Hümanizm Üzerine 11 : SEVGİ Mİ, DEDİKODU MU?
Sevginin ve huzurun büyük düşmanı olan dedikodu, toplumumuzda niçin bu kadar yaygınlaşmış?
Her kötülük gibi bunun kaynağını da nefiste aramak gerekiyor.
Nefis, faydalı bir eseri yarım saat okumaya, yahut faydalı bir sohbeti bir saat dinlemeye tahammül edemezken, sıra dedikoduya geldi mi saatler dakika gibi olur.
O halde ikinci bir soru daha ortaya çıkıyor: Dedikodu nefsin niçin bu kadar hoşuna gidiyor?
Bu sorunun cevabını Hz. Yusuf’tan (as.) dinleyelim:
“(Bununla beraber) ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü, nefis daima kötülüğü emredendir; meğer ki Rabbimin merhamet edip koruduğu (bir nefis) ola.” (Yusuf Sûresi, 53)
Hadis-i şeriflerden öğreniyoruz ki, gıybet ve haset insanın salih amellerini yakıp mahvediyorlar, tıpkı ateşin odunu yiyip bitirmesi gibi. Bir müminin güzel yönlerini başkalarına anlatmak ise sevgi ve hürmet hislerini geliştiriyor ve kişiye sevap kazandırıyor. İnsanı bu sevaptan mahrum etmek için, kıskançlık ve haset duyguları harekete geçiyorlar.
Önümüzde iki yol var: Birinde mümin kardeşimizi gıybet edip salih amellerimizi yakıp mahvetmek, diğerinde ise onu sevip, ondan övgü ile söz edip sevap hanemizi kabartmak.
İşte kötülüğü emreden nefis, insanı birinci yola sevk eder ve mahveder.
Nefsimizi seviyorsak ona acıyalım ve bu zararlı yoldan vazgeçirmek için onu şu gerçeklerle yüzleştirelim:
- Sen kendini seversin. Öyle ise gıybet etmemelisin. Çünkü gıybet anında zehirli bir lezzet alsan bile, o anda haset damarının kabardığını, sinirlerinin gerildiğini çok iyi biliyorsun. Bunlar ise seni içten içe rahatsız ediyor.
- Sen rahatını seversin. Başkasının seni gıybet etmesinden rahatsız olursun. Yaptığın gıybet er veya geç karşı tarafın kulağına gidecek ve ondan çok daha ağır bir mukabele görmekle rahatsız olacaksın.
- Sen menfaatini seversin. Gıybet etmekte bu dünyada bir menfaat elde etmediğin gibi ahiret yurdundaki ebedî saadetine de büyük darbeler vuruyorsun. Bu ise akıl kârı değil.
- Sen dünyayı seversin. Gıybetle geçirdiğin vakitlerini dünya saadeti için harcasan daha kârlı çıkacaksın.
***
Önemli bir nokta:
Kötü bir söz, karşı tarafın durumuna göre farklı sonuçlar verir. Bir erin bir başka ere söylediği kötü sözle, yüzbaşıya, albaya, generale söylediği aynı sözün cezaları farklılık gösterir. Gıybet için de benzer bir durum vardır. Bir herhangi bir mümini gıybet etmekle bir alimi, bir müçtehidi, bir müceddidi, bir sahabeyi gıybet etmenin cezaları aynı değildir.
İslam’a hizmet eden kişiler hakkında yapılan gıybet, insanları o kişilerden uzaklaştırmaya, dolayısıyla da İslam’a karşı yabanileşmeye götürür. İnsanlara hidayet yolunu kapamayı netice veren böyle bir cinayeti işlememek için azami dikkat göstermemiz, inancımızın ve vicdanımızın gereğidir.
Bazen aynı mukaddes davaya hizmet eden kişiler arasında da bu hastalığın bir başka yolla nüksettiğine şahit oluruz. Dava arkadaşında gördüğü bir yanlış tutumu başkalarına anlatarak onun gıybetini yapan kişi, şöyle bir savunma mekanizması geliştirmeyi de ihmal etmez: “Ben bunları nefsim için değil davaya zarar gelmemesi için söylüyorum.”
Nur Külliyatında gıybetin bazı özel durumlarda caiz olacağı nazara verilirken bunlardan birisi şöyle dile getirilir: “Şekva suretinde bir vazifedar adama der; tâ o münkeri ondan izale etsin.”
Burada iki önemli şart söz konusudur: Birisi, şikayeti yaptığımız makamın o kötülüğü önlemeye yetkili olması. İkincisi, maksadımızın o kişiyi kötülemek değil “ondaki bir kötülüğü giderilmek” olması.
Demek oluyor ki, o kardeşimizin hatasını, onu düzelmeye güç yetiremeyecek kişilerle konuşmak gıybettir; ama yetkili kişiye aktarmamız gıybet değildir. Yetkili kişiye aktarma yaparken de niyetimiz onu kötülemek olursa yine gıybetten kurtulamıyoruz; niyetimiz söz konusu kötülüğün giderilmesi olmalı.
Nur Külliyatında, gıybetin caiz olduğu özel maddeler sayıldıktan sonra şu kayda yer verilir:
“İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir.”
Karşıya zarar verme, onu gözden düşürme, ona karşı beslediğimiz kötü hisleri tatmin etme gibi art niyetlerden uzak olan ve sadece hak için, maslahat için (yetkili kişilere) yapılan şikâyetler gıybet olmuyor.
***
Gıybet, gerçekte işlenmiş bir hatayı başkalarına aktarma şeklinde olabileceği gibi, çoğu zaman, “su-i zan”, yani “yanlış yorumlama, olaya menfî yönden bakma” sonucu da ortaya çıkabiliyor. Gerçekte yanlış olmayan bir hareket, yanlış yorumla hata kabul ediliyor, daha sonra bu yanlış kanaat üzerine de gıybet bina ediliyor.
Su-i zannın kaynağı, kişinin kendi mizaç bozukluğudur.
“Kendisinde bulunan su-i ahlakı su-i zan bahanesiyle başkalara teşmil etmesin.” (Mesnevî-i Nuriye)
Bu çok önemli bir mihenk taşıdır. Birisinin yaptığı hayırlı bir işi tenkit ederken, onun bu işi menfaat karşılığı yaptığını söyleyen kimse “su-i zan” etmiş olur. Yukarıdaki ifadeden anlaşılacağı gibi, bu zannın kaynağı da “o kişinin menfaat düşünlüğüdür.” Yani, o adam kendi iç aleminde şöyle bir değerlendirme yapmış olur: “Ben bu işi yapsam menfaat için yaparım. Demek ki, bu adam da bu işte bir menfaat gözetiyor.”
***
Hucurât Sûresi birçok sosyal meselenin birlikte yer aldığı, ibret dersleriyle dolup taşan bir sûre.
Onuncu ayette, “müminlerin kardeş olduğu ve aralarında bir problem çıktığında ıslah yoluna gidilmesi gerektiği” ders veriliyor. Bu ayeti hemen takip eden ayetlerde, sanki İslâm kardeşliğini zedeleyen hastalıklar sıralanıyor.
On birinci ayette bir topluluğun diğerine “lakap takması”, “onu alaya alması” yasaklanıyor.
On ikinci ayette “su-i zan, tecessüs (kusur araştırma) ve gıybet” yasaklanıyor. Bu ayetin mealini aktarmak istiyorum:
“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü, zannın bir kısmı günahtır.
Birbirinizin kusurunu araştırmayın.
Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin(gıybet etmesin)! Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz.
O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurât, 12)
On üçüncü ayet-i kerimede bütün insanların, başlangıçta bir erkekle bir dişiden yaratıldıkları hatırlatılarak “ırkçılık” belasına düşmemiz yasaklanıyor.
Sanki bu ayetlerde Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağlarına zarar veren kötü hasletler küçükten büyüğe doğru sıralamış gibi:
“Bir topluluğu alaya almak.”
“Birbirini kötü lakapla çağırmak.”
“Su-i zan beslemek,”
“Birbirinin kusurunu araştırmak.”
“Gıybet yapmak.”
“Irkçılık davası güderek kendi ırkından olmayanlara üstünlük taslamak, onlarla yardımlaşma yerine düşmanlık yoluna girmek.”
Gıybet, bu tehlikeler zincirinde sondan ikinci sırada yer alıyor. Yani ırkçılık dışında, diğerlerinin tümünden daha tehlikeli.
Rabbimiz, bizim kardeş olduğumuzu beyan ettiği ve onu bozan her kötülükten bizi sakındırdığı halde, nefsin arzusuna kapılarak dedikodu yolunu tutmak, rıza çizgisinden büyük ölçüde sapma göstermektir. Çünkü, Allah bizim birbirimizi sevmemizden razı oluyor; hemen hepsi “kibir” çekirdeğinden çıkan bu kötü hasletlerden ise bizi yasaklıyor.
Kibir kula yakışmak ve Allah kibirlenenleri sevmez.
BENZER SORULAR
- DEDİ-KODU
- HÜSN-Ü ZANN
- Suizan/kötü tahmin ve kanaatler, günah mıdır; dile getirilmeyip sadece kalpte kalırsa yine günah olur mu? Suizan gıybetten farklı mıdır? Suizandan korunmak için ne yapmalıyız?
- "Hayâ örtüsünü yüzünden...gıybet değildir" hadisini açılar mısınız?
- İnsanlar hakkında kesin bilgiye sahip olmadan hüküm vermek doğru olur mu? İnsanlar kendi aralarındaki ilişkilerde hüsnüzannı ne derece kullanmalıdır, bunun sınırı nedir?
- Gıybet Felaketiyle Savaş
- TECESSÜS
- Dil ile zulüm etmenin cezası nedir?
- "Zannın çoğundan kaçının çünkü zannın bir kısmı günahtır." (Hucurat, 49/12) Bu ayeti kerimeyi nasıl anlamalıyız?
- Kişilerle ilgili kötü şeyleri dinlemek veya okumak günah mı?