Kafamda önemli yerlere gelme hayali veya bir iyilik yapma hayali oluyor. Ancak riyakarlık olur diye bundan vazgeçiyorum. Bu durumdan nasıl kurtulabilirim?
Değerli kardeşimiz,
Kişinin meşru ölçüler içerisinde kendini geliştirmesi ve hedef belirleyip onun için gayret göstermesi caizdir. İyi şeyler yapmak isteyen kişiye şeytan "riyakarlık ve gösteriş yapıyorsun" gibi vesveseler vererek, onu bu iyi işten vazgeçirmeye çalışır. İşte şeytanın bu tuzağına düşmemeye dikkat etmek gerekir.
Özgüven, insanın iradesini güçlü tutarak hadiselere karşı sağlam ve kararlı durmak yani ümitsizliğe düşmemektir. Başarılı olmanın neticesinde de bu başarıyı kendinden değil Allah'tan bilmelidir. Zaten hakiki özgüven de budur. Ancak başardığı işleri kendi nefsinden bilip gurura kapılırsa tehlikeli olur.
Manevi hastalıklar olan yeis, ucb, gurur ve suizandan uzak durmak gerekir.
Maddenin mânâyı boğmaya azmettiği bir zamanda, eğer "manevî zırhlar"dan mahrum olunursa, bedenlerin süsüne ve vücutların semizliğine zıt bir şekilde, ruhların buhranlar ve hastalıklar içinde kıvranmakta olması kaçınılmazdır.
Yeryüzü şu gün bedenini doyurmak için çırpınan, lâkin rûhî açlık sebebiyle binbir türlü "istikamet buhranları" yaşayan yığınla insanı barındırmakta. Mü'minler de zamanın bulaşıcı ve salgın illetlerinin tesiriyle bazı manevî hastalıklarla boğuşmakta ve hastalığının teşhisinden ve tedâvî usûllerinden
habersiz olduğu için çaresiz bir şekilde çırpınmaktadır. Oysa başta mu'cizeler menbaı Kur'ân ve Resûl-i Ekrem (asm)'ın sünnet-i seniyyesi olmak üzere, İslâm irfanının zengin kaynakları bu hastalıklara karşı kullanılacak ilaçları ihtivâ etmektedirler. Zâmanın sâkinlerinin en büyük hastalığı, esasında ilâcının câhili olmaktır. Şimdi, bilhassa günümüzde yaygın olan dört mühim manevî hastalığı tahlil edelim:
1.Yeis (Ümitsizlik)
Sâlih amellerde ve ibâdetlerde bir türlü istediği gibi başarılı olamayan ve bu vazifelerini yerine getiremeyen insan, karşılaşacağı kabir ve cehennem azabından korkar. Ümitsizliğe düşer. Tembellik, çevrenin olumsuz tesirleri gibi pek çok sebepten dolayı nefsine mağlup olup kulluk vazifelerini yerine getiremeyen, sefahet bataklığı içinde çırpınan insanların çoğu ümitsizliğe kapılır. Bu hastalık neticede insanı küfre ve inkâra kadar götürebilir.
İçinde bulunduğu hâlden çıkmakta iyice ümitsizleşen bir insan, şüphe ve vesveselere çabuk mağlup olur. Bu tür insanlar, dînî meselelerin zıddına veya imânî ve itikâdî meseleleri inkâr etmeye sevkeden en zayıf ve küçük iddialara, çok büyük ve kuvvetli deliller imiş gibi yapışmak ister. Bu hâl ilerlerse "isyan bayrağını" çeker ve İslâmiyet'in dairesinden çıkar. Şeytanın ordusuna katılır. Meselâ; namaz kılmakta zorlanan bir insanın nefsi, namazın farz olmamasını arzu eder. Şeytan kılığındaki insan ona namazın farz olmadığı vesvesesini verirse, nefsi hemen bu çürük iddiaya yapışmak ister ve şayet bu tuzağa düşerse imanını kaybeder. İşte "ümitsizlik" hastalığının vahim neticesi.
Şu âyet ümitsizlik hastalığına kapılan ve amellerde muvaffak olamayanların ilacı ve nûrudur:
"De ki: 'Ey nefisleri aleyhinde (günah işlemekle) ömürlerini israf eden kullarım! (Günahlara bulaştık diye) Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar.' Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına merhamet eden) ancak O'dur." (Zümer, 39/53)
2.Ucb (Amellere güvenmek)
İbadetlerde muvaffak olamayıp da ümitsizliğe düşen adam, azaptan korktuğu için kendisini kurtaracak dayanak noktaları aramaya başlar. Bakar ki; bazı iyilikleri ve hayırlı amelleri var, hemen onlara yapışır. Bu amellerinin kurtulması için yeterli olacağını zanneder, rahatlar. Hâlbuki bu hâl "ucb"dur, yani amele güvenmektir, insanı küfre ve dalâlete atar. Çünkü insanın yaptığı hayırlarda, ibadetlerde ve kendisinden kaynaklanan iyiliklerde hiçbir hakkı yoktur. Kendisinin mülkü değildir ki onlara güvenebilsin. Hayırları, salih amelleri isteyen "Allah'ın rahmeti", onları yaratan ve insana ihsan eden "Allah'ın kudreti"dir. İnsanın hayır ve hasenatta hissesi sadece kabul etmektir, dua etmektir, râzı olmaktır, talep etmektir. Hem insana hayır ve hasenat yapması için vücudu, sıhhati, kuvveti veren ve salih amellerde bulunması için hayatı veren Cenâb-ı Hak'tır. Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki;
"(Ey mü'minler! Amel ve ibadetlerinizi) İtidal üzere yapın, ifrattan kaçının. Zira sizden hiç kimseyi (ateşten) ameli kurtaracak değildir.' Sahabiler, 'Seni de mi amelin kurtarmaz, ey Allah'ın Resûlü!' dediler. Aleyhissalatu vesselâm, 'Beni de' buyurdular. 'Eğer Allah kendi katından bir rahmet ve fazl ile benim günahlarımı bağışlamazsa, beni de amelim kurtarmaz!' buyurdular."
İnsan amellerine güvenmekten ve hayır hasenatına, ibadetlerine sahiplik davasından vazgeçmelidir. Bilmelidir ki, kendisinden kendisine kusurdan başka bir şey gelmez. Kendisine ne hayır isabet etmişse, o Allah'tandır. Ne şer isabet etmişse, o da kendisinden ve nefsindendir. Vücud ve hayat, insana
verilen emanetlerdir. Her zaman insan "Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. Havl ve Kuvvet Allah'dan başkasında yoktur." demeli ve "ucb" hastalığından kurtulmalıdır.
3. Gurur
Gurur, insanın kendini tanımamasından kaynaklanır. Aczinden, fakrinden, noksanlıklarından haberdar olmayan bir insanın en büyük hatasıdır gurur. Gurur ile insan maddî manevî bütün olgunluklardan mahrum kalır. Kendisini beğenen mağrurun uzak durduğu tek şey vardır: Seccade. Alnını secdeye
koymayan mağrurun yüzü bile karanlıktır. Sîmasında secde izi olmayan gururlu insan her gün, her an nefsinin ayağını öpecek kadar zillet içerisindedir. Gururlu insanın başı secdeye gitse dahi rûhu dimdik ayaktadır. Mühim olan, rûha secde ettirmektir. Gururlu insanın tek dostu kendisidir. Talebesi
kendisi, hocası kendisidir. Gururlu insan putperestlerin en sefilidir. Eğer gururun yönlendirmesiyle başkalarının olgunluğuna tenezzül etmeyip kendi kemâlatını, bilgilerini kendine kâfî görürse o insan noksandır. Böyle insanlar hep başka insanların güzelliklerinden ve fikirlerinden, hem de daha
mühimi, geçmişte yaşamış mübarek zâtların yani "selef-i salihîn"in irşadlarından da mahrum kalırlar, bütün bütün çizgiden çıkarlar. Gururun tek meyvesi vardır: Mahrumiyet!
4. Sûizan
İnsan "hüsnüzan" (iyi zan) ile memur ve vazifelidir. İnsan herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Sûizan, insanın kendisinde bulunan kötü ahlâkı başkalarında da görmesine sebep olur. Sûizan, mü'minler arasında olması gereken emniyet bağlarını koparır, cemiyeti temelinden sarsar. Mü'min, başkalarının bilhassa Allah'ın sevgili kullarının bazı hareketlerinin hikmetlerini bilmiyorsa, sûizanla onları kabahatli
görmemelidir.
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki;
"Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekâbet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona (ihânet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez. Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her Müslümanın malı, kanı ve ırzı diğer Müslümana haramdır. Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır -eliyle göğsünü işaret etti-. Sakın ha! Birinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah'ın kulları, kardeş olun! Bir Müslümanın, kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz." (Buhari, Nikah 45)
Kur'ân'ın ahlâkıyla ahlâklanmak ve sünnet-i seniyyenin nûrânî dâiresine girmek, bizleri bütün manevî hastalıklardan uzak tutacaktır. Yukarıda dört çeşidini izah etmeye çalıştığımız manevî hastalıkların yegâne deva kaynakları olan Kur'ân ve sünnet-i seniyye düsturlarına cân u gönülden bağlanmazsak ebedî hayatımızı kaybedebiliriz. Cenâb-ı Hak bizleri her türlü manevî hastalıktan, iman zayıflığından muhafaza eylesin.
Bu hastalıklardan uzak olan bir özgüven insanı kemalata götürür. Aksi takdirde insan kendi nefsinin esiri olmaktan kurtulamaz.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Özgüven, nefsine güvenmek midir?
- Birisi bizi överken nasıl davranmalıyız?
- "Ben kulumun zannı üzereyim. Beni nasıl tanırsa öyle muâmele ederim." kudsi hadisini açıklar mısınız ve Allah'a hüsnüzan beslemek, havf ve reca ortasında bulunmak hakkında bilgi verir misiniz?..
- UCB
- Alevilik nasıl ortaya çıkmıştır? İnsanın hidayette (Ehl-i sünnet çizgisinde) kalmasına engel olan sebepler nelerdir?..
- Ahir ömrüme kadar takvalı olarak yaşamak istememe rağmen bunu başaramıyorum; ümitsizliğe kapıldım. Bundan nasıl kurtulabilirim?
- Suizan/kötü tahmin ve kanaatler, günah mıdır; dile getirilmeyip sadece kalpte kalırsa yine günah olur mu? Suizan gıybetten farklı mıdır? Suizandan korunmak için ne yapmalıyız?
- İnsanın egosu, benlik duygusu kuvvetli olursa; devamlı kendi zarar ve menfaatlerini düşünürse neler olur?
- Enaniyyet, gurur, tekebbür, iftihar kavramlarını, geniş manasıyla ve örneklerle açıklar mısınız?
- KANAAT