Akabe'de İkinci Biat

Olay, geçen senenin bir benzeri olarak tekrarlanır. Yine bir gece yarısı ve yine gözlerden ırak, sessiz tepeciklerin arasında… Ama bu kez sayıları yaklaşık altı kat daha fazladır: Yetmiş iki erkek, iki kadın. Hz. Muhammed de yanında amcası Abbas olduğu halde gelir. Abbas gerçi daha Müslüman değildir ama akrabalık düşüncesi ve yeğeninin güvenliği endişesi, onu da oraya getirmiştir.

İlk sözü, Abbas alır: “Eğer siz onun peygamberliğini kabul ediyor ve kendisini her çeşit tehlikeden, her ne pahasına olursa olsun, koruyacağınıza söz veriyorsanız, yanınızda götürün. Yoksa bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da biz onu burada korumaya devam ederiz.” der. Medineliler adına Es’ad b. Zürare ile Bera b. Marur cevap verir: “Ey ALLAH’ın Elçisi!” derler, “Bizim kanlarımız senin kanınla, ellerimiz senin elinledir. Kendimizi, çocuklarımızı ve kadınlarımızı koruduğumuz her şeyden, seni de koruyacağız.”  Sözlerinin sonu: “Bizden kendin için dilediğin sözü al, Rabbin için de istediğin şartı koş!” olur.

Sonra Hz. Muhammed ayağa kalkar. Önce Kur’an okur. Ardından orada bulunanlara ALLAH’ı ve İslam’ı anlatır ve devam eder: “Yüce Rabbim için sizden istediğim, O’na hiçbir şey ortak koşmadan ibadet etmenizdir. Kendim için ise beni ve ashabımı barındırmanız, yardımcı olup, savunmanızdır.” Medineli Ebu’l-Heysem sözün bu noktasında, bir tereddüdünü gidermek ister: “Ey ALLAH’ın Elçisi, ALLAH seni galip getirdikten sonra bizi bırakıp tekrar Mekke’ye kendi kabilenin yanına döner misin?” Bu masum soruya Hz. Muhammed kararlılıkla cevap verir: “Hayır! Bundan sonra sizin kanınız benim de kanım, sizin mezarlığınız benim de mezarlığımdır.” Ve tarih de böyle yaşanır. Sekiz sene sonra Mekke Müslümanlar tarafından fethedilecek fakat o Medinelileriyle beraber, kendisine vatan bellediği, söz verdiği şehre geri dönecektir. Ve söz verdiği gibi orada vefat edecek, mezarlığı Medine olacaktır. Hala da orada, sonuna kadar sözünün arkasındadır.

Sıra biatlaşmaya gelmiştir. Herkes atacağı adımın ne denli ciddi olduğunun farkındadır ama içlerinden biri, Abbas b. Ubade yine de arkadaşlarını son bir kez uyarmak ister. Araya girer, bütün bakışlar ona yönelir: “Ey Medineliler!” der, “Siz ALLAH’ın Elçisine biat etmekle neye söz verdiğinizin farkında mısınız?” Medineliler şaşkın ve sakin cevap verir: “Evet, farkındayız!” Abbas, cevabı duymazdan gelir ve devam eder: “Sizler, kızıl ve kara bütün insanlarla savaşmak üzere biat ediyorsunuz. Eğer sizler karşılaşacağınız musibetlerle mallarınız azaldığı, en değerli olanlarınız öldürüldüğü zaman, bunlardan pişman olup ona yardım etmeyecek ve kendisini düşmanlarının eline bırakacaksanız, ALLAH’a yemin olsun ki, böyle bir şey dünyada da ahirette de sizin için en büyük yüz karası olur. Şimdiden vazgeçin.” Medineliler ise her şeyin farkında ve sözlerinin de ardındadır: “Mallarımız yok olsa, bütün büyüklerimiz doğransa bile…” derler. 

Sıra olurlar, biat etmek için. Söz verirler, ölüm pahasına da olsa dönmemek için. 

Biat henüz tamamlanmıştır ki, acı bir çığlık duyulur. Şeytanın sesidir bu. Avaz avaz bağırmaktadır: “Ey hacılar, ey Mekkeliler, yetişin! Müzemmen (sövülmüş= hakaret amaçlı Hz. Muhammed’e takılan isim) insanları kandırdı, sizinle savaşmak için sözleştiler. Uyanın!”  Uzun ve keskin bir çığlık halinde tekrar tekrar haykırır. Hz. Muhammed, ona cevap verir: “Ey ALLAH düşmanı! Senin de hakkından geleceğim!”  

Ve herkes sessizce konak yerlerine dağılır.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Okunma sayısı : 59
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun