O’nun Gecesi… Doğum Gecesi…
Doğumu güneşin doğuşuna denk gelir. Anne Amine ve doğuma yardımcı olan 3 ebe bunun sıradan bir doğum olmadığında hem fikir. Evin içinin adeta ışıdığını, yıldızların sanki dünyaya daha da yaklaştığını hissederler. İçlerini anlam veremedikleri bir sevinç ve mutluluk kaplar. Muhammed bebek babasını birkaç hafta önce yitirmiştir. Ebelerden biri heyecanla dede Abdülmuttalib’e koşar; müjde verir. Oğlunun yası ile yaralı Abdülmuttalib torun Muhammed’i bir örtü ile sarmalayıp soluğu Kâbe’de alır. Tavaf ederken dudaklarından bir şiir dökülür:
“Örtülere sarılı,
Şu tertemiz bebeği veren ALLAH’a hamd olsun.
Daha beşikteyken tüm akranlarını geride bıraktı.
Kâbe’nin Rabbine havale ediyorum onu.
Onu olgun ve sapasağlam görmek için
Tüm kötülerin
Ve gözleri
Fıldır fıldır oynayan hasetçilerin
Şerrinden korusun diye
Kâbe’nin Rabbi’ne emanet ediyorum.”
Sonra sıra isim koyma törenine gelir. Abdülmuttalib, “Muhammed olsun!” der. İnsanlar “Niçin?” diye sorar, o “Çünkü” der, “onun gibisi olmayacak ve ümit ediyorum ki o yerde ve gökte sevilecek ve övülecektir.” Dede Abdülmuttalib de bir şeyler hissetmiş midir? Kim bilir?
Genç anne Amine bebesini ancak bir hafta emzirebilir sonra sütü kurur. Bu durum muhtemelen eşini birkaç hafta önce kaybetmiş olmasının sonucudur. Ve bir haftalık Muhammed bebe sütanneye verilir. Adı Süveybe olan sütanne bir köledir. İlerde can düşmanlarından biri olacak amcası Ebu Leheb’in cariyesi. Hz. Muhammed bu iyiliği ömür boyu unutmaz. 60 sene boyunca emdiği sütün karşılığı olarak sütanne Süveybe’yi gözetip, kollar, hediyeler verir. Süveybe’nin vefatından sonra da oğlu Mesruh’a sahip çıkar.
Fakat biz burada Hz. Muhammed’in çocukluğuna kısa bir ara verip, biraz geri dönelim.
Ana babası kimdir Hz. Muhammed’in? Nasıl bir ailede, hangi şartlar içinde dünyaya gelmiştir?