Hz. Muhammed sempatik miydi?

Tarih: 12.12.2024 - 12:07 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ifade edelim ki, insan ilişkilerini de konu edinen Kuran, bazı ayetlerde empati ve sempati olgusuna vurgu yapmıştır. İnsanlara infakta / yardımda bulunurken empatik bir yaklaşım sergilemeyi tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber’in (asm) çevresindekilerle her zaman sempatiye dayalı bir ilişki içerisinde bulunduğunu açıklamıştır.

Kuran, ahlaki erdemlerin ortaya çıkarılmasında, olumlu tutum ve davranışların kazanılmasında empatiyi bir eğitim yöntemi olarak önermiştir.

Sempati Nedir?

Sempati (birlikte duygulanım), bir şeyi birlikte yaşama ve hissetme, başkasının duygularını paylaşma ve göz önüne alma demektir. Sempati, belli bir nedene dayanmadan ve iyice tanımadan bir insanın bir başkasına doğrudan doğruya eğilim duyması, ilgi göstermesi, yaşamış olduğu tecrübelere katılmasıdır.

Empatinin Sempatiden Farkı

Bazen empati ve sempatinin birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Bununla birlikte bunlar gerçekte birbirlerinden farklı şeylerdir. Bu iki kavramın birbiriyle karıştırılma nedeni, her ikisin de başkalarının duygularına gösterilen bir tepkiyi ifade etmesidir.

Bir kimseye sempati duymak, o kimsenin sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmaya çalışmak demektir. Sempati beslenen kişiyle birlikte acı çekilir ya da sevinç duyulur. Oysa empati kurulurken, esas olan karşıdaki kişinin duygu ve düşüncelerini anlamaktır. Empati duyguların anlaşıldığı, sempati ise duyguların paylaşıldığı bir yaklaşımı ifade eder.(1)

Hz. Peygamber'in Kişiliğinde Sempati

Kuran, Hz. Peygamber (asm) Efendimizin kişiliğinin önemli hatlarından birini tasvir ettiği,

“Ant olsun, içinizden size öyle bir elçi geldi ki, sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, müminlere şefkatli ve merhametlidir.”(2)

ayetinde, onun sempatik karakterini ön plana çıkarır.

Ayette vurgulanan hususlar, psikolojinin ve ahlâk felsefesinin sempati tarifleriyle büyük ölçüde örtüşür.

Bu ayette Peygamber (asm) Efendimizin temel özellikleri anlatılmakta, son derece olgun karakteri dile getirilmektedir.(3)

Müfessirlerin değerlendirmelerine göre Yüce Allah, Hz. Peygamber’i (asm) insanlara şöyle tanıtmaktadır: "Size, meleklerden değil, sizin gibi insan olan, Hz. İbrahim’in soyundan, Arap asıllı, Kureyş kabilesinden, kendi içinizden, benzeriniz bir peygamber" gelmiştir.(4) Sizin sıkıntıya uğramanız, kötü davranışlarda bulunarak sapıklığa düşmeniz, ilâhî öğretilerden yoksun ve uzak kalmanız, Allah’tan yüz çevirmeniz onun üzerine pek güç / ağır gelir. Maruz kaldığınız sıkıntılar eziyetler ona zor gelir. Sizin kötü durumunuzdan, felakete uğramanızdan dolayı büyük üzüntü duyar, hâlinize acır. Sizi hem dünya hem de ahiretle ilgili her türlü zorluktan esirger.

Günahınızdan, inkâra sapmanızdan, sonunuzun kötü olmasından ve bu yüzden ilahi azaba maruz kalmanızdan dolayı sizin hâlinize sizden daha fazla üzülür. Sizin başınıza gelen en ufak bir sıkıntı onun için büyük bir şeydir. Sizi zorlayan, hoşunuza gitmeyen durumlar aynı şekilde onu da etkiler.(5)

Müminler, Hz. Peygamber (asm) ile birlikte savaş gibi pek çok acı ve sıkıntıya maruz kalmışlardır. Ayrıca bu gibi durumlar da Hz. Peygamber’in müminler için acı ve sıkıntı duymasına yol açmıştır. Bu yüzden, ayette Hz. Peygamber döneminde yaşanan savaş ve açlığın yol açmış olduğu zorluklara vurgu yapılmış olabilir. İşte bu gibi durumlarda müminlerin sıkıntıya uğraması da Peygamber’e ağır gelir. Müminlerin uğradığı sıkıntılar, Peygamberin müminler için duyduğu sıkıntının yanında hafif kalır.(6)

Bütün bunlar, Hz. Peygamber (asm) ile müminler arasındaki mütecanislikten kaynaklanır.(7)

Peygamberimiz ile müminler arasındaki ilişki, bir bütünle onun bir parçası arasındaki ilişki gibidir. Müminleri etkileyen bir şey, onlarla aynı bütünün bir parçası olan Hz. Peygamber’i de etkilemektedir.

Peygamberimiz, samimi ve itaatkâr müminlere karşı şefkatlidir. Günahkâr olan müminler hakkında çok merhametlidir. En yakınlarından bile daha merhametlidir.

Ayette geçen refet kelimesi, yakınlık gösterilen kimsenin uğramış olduğu zarardan dolayı ortaya çıkan duygudur. Rahmet ise, esirgenen kişiye iyilikte bulunmayı gerektirir.(8)

Hz. Peygamber’in müminlere karşı duyduğu sempatide, onların yararları maddi ve manevi çıkarları, dünya ve ahiret hayatına ilişkin menfaatleri söz konusudur.

Hz. Peygamber (asm) Efendimiz, onlara sevgi ve şefkat beslemekte, bu duyguların etkisiyle onların her türlü iyiliğe ulaşmasını ve her türlü kötülükten kurtulmalarını bütün içtenliğiyle dilemektedir.

Hz. Peygamber’in (asm) bu tutumu, onun duyduğu sempatinin ahlaki açıdan değerli olduğunu göstermektedir. Hz. Peygamber bu tutumuyla, aynı zamanda başkalarının zararına olacak bir sempatinin karşısında olduğunu da ortaya koymaktadır. Sempatinin olumlu, yapıcı bir ahlaki değere sahip olması gerektiğine işaret etmektedir.

Hz. Peygamber (asm) bir müminin diğer müminlerle olan ilişkilerinde sempatiye dayalı bir kişilik özelliği geliştirdiğini şu şekilde ifade eder:

“Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerine şefkat göstermede bir vücut gibidirler. O vücudun herhangi bir organı rahatsızlandığı zaman, diğer organlar da uykusuzluk ve rahatsızlık gibi nedenlerle mustarip olur ve hastalanırlar.”(9)

Bu hadis, müminleri birbirlerine saygı, şefkat ve merhamet göstermeye, sevgiyle yaklaşmaya, destek olmaya, karşılıklı iyi davranmaya teşvik eder. Aralarındaki iman bağı, din kardeşliği onları böyle davranmaya yönlendirir. Onlar bu yönüyle tıpkı bir vücudun organları gibidirler. Vücudun bir organı rahatsız olduğunda, tamamı yani diğer bütün organlar da bundan acı duyar.(10)

Aynı şekilde aralarındaki derin inanç bağı ve yakınlık sebebiyle, bir mümin diğerinin acısını kendi acısıymış gibi hisseder. Bu durum onların aralarındaki ilişkinin sempati boyutunun bir göstergesidir.(11)

Kaynaklar:

1) Abdurrahman Kasapoğlu, Empati ve Sempati Olgusuna Vurgu Yapan Bazı Ayetler, Bilimname X, 2006/1, 33-61.
2) Tevbe, 9/128.
3) Muhammed et-Tâhir İbn Âşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Dâru Suhûn li’n-Neşr ve’t-Tenvîr, Tunus, 1990, VI. 72; Muhammed İbn Muhammed İbn el-Muhtâr eş-Şankîtî, Azvâu’l-Beyân fî Îzâhi’l-Kur’ân bi’l-Kur’ân, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1995, II. 149.
4) Ebû Hayyân Esîruddîn Ebû Abdullah Muhammed İbn Yusuf İbn Ali İbn Yusuf İbn Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî. Beyrut, 1990, V. 117; Alâuddîn Ali İbn Muhammed İbn İbrahim el-Hâzin, Lübâbu’t-Te’vîl fî Maâni’t-Tenzîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmî, Beyrut, 1995, III. 217; Ebû Muhammed el-Hüseyn İbn Mes’ûd el-Beğavî, Meâlimu’t-Tenzîl, Dâru’lKütübi’l-İlmî, Beyrut, 1995, III. 217; el-Beyzâvî, a.g.e., I. 426; Ebussuûd Muhammed İbn Muhammed el-İmâdî, İrşâdu’l-akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kur’âni’l-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1994.
5) er-Râzî, VI. 178; el-Kurtubî, VIII. 192; Ebû Hayyân, V. 117; İzzuddîn Abdülazîz İbn Abdisselâm ed-Dımeşkî, Tefsîru’l-Kur’ân, Dâru İbn Hazm, Beyrut, 1996, II. 59; Mehmed Vehbi, Hulâsât-ül-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’an, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1979, VI. 2152; Yazır, Hak Dini, IV. 2653.
6) Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları, İzmir, tsz., V. 2636
7) Zemahşerî, Keşşaf, II. 314; Ebussuûd, a.g.e., IV. 114.
8) Ebû Hayyân, a.g.e., V. 117; el-Hâzin, a.g.e., III. 217-218; el-Beğavî, a.g.e., III. 217-218; İbn Âşûr, a.g.e., VI. 73; Yazır, a.g.e., IV. 2653.
9) Buhârî, Edeb, 27.
10) İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, el-Matbaatü-’l-Hayriyye, Kahire, 1325 h., X. 338; el-Aynî, Umdetü’l-kari, XVIII. 144-145.
11) bk. Kasapoğlu, s. 33-61.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun