.
Hanefî mezhebine göre Müzdelife'de fecr-i sâdık doğuncaya kadar beklemek vaciptir.
Akabe cemresine atılacak taşların Müzdelife'de toplanması sünnettir. Hacı, burada sabah namazını kıldıktan sonra yola çıkar. Meş'ar-i Harâm'a varıp orada vakfe yapar ve dua eder. Burada kıbleye dönüp ortalık aydınlanın-caya kadar bol bol dua okumak ve Allah'ı zikretmek sünnettir. Güneş doğduktan sonra hacı, Mina'ya gitmek üzere tekrar yola koyulur.
7. Mina'ya vardığında Akabe cemresine taş atar. Bilindiği gibi cemrelere taş atmak vaciptir.
Taş atarken kişinin Mina'yı sağına, Mekke'yi de soluna alarak cemreye karşı durması sünnettir. Taş atmaya başlarken telbiyeye son vermek gerekir. Her bir taşı atarken tekbir getirmek, taşı sağ elle atmak, atarken atanın koltuk altı görünecek kadar kolunu kaldırması sünnettir. Kadınlar taş atarken kollarını kaldırmazlar.Her taşın cemre olarak belirlenen yere (havuzun içine) atılması gerekir. Hacı, Akabe cemresini taşladıktan sonra hedy kurbanı varsa keser. Bilindiği gibi hedy, Harem'e ve Mekke'ye hediye olarak Allah rızâsı için kesilen kurbandır.
8. Bundan sonra hacı saçını tamamen tıraş eder veya kısaltır. Erkeğin saçını tamamen tıraş etmesi, kadının ise kısaltması efdaldir. Saçı tıraş etmek ya da kısaltmak, haccın rükünlerindendir.Hacı Akabe cemresini taşlayıp tıraş olduktan sonra ilk tahallülü, yani ihramdan çıkmanın ilk aşamasını gerçekleştirmiş olur. Bundan sonra cinsel ilişki hariç, ihramla ilgili diğer yasaklar sona ermiş olur. Tıraş olduktan sonra Kabe'ye gidip farz olan ziyaret tavafını yapar. Bu tavaf, haccın rüknüdür. Hac ancak bu tavafın yapılmasıyla tamamlanmış olur.
9. Daha önce haccın sa'yini yapmamışsa, ziyaret tavafından sonra sa'yi de yapar. Taşlamayı, tıraşı ve ziyaret tavafını yaptıktan sonra artık ihramın bütün yasakları sona erer. Bundan sonra hacı, gecelemek üzere Mina'ya gider ve geceyi orada geçirir. Mina'da gecelemek vaciptir. Bunun yapılmaması, ceza kurbanı kesmeyi gerektirir.
Hanefî mezhebine göre Mina'da gecelemek vacip değil, sünnettir. Terke-dilmesi ceza gerektirmez.
Ertesi gün, yani kurban bayramının ikinci günü, öğle vakti girdikten sonra taşlama vakti başlar. Hacı öğleden sonra ilk olarak küçük cemreye, sonra orta cemreye, son olarak da Akabe cemresine yedişer taş atar. Cemreleri taşlamada bu sıralamaya riayet etmek vaciptir.
Hanefî mezhebine göre ise sünnettir.
İkinci günün akşamında yine Mina'da kalır. Ertesi gün, yani bayramın üçüncü gününde öğle vakti girdikten sonra aynı sıraya uyarak her üç cemreye yedişer taş atar. Taşlamayı yaptıktan sonra acele edip henüz güneş batmadan Mina'dan ayrılıp Mekke'ye gidebilir ve böylece hac menâsikini tamamlamış olur. Artık bayramın dördüncü günü Mina'ya gidip cemrelere taş atması gerekmez.
10. Hacı Mekke'den ayrılmak istediği zaman veda tavafını yapar. Bu tavafın yapılması vaciptir. Yapılmaması, ceza kurbanı kesmeyi gerektirir. Yalnız özel hallerinde bulunan kadınlar, veda tavafı yapmakla yükümlü değildirler. Bunlar bu tavafı yapmadan da Mekke'den ayrılabilirler. Veda tavafı yapan hacının hemen yola koyulması gerekir. Mekke'de durursa bu tavafı yeniden yapması gerekir.
Hanefî mezhebine göre en son yapılan nafile bir tavaf da veda tavafı yerine geçer.
Veda tavafını yaptıktan sonra iki rek'at tavaf namazı kılınır. Bu namazın ardından Hacerülesved ile Kabe'nin kapısı arasında bulunan Mültezem'e gidip sağ elini kapıya, sol eli de Hacerülesved'e uzatarak göğsü ve karnı Kabe'nin duvarına yapıştırmış vaziyette dünya ve âhiret için hayır duada bulunmalıdır.
BENZER SORULAR
- HEDY
- Kurbanını kesmeden hacdan dönen ne yapmalı?
- Şafi mezhebine göre hac ile ilgili hükümler nelerdir?
- İhramdayken kokulu sabun kullanan kişi ne yapmalıdır?
- MUHSAR (HACCIN FARZLARINI YERİNE GETİREMEYEN KİMSE)
- MUHSAR
- Şafi mezhebine göre umre ile ilgili hükümler nelerdir?
- Hedy
- Hac hakkında sık sorulan sorular ve cevapları nelerdir?
- Kurban Özel Dosyası