Biz mi geri kaldık, onlar mı ileri gittiler?
Sanayileşen Batı karşısında maddeten geri kalmışlık, son çağların müminini kıskıvrak yakalayan belki de en önemli ukdedir. Bu ruh hali, onu kendi yolunun yolcusu olmaktan çıkardığı gibi, türlü türlü kompleksli tavrın da mukaddimesi olmuştur. Bütün İslam coğrafyasında, tarladaki çiftçiden medresedeki alime, saraydaki “devletlu”lerden tekkedeki dervişlere kadar, hemen her kesimden insanı meşgul eden bir vakıadır bu. Bugün neredeyse bütün İslami hareketlerde, bu geri kalmışlığa karşı çözüm arayışının bir fikr-i sabit olarak orta yerde durduğunu görmek mümkündür.
Gelin görün ki, Batının ve de batıcıların İslam dünyasını ve inanmış insanları gerilikle suçladığı; çokların ahiretini bu yüzden tehlikeye attıkları asırlardan sonra, iş başka mecralara uzanmış görünüyor. Son on yıllarda, "ileri giden" Batı'nın geldiği hastalıklı nokta, İslam dünyasının maddeten geri kalmışlığından çok daha göze çarpar bir konuma gelmiş bulunuyor. Bu ortamda, "Neden geri kaldık?" gibi klasik soruları, değil cevaplamak, soruların kendisini sorgulamak gerekiyor.
Batının ileri gittiği doğru. Batının ilerlemesine göre, İslam dünyasının geri kaldığı da. Fakat, bu ilerlemenin (!) gün geçtikçe daha bir kabaran bilançosuna bakıldığında, doğrusu insan geri kalmışlığına (!) seviniyor. Zira, bu ilerleme faturasının `gider` kısmında dünyanın kalan bölümünü sömürmek, milyonlarca insanı köleleştirmek, kendi insanlarını maddeten müreffeh ama manen tükenmiş bir hayata mahkum etmek; artan ihtiyaçlar ve azgınlaşan heva ile insanın iç dengelerini mahvetmek, daha çok kazanma uğruna çevreyi harap etmek, ekolojik dengeyi bozmak, nükleer tehdit, binlerce tür canlının yok edilişi, dini değerlerin tahribine bedel insanın manevi bunalımı.. gibi uzunca bir liste yer alıyor.
Bu listeyi görünce de insan şunu sormadan edemiyor: İslam, bedeli bunlar olan bir ilerlemeye (!) izin verir mi?
Elbette hayır.
Kısacası, ilerleme denilen şey bu idiyse, bizim geri kalmamız kaçınılmazdı.
Zira, insanın iç dünyasından atmosferin dış katmanlarına, aile hayatından bütünüyle canlılar alemine, her alanda dengelerin bozulmuş olması, Batı'nın "ileri gittiği"ni değil, "fazla ileri gittiği"ni gösteriyor.
Durum bu iken, ehl-i dinin hala daha "Nasıl Batılılar gibi olabiliriz?" sorusuyla meşgul olması; birçok dimağın modernizm ile barışma projeleri kurması, tek kelimeyle, yakışmıyor.
Sorulacak soru, neden geri kaldığımız ve nasıl "ileri" giden Batı gibi olacağımız değildir.
Sorulacak soru; "Fazla ileri giden" Batı medeniyetinin, insan ve kainatın fıtratlarına (yaradılıştan gelen özelliklerine) uygun ölçülere nasıl çekileceğidir?..
BENZER SORULAR
- İlk ateşi Hz.Adem(as) kullandıysa neden ateşin icadı edilmesinden ilk çağlarda bahsedilir?
- İnsanlık medeniyetle mi, yoksa vahşetle mi başladı?
- İnsanlık medeniyetle mi, yoksa vahşetle mi başladı?
- Emperyalizm ve kapitalizm hakkında bilgi alabilir miyim?
- İmamın cemaate "Saflarınızı sık ve düzgün tutunuz." anlamında "istevû" demesi sünnet midir?
- Kız çocuklarını sünnet etmek helal mi, haram mı, yoksa caiz mi? Bu konuyu kaynaklarıyla (ayet-hadis) izah eder misiniz? Bildiğim kadarıyla kızların sünnet edilmesi eski Firavunların uyguladıkları bir gelenekmiş.
- İspanyolca "Muhammed dağa gitmezse dağ Muhammed’e gelir." atasözü hakkında bilgi verir misiniz?
- HUCCET
- Atomların bilinci yok yaratıcı var, görüşüne karşı çıkan görüşe nasıl cevap verilir?
- Cemaatle namaz kılarken, ayakların, sağ ve soldaki adamların ayaklarıyla bitişmesi konusunda hadis var mıdır?