Esir maddesi ve hudüs delili tezat oluşturur mu?

Tarih: 15.03.2015 - 02:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İmam Gazali, "el Maznûnu bihi ala gayri ehli"de buyuruyor ki:
“Cevherin bölünüp bölünmemesi, yer kaplayıp kaplamamasına bağlıdır...”
“...Eğer cevherin bölünmesi muhal ise yer kaplamaz ve bölünmez, eğer cevherin bölünmesi muhal değilse yer kaplar ve bölünür.”

- Kelam kitaplarında yazıyor ki:
''Hareket, bulunulan mekandan başka mekana geçiştir.”
- Maddenin özünün, bölünemeyen ve dolayısıyla mekan tutmayan esir zerresi olduğu da biliniyor. Çünkü, maddenin sonsuza kadar bölünememesi için bölünemeyen son maddenin latif ve mekan kaplamayan cinsten olması gerekiyor.
- Mekan tutmayan esir zerresinin hareket ve sükunda bulunması muhal olduğuna göre, hareket ve sükun delili iptal olmuş oluyor?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Önce şunu kabul etmeliyiz ki, İmam Gazali’nin fizik ilmi konusundaki görüşleri, o günkü bilim seviyesine göre mükemmel olmakla beraber, bugünkü bilimsel gelişmelerin ortaya koyduğu pencereden bakıldığı zaman noksan kalabilir.

- Daha yakın zamana kadar zerre/atom, parçalanamaz en küçük madde kabul ediliyordu. Oysa şu anda atomun birçok parçadan meydana geldiği bilinmektedir.

Uzmanların verdiği bilgiye göre, (o günkü teoriye göre bölünemez ve yer kaplamaz şeklinde kabul edilen) atomların hareketi oldukça sınırlı olmakla beraber, yine de titreşim hareketi yapıyor. Sıvıda ve gazda ise “atomlar” titreşim hareketlerine ek olarak dönme ve yer değiştirme hareketleri de yapıyor. Sıvıda atomlar sürekli hareket halinde ancak birbirine hâlâ bağlıdır; ama gaz fazında atomlar, artık neredeyse birbirinden bağımsızmış gibi hareket etmektedir. Esir atomlarını bu kuraldan hariç tutmanın bir gerekçesi yoktur.

- XIX ve XX. asırdaki araştırmalar şu bilgiyi pekiştirmiştir: Madde, uzayda koordinatlarla belirlenmiş, bir hız sınırı bulunan ve katı-sıvı-gaz gibi hallere dönüşebilen bilardo topları yumağı gibidir. Her atom kendi sınırları içinde, bir komşu atomla ilgilidir ve hareket halinde bulunan elektronları ortak olarak kullanmaktadır.

- Kelamcıların hudus delili, iki temel üzerinde kuruludur: Teselsül ve tegayyur. Hareket ve sükun bu değişkenliğin açık göstergesi olduğu için önemlidir.

Aslında esir maddesine gitmeden kâinatın hemen hemen tamamının hareket halinde olduğu bilinmektedir. Kelamcıların belirttiği gibi, her hareket bir önceki konumuna göre sükunu ifade eder. Birinci zamandan ikinci zamana yapılan intikal, birinci zamanı sükun konumuna sokuyor.

- Kur’an’da yer ve göklerin havada/boşlukta (yani herhangi bir mekanda yer almamalarına rağmen) hareket halinde ve Allah tarafından havada durdurulduklarına dair bilgiler vardır. Yakından tanıdığımız yer küresi, hiçbir mekana dayanmadığı halde hareket halindedir.

Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesine göre, “Madde-i esîriye, esîr kalmakla beraber, sair maddeler gibi muhtelif teşekkülâta ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir. Evet nasılki buhar, su, buz gibi havaî, mâyi, camid üç nevi eşya, aynı maddeden oluyor. Öyle de: Madde-i Esîriyeden dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mani-i aklî olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olmaz.” (bk. Lem'alar, s. 67)

- Bu ifadeden anlaşılıyor ki, esir maddesi değişken bir şeydir. Kelamcıların hudus için getirdikleri delil sadece hareket değil, hatta hareketten daha ziyade değişkenliktir. “Madem âlem müteğayyirdir/değişkendir...” şeklindeki istidlalleri bunun göstergesidir. Değişkenlik bizatihi bir harekettir.

- Yeni bazı bilimsel çalışmalara göre, uzaydaki hızlı hareketlerin ortamını sağlayan da esir maddesidir.

“Esir, uzay-zamanın esnekliğinin artmasına yol açıyor ve bu durum ortaya çıkıyor. Uzay-zaman genellikle, ağır bir cismin mevcudiyetiyle eğilip bükülen gergin bir çarşaf gibi tahayyül edilir. Esir bu elastikî çarşafın kısmen daha fazla eğilir-bükülür olmasına yol açıyor. Böylece madde, ağırlığından beklenene göre daha fazla bir çekim tesirine sahipmiş gibi görünüyor. Hesaplamalara göre, galaksilerdeki yıldızlarda gözlenen ve bugün için karanlık maddeye atfedilen yüksek hızlar, ancak Esir’in yol açtığı bu çekim kuvveti desteğiyle izah edilebilir.”

-Kur'an'ı çağımızın anlayışına sunan ve tabiat ve Kâinat'a ait sırları yorumlayan Bediüzzaman, bir âyette yer alan su terimini esir olarak yorumlar ve onun maddî yaratılışa menşe olduğunu ifade eder:

"Arşı su üzerindeydi âyeti, şu madde-i esiriyeye işarettir ki; Cenab-ı Hakk'ın Arşı, su hükmünde olan esir maddesi üzerinde imiş; esir maddesi yaratıldıktan sonra, Sani'in ilk icatlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani esiri halk ettikten sonra, cevahir-i ferde kalbetmiştir." (bk İşaretü'l-İ'caz)

- Bediüzzaman, esiri; "Ecram-ı ulviyenin câzibe ve dâfia gibi kanunlarının râbıtası ve ziya ve hararet ve elektrik gibi maddelerdeki kuvvetlerin naşiri ve nakili, o fezayı dolduran bir madde" olarak ifade etmekte; "en ziyade mekâna dağılmış hadsiz kesretli bir maddî madde" şeklinde değerlendirmektedir.

Bediüzzaman, fezanın esir ile dolu olduğunu ifade ettikten sonra, "meyveler ağacını; çiçekler çimenlerini; sünbüller tarlalarını; balıklar denizini bilbedahe gösterdiği gibi; şu yıldızlar dahi, bizzarure; menşe'lerinin tarlasını, denizini, çimengâhını vücudun, aklın gözüne sokuyorlar." (bk. Sözler, s. 569) ifadeleriyle de esirin varlıkların hem teşekkül, hem de faaliyet alanı olduğunu belirtir.

- Bediüzzaman, az önce de naklettiğimiz gibi, Esirin her bir âlemin dokusunu teşkil etmesini ve yedi âlemin ayrı ayrı hüküm kaidelerine göre yapılanmaya maruz kalmasını şu ifadelerle belirtilir:

"Esir kalmakla beraber sair maddeler gibi muhtelif teşekkülatta ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir. Evet nasıl ki; buhar, su, buz, gibi havaî, maî, camid üç nevi eşya aynı maddeden oluyor. Öyle de: Madde-i Esiriyye'den dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mani-i aklî olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olamaz." (bk. Lem'alar, s. 67)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun