Namaz kılan birinin yanından bir kadın, bir siyah köpek veya bir maymun geçtiğinde namazı bozulurmuş. Gerçekten böyle bir hadis var mıdır?
Değerli kardeşimiz,
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Biriniz sütresiz olarak namaz kılarsa (önünden geçtiği takdirde) şunlar namazı bozar: Eşek, domuz, Yahudi, Mecûsi, kadın... Namazın bozulmaması için onun önünden, bunların bir taş atımlık uzaktan geçmesi kifâyet eder."
Bir diğer rivayette şöyle denmiştir:
"Namazı, (önden geçen) hayızlı kadın ve köpek bozar."
Açıklama:
Yukarıda namaz kılanın önünden bazı nesnelerin geçmesi halinde namazın bozulup bozulmayacağı meselesine temas edilmektedir. Bu hususta rivayet çoktur.
İmam Malik, Ebu Hanife, Şafii (ra) ve Cumhur: "Bu sayılanlardan veya başka şeylerden hiçbirinin geçmesiyle namaz bozulmaz." demişlerdir. Bunlar bozulacağını ifade eden hadisleri: "Buradaki bozulmadan murad "noksanlık"tır, zira bunlar önden geçmekle namaz kılanın kalbini meşgul eder" diye söylerler. Hakiki bozulmanın kastedilmediğini söylerler.
Taş atımlık tabirini, alimler üç ziralık mesafe olarak yorumlarlar. Yani namaz kılan kimsenin üç zira uzağından bu sayılanlar geçecek olsa namaza bir eksiklik getirmeyecektir. Bu miktar mesafe sütre yerine geçebilecektir.
Ebu Hureyre çokça hadis rivayet eden meşhur sahabilerdendir. Ebu Hureyre'nin hadisleri Ehli Sünnet alimlerince muteber sayılan Kütüb-i Sitte hadis kitaplarında çokça geçmektedir.
Ebu Hureyre çok hadis rivâyet eden meşhur sahâbî.
Adı, Abdurrahman b. Sahr; künyesi, Ebû Hureyre 'dir. Câhiliye döneminde ismi Abdüşşems idi. Hz. Peygamber onu, Abdurrahman (bazi rivâyetlere göre Abdullah, hattâ başka isimler de ileri sürülmektedir) diye adlandırdı (el-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Beyrut, t.y, III/507).
Ne sebeple Ebû Hureyre diye künye edindiğini kendisi söyle açıklamıştır: "Bir kedi bulmuştum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayi Ebû Hureyre (kedicik babası) künyesiyle çağrılır oldum (ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz, Haydarâbâd 1376/1956, I, 32). Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip Müslüman olmuştur (H. 7/M. 629) (ez-Zehebî, a.g.e., ayni yer).
O tarihten itibaren Hz. Peygamber'in vefâtına kadar ondan ayrılmayan bir sahabesi olmuş, kendisini onun hizmetine adamıştır. Hizmet süresi yaklaşık dört yılı buluyordu (ibn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, Beyrut 1966, VIII, 108,113).
Hz. Peygamber'in misafirperverliği ve cömertliği sayesinde yasayan Ebû Hureyre, Rasûlullah (s.a.s.)'in mescidinde sadece ibadet ve ilimle meşgul olan Ehl-i Suffe'nin en ileri gelen siması idi. Hz. Peygamber'i büyük bir muhabbetle sevmiş, onun sünnetine uygun olarak yasamış ve manevî yüce mertebelere erişmiştir (ibn Kesir, a.g.e., VIII, 108, 110).
İffet sahibiydi, eli açık ve cömertti. Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonraki fitne olaylarında köşesine çekildi. Halk onun bu halinden kendisine söz ettiklerinde Rasûlullah (s.a.s.)'in su hadisini rivâyet ediyordu:
"Fitneler çıkacak. O zamanda, oturanlar ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim dönüp bakmaya yönelirse, o da ona yönelir. Kim bir sığınak veya korunak bulursa onunla korunsun." (Buhâri, Menâkib, 25; Müslim, Fiten, I0).
Hoş sohbet, temiz ve ince duygulu, saf gönüllü idi (Zehebî, Tezkire, 1, 33). Emirlik ve valilik ona kibir vermedi. Üstelik alçak gönüllülüğünü arttırdı. Medine valisi Mervan'a vekâlet ettiği sıralarda, üzerine semeri bağlanmış bir eşekle, hurma lifinden örülmüş bir başlık başında olduğu halde çarşıya çıkar ve, "Savulun emir geliyor!" dermiş (ibn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut 1380/1960, IV, 336).
İmam Şâfii gibi büyük âlimlerin bildirdiğine göre Ebû Hureyre kendi dönemindeki hadis nakledenlerin içinde hafızası en sağlam olanıdır (ibn Hacer, el-isâbe fî Temyîzi's-Sahâbe, Mısır 1328, IV, 205). Hz. Peygamber ile nispeten kısa sayılabilecek bir süre birlikte olmasına rağmen, onun hadislerini bu kadar büyük bir sayıda elde edebilmesinin sırrı ve sebepleri söyle açıklanabilir:
a) Birinci sebep: Hz. Peygamber ile sık sık görüşmesi ve ona hiç çekinmeden her çeşit sorular sormasıdır (ibn Hacer, a.g.e., IV, 206). Nitekim Buhârı ve Müslim'in naklettiklerine göre Ebû Hureyre söyle demiştir:
"Siz, Ebû Hureyre 'nin çok hadis rivâyet ettiğini söyleyip duruyorsunuz. Ben fakir bir kimseydim. Karın tokluğuna Hz. Peygamber'e hizmet ediyordum. Muhâcirler çarsıda, pazarda alışverişle, Ensâr da kendi malları, mülkleriyle uğraşırken, ben Hz. Peygamber'in meclislerinin birinde bulunmuştum; buyurdu ki:
'İçinizden kim cübbesini yere serer de ben sözümü bitirdikten sonra toplarsa benden duyduğunu bir daha unutmaz.'
"Bunun üzerine ben üzerimdeki hırkayı yere serdim, Hz. Peygamber de sözünü bitirince, onu topladım. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o andan sonra ondan duyduğum hiçbir sözü unutmadım." (Müslim, Fadâilü's-Sahâbe, 159; Buhâri, ilim, 42).
b) İkinci sebep: İlme olan tutkunluğu ve Hz. Peygamber'in ona bildiğini unutmaması için dua buyurmasıdır. El-Hâkim en-Nisâbûrî, Müstedrek'te (111, 508) şu haberi vermektedir:
"Bir adam Zeyd b. Sâbit'e gelerek ona bir mesele sordu. O da Ebû Hureyre 'ye gitmesini söyledi ve söyle devam etti; çünkü bir gün ben, Ebû Hureyre ve bir başka sahâbî Mescid'de oturuyorduk, dua ve zikirle meşgul idik. O sırada Hz. Peygamber geldi, yanımıza oturdu; biz de dua ve zikri bıraktık. Buyurdu ki: 'Her biriniz Allah'tan bir dilekte bulunsun. ' Ben ve arkadaşım, Ebû Hureyre 'den önce dua ettik, Hz. Peygamber de bizim duamıza âmin dedi. Sıra Ebû Hureyre 'ye geldi ve söyle dua etti: 'Allah’ım, senden iki arkadaşımın istediklerini ve de unutulmayan bir ilim dilerim.' Hz. Peygamber bu duaya da âmin dedi. Biz de, 'Ey Allah’ın Rasûlü, biz de Allah'tan unutulmayan bir ilim isteriz' dedik. Hz. Peygamber, 'Devsli genç sizden önce davrandı' buyurdu.
Buhâri, ilim bahsinde, hadise olan tutku bâbında (nr. 33) Ebû Hureyre 'nin söyle dediğini nakletmiştir:
"Ey Allah’ın Rasûlü, kıyâmet gününde senin şefâatine nâil olacak en mutlu kişi kimdir?" diye sordum. Rasûlullah buyurdu ki:
"Ey Ebû Hureyre, senin hadise olan aşırı tutkunluğunu bildiğim için, böyle bir soruyu senden önce hiç kimsenin sormayacağını tahmin etmiştim. Kiyâmet gününde benim şefâatime nâil olacak en mutlu kişi Lâilâhe illallah diyen kimsedir."
c) Üçüncü sebep: Ebû Hureyre 'nin büyük sahabelerle görüşmesi, onlardan birçok hadis alması ve bu sayede ilminin artıp ufkunun genişlemesidir (ibn Hacer el-Askalâni, el-isâbe, IV, 204).
d) Dördüncü sebep: Hz. Peygamber'in vefâtından sonra uzun süre yasamış olmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber'den sonra kırk yedi yıl yaşamış, hadisleri halk arasında yaymakla meşgul olmuştur (Muhammed Ebû Zehv, el-Hadis, ve'l-Muhaddisûn, Kahire 1958, 134).
Bütün bunların neticesinde Ebû Hureyre, Sahâbe içerisinde hadisi en iyi bilen, hadis almada ve rivâyet etme hususunda diğerlerinden daha üstün bir duruma gelmiştir.
Onun rivâyet ettiği hadisler, diğer sahabelerde veya birçoğunda dağınık halde bulunuyordu. Bu yüzden onlar Ebû Hureyre 'ye başvuruyor, hadis rivâyetinde ona dayanıyorlardı. ibn Ömer, onun cenaze namazında, ona Allah'tan rahmet dileyerek, "Hz. Peygamber'in hadisini Müslümanlar adına muhâfaza ediyordu" demiştir (ibn Sa'd, Tabakât, IV, 340).
Buhâri, 'Ebû Hureyre 'den 800 kadar sahâbe ve tâbiîn âlimleri hadis rivâyet etmislerdir' diyor (ibn Hacer, a.g.e., IV, 205).
Kendisinden beş bin üç yüz yetmiş dört hadis gelmiş, bunlardan üç yüz yirmi beş tanesini Buhâri ve Müslim müştereken, dok san üç tanesini yalnız Buhâri, yüz seksen dokuz hadisini de yalnız Müslim Sahîh'lerine almışlardır (Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 134).
Ebu Hureyre, asırlar boyunca tetkik ve tenkit konusu olmuştur. Gerek Doğu dünyasında gerek Bati dünyasında Ebû Hureyre hakkında ileri geri konuşulmuştur. Bunun sebebi, keyif ve arzulara karsı gelen dine yönelik hile ve tuzakları sonuçsuz bırakan bir kısım hadislerinden kurtulmak istenmesidir. Bu hücumlar ya yalan ve zayıf rivâyetlere, ya da bazi sahîh hadislere dayanır. Fakat bu tür sahîh hadisleri de doğru-dürüst anlayamazlar, bu yüzden de kendi arzuları doğrultusunda yanlış yorumlara başvururlar (Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 153; el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 5 1 3).
Ebû Hureyre 78 yIl yaşadIktan sonra Hicrî 57/676 yIlInda Medine'de vefât etmiştir.
(bk. Prof. Dr. İbrahim CANAN, Kütüb-i Sitte)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet