İslam'da öldürme yasaklandığı halde, Müslüman ülkelerinde iç savaşların olması neye işarettir?

Tarih: 07.07.2013 - 12:12 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İslam'da öldürmenin şiddetle yasaklandığı, kardeşliğin olması gerektiği söylenirken, şu anda çoğu Müslüman ülkelerinde iç savaş ve öldürmenin olması, kardeşlik hukukunun bitmesi neye işarettir?

- Bizler Batılı insanlara örnek olmamız gerekirken, tam tersi olduğumuzu düşünüyorum. İslam ülkelerinde bu durum neye işarettir?

- Müslümanın Müslümanla savaş haline girmesi, İslam hukukunun iyi kavranmamasına mı işarettir?

- Bizler bu gibi durumlarda yolumuzu nasıl çizmeliyiz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kanaatimize göre, birkaç asırdır Müslümanlar, iman ve amel cihetinde oldukça zayıfladılar. Dünya hayatını -bilerek ve isteyerek- ahirete tercih ettiler. Dünya hayatı ön plana çıkınca, maddi-manevi menfaat kavgası kaçınılmaz olur. İslam âlemi, bu yanlışının cezasını çekiyor.

Her kâfirin bütün sıfatlarının kâfir olması gerekmediği gibi, her müminin bütün sıfatlarının -her zaman- mümin olması da gerekmez. Bazen yalan, zulüm, tefrika gibi küfrün vasıfları müminlerde yer alırken, doğruluk, adalet, ittihat gibi güzel sıfatlar da kâfirlerde yer alabiliyor. Bunlar birer realite olarak vakidir. Tabii ki, kâfir taşıdığı bazı İslamî vasıflarıyla Müslüman olmadığı gibi, Müslüman da taşıdığı bazı kâfir sıfatlarla kâfir olmaz. Ancak bu sıfatların bir karşılığı olacaktır, dünyada bir ceza veya mükâfatı söz konusudur. Bu gün Müslümanları perişan hale sokan onların -iman vasıfları değil- kâfir vasıflarıdır.

Tecrübe ile sabit bir kural vardır: Güzel bir konuda anlaşmak varsa, ihtilafa götüren daha güzelden kaçınmak gerekir. Çünkü birleştirici bir güzel, ayrıştırıcı daha güzelden kat be kat güzel olur. Fransızların bir ata sözü var: “Daha iyisi iyinin düşmanıdır.” diye. En iyimser bir düşünceyle bugünkü perişan halimiz, birleştirici olabilen iyide, güzelde kanaat etmeyip, daha iyiyi, daha güzeli ön plana çıkarmaktan kaynaklanmaktadır.

Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi, İslam medeniyetinin ve Batı medeniyetin dinsiz ksımının unsurları şunlardır:

Batı medeniyeti beş menfi unsur üzerine kurulmuştur: Nokta-i istinadı "kuvvet" kabul eder. Hedefi "menfaat" bilir. Düstur-u hayatı "cidal" tanır. Cemaatlerin rabıtasını "unsuriyet ve menfî milliyet" bilir. Gayesi, hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin ve hacat-ı beşeriyeyi tezyid etmek için bazı "lehviyat"tır.

Halbuki: Kuvvetin şe'ni/işi tecavüzdür. Menfaatin şe'ni/işi, her arzuya kâfi gelmediğinden üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidalin şe'ni/işi, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe'ni / ırkçılığın işi, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan tecavüzdür. İşte şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehasiniyle beraber beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi surî saadet verip seksenini rahatsızlığa, sefalete atmıştır.

İslam / Kur’an medeniyeti ise, nokta-i istinadı, kuvvet yerine "hakk"ı kabul eder. Gayede, menfaat yerine "fazilet ve rıza-yı İlahî"yi kabul eder. Hayatta, düstur-u cidal yerine "düstur-u teavünü" esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine "rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî" kabul eder. Gayatı, "hevesat-ı nefsaniyenin / nefsin heva ve hevesinin nâmeşru tecavüzatına sed çekip ruhu maaliyata / yüksek ahlaka teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemalât-ı insaniyeye sevkedip insan etmektir."

Hakkın şe'ni ise, ittifaktır. Faziletin şe'ni, tesanüddür. Teavünün şe'ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe'ni uhuvvettir, incizabdır. Nefs-i emmareyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe'ni, saadet-i dâreyndir. İşte medeniyet-i hazıra, edyan-ı sâbıka-i semaviyeden, bahusus Kur'anın irşadatından aldığı mehasinle beraber, Kur'ana karşı böyle hakikat nazarında mağlub düşmüştür. (Sözler, s.408)

Demek ki Kur’an bize; ittifaka götüren hakkı; tesanud ve dayanışmayı sağlayan fazileti; paylaşmayı ve birleştirmeyi sağlayan teavün ve yardımlaşmayı; kardeşliği ve cazibeyi oluşturan İslam dininin hakikatlerini; Nefsani heva ve heves yerine, her iki dünyanın da mutluluğunu sağlayan ruhun ve ulvi duyguların hareket kabiliyetini temin eden bir rotayı takip etmeyi emretmektedir. Bu günkü İslam aleminin bu perişanlığı, ihtilafı, İslam medeniyetinin bu unsurlarını içselleştirememesinden kaynaklanıyor.

“Doğrusu Firavun, ülkesinde (Mısır’da) zorbalık yaptı, büyüklük tasladı. Halkını çeşitli fırkalara ayırdı. Onlardan bir topluluğu, (erkek evlatlarını kesmek, kız evlatlarını ise hayata atmak suretiyle) özellikle zayıflatmak istiyordu. O, bozguncunun teki idi.” (Kasas, 28/4)

mealindeki ayetin işaretinde anlaşılıyor ki, firavunlar / firavuncuklar zulüm ve istibdatla halka tahakkümlerini sürdürmek için onların ihtilaflarından, onları bölük-pörçük gruplar haline getirip güçlerinin dağılmasından istifade ediyorlar.

Bu oyuna gelmemek için, Kur’an’a yeniden biat etmek, onun benimsediği müspet medeniyet unsurlarını esas almak, dünyayı ahiretin bir tarlası şeklinde telakki etmek, Allah’ın rızasını esas almak, bu rızayı ararken de onun evrensel hikmetini göz ardı etmemek gerekir.

Şunu çok iyi biliyoruz ki, bu asır firavunların, deccalların bir koleksiyon asrıdır. İslam âlemi şu anda deccaliyet asrından çıkmaya ve Mehdiyet asrını idrak etmeye çabalamaktadır. Bu günkü sancılar, bu doğrumun sancılarıdır.

Bu asrın kavşağında gittikçe yol ikiye ayrılıyor. Hadiste de ifade edildiği üzere, imanın zerresinin bulunmadığı bir nifak obası ve nifakın zerresinin bulunmadığı bir iman obası... Ve bir parça basiret göstermek; ihtilafları değil, ittifak noktalarını bulup seslendirmek, Sünnisiyle-Şiasıyla; Vehhabisiyle-Rafizisiyle; Kürdüyle-Türkiyle, Arabıyla; Lazıyla-Çerkeziyle bir parça iman ve  İslam’ın temel esaslarını ön plana çıkarmak, feri meseleleri mevzu münakaşa etmemek, kardeşliği pekiştiren unsurları zihinlere nakşetmekle bu deccal badiresinden kurtulacağız, İnşaallahurrahman!..!

Zira, İslam mukadderatı için toplanan mübarek manevi meclisin Hz. Üstad Bediüzzaman’a verdiği şu müjde tahakkuk etmek üzeredir:

"Evet ümidvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır!" (Sünuhat-Tuluat-İşarat, 50)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun