Affedicilik konusunda ayet ve hadis var mıdır?
- Bir arkadaşımı yaptığı hatasından dolayı dışlamamak (kazanmak) için hadis var mıdır?
- Affedicilik hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli kardeşimiz,
Hataları örtmek hususunda, Hz. Peygamber (s.a.s) mü'minleri teşvik etmektedir:
" Kim, dünyada müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah da onun ayıbını ahirette gizleyip kapatır." (Müslim, Birr, 58, 72).
Buna karşılık, Hz. Peygamber (s.a.s)
"Din kardeşini, bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu kendisi de işlemedikçe ölmez." (Tirmizî, Kıyamet, 53)
buyurarak, Müslümanların, hatalarından dolayı birbirlerini kınamaları ve hor görmelerinin, kendileri için ne derece kötü bir sonuca yol açtığına dikkat çekmiştir.
"Kusursuz dost arayan dostsuz kalır." sözü gereği, insan başkalarının kusurlarıyla uğraşmamalı ve hataları örten kişi olmalıdır. Bu konuda mü'minin rehber edineceği prensip Allah Teâlâ tarafından şu ayetle açıklanmıştır:
"İyilikle kötülük bir değildir. Sen kötülüğü en güzel olan iyi bir hareketle önle. O vakit bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan biri yakın bir dost gibi olmuştur." (Fussilet, 41/34). (Mehmet Emin AY)
Cenâb-ı Allah'ın günahkâr kullarını affettiği gibi, müminler de birbirlerini affetmesini bilmelidirler. Diğer insanlara karşı kin ve nefret duygusu beslemek mümin kişinin benimseyeceği bir davranış değildir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke'de kendisine eziyet edenleri, Bedir, Uhud ve Hendek gazvelerinde kendisine karşı savaşıp İslâm'ı yok etmek isteyenleri bile sonradan İslâm'a girince affetmiştir.
Cenâb-ı Hakk:
"Güzel söz söylemek ve affetmek, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah Gani'dir, (Hiçbir şeye muhtaç değildir) Halim'dir (Yarattıklarına karsı yumuşak davranandır)." (Bakara, 2/263)
diye buyurup, affetmenin faziletinden bahsetmektedir. Ayrıca şöyle buyurur:
"(Ey rasulüm) sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillere aldırış etme. " (A'raf, 7/199)
Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de "af" tabiri fazlalık anlamında kullanılmıştır:
"Sana (hayır yolunda) neyi infak (ve tasadduk) edeceklerini sorarlar. De ki: 'Affı (yani ihtiyacınızın dışında kalanları) veriniz.'." (Bakara, 2/219)
Peygamber (s.a.s.) de bu konuda şöyle buyurmuşlardır:
"Elinizden geldiği kadar Müslümanların cezalarını kaldırmaya çalışınız. Onun için bir çıkış yolu varsa serbest bırakınız. Devlet başkanının afta hata etmesi cezalandırmada hata etmesinden daha iyidir. " (Ahmed b. Hanbel, V ,160)
İslâm'ın geldiği dönemde Cahiliye devri insanları herhangi bir suç işleyen kimseyi kesinlikle cezalandırma eğiliminde idiler. Af ancak üst düzeydeki kabile şeyhleri ve akrabaları için uygulanırdı. Bunun dışında kalanlar mutlaka cezaya uğratılmakta idiler. Kur'an-ı Kerîm'in şahsi mağduriyetlerde suçluyu affetmeyi tavsiye ettiği (Al-i İmrân, 3/124; Mâide, 5/13) görülmektedir.
Ancak günah ve suç işleyenlerin suçları sabit olduğunda ve bunun affedilmesi halinde toplumda kötü örnek olacaksa, İslâm devletinin yöneticileri bunu affedemezler. Ancak kısas ve ta'zirlerde cezaların affı genel bir prensip olarak uygulana gelmiştir. Fakat hadlerin tatbikinde affetmek pek câiz görülmemiştir. Kısas ve ta'zirlerde af durumu daha çok mağdur ile suçlu arasında olan bir olay kabul edilmiştir. Mağdur isterse affeder. Bu durumda haksızlığa uğrayan taraf suçluyu affettiğinde onu mükâfatlandırmak Allah'a aittir. (bk. Şûra, 42/40) Bu affı yapan mümin mağdur olmasına rağmen böyle bir affi yapmasının takvâya daha yakın olduğunu Cenâb-ı Hakk'ın şu mesajlarından bilmektedir:
"Onu bağışlamanız takvaya daha yakındır. " (Bakara, 3/237)
Böylece affetmek İslâm kardeşliğinin bir gereği olduğu gibi Müslümanlar arasında da minnet duygusunun gelişmesine ve müminlerin birbirlerine şükran duygularıyla yaklaşmalarına zemin hazırlayacaktır. Nitekim insanı cezalandırmaya yetkili ve hak sahibi olmasına rağmen af yolunu tercih eden kişi, daima toplum tarafından takdirle karşılanmıştır. Bu da İslâm ahlâkının bir tezahürüdür. Suçluyu affetmek asla adâletsizlik değildir. Zira Cenâb-ı Hakk küfür ve şirkin dışında kalan her hata ve günahı dilediği takdirde affedebileceğini ifade buyurmaktadır:
"Allah kendisine ortak koşulmasını mağfiret etmez. Ancak ondan başkasını dilediği kimseler için mağfiret eder." (Nisa, 4/48)
Buna karşılık Allah'a karşı isyan ve İslâmî emirlerin çiğnenmesinde uygulanacak hadlerin kadı tarafından kesin olarak karara bağlanmasıyla devletin affetme yetkisi ortadan kalkar. Ancak delillerin ve suç unsurlarının tesbitinde eksiklik söz konusu olursa devletin cezayı düşürmesi mümkündür. Mağdurun olmadığı ve bir mağdur tarafından açılmamış davalarda ve hadlerin uygulanmasında af kesinlikle mümkün değildir. Hırsızlık ve zina iftirası gibi durumlarda mağdur doğrudan doğruya kendisi af yetkisini kullanarak suçluyu affedebilir. Dava açılmadan önce böyle bir af söz konusu olursa ceza düşer. Böyle durumlarda gerçekleşen af suçun işlenmiş olması halinde sadece dünyevî cezası affedilmiş olur. Ahirette ise hesabı Allah'a aittir. Hırsızlık gibi suçlarda mahkeme bir hüküm vermiş ise mağdur affetse bile infâzın durdurulması söz konusu değildir. Böyle durumlarda ceza uygulanır.
İslâm'da kul hakkının daha çok olduğu kısaslarda cezanın düşmesinin prensip olarak kabul edilmesi davada kul hakkının ağır bastığı zaman mümkündür.
"...Öldüren, ölünün velisi tarafından affedilirse, örfe uymak ve diyeti güzellikle ona ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir..." (Bakara, 2/178)
"Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir. Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir." (Mâide, 5/45)
ayetleri mağdurun affetme imkânı ve yetkisinin olduğunu göstermektedir. Bu gibi durumlarda af kul hakkı olduğu için suçluyu mağdur veya velisinin affetmesine ve kısasın uygulanmamasına rağmen devlet suçluyu ta'zir etme hakkına sahiptir. Ancak mağdurun ölmesi halinde onun veli ve yakın akrabaları bu kısasta yetkilerini kullanma hakkına sahiptirler. Mağdurun velisi veya varisleri suçluyu affedebilirler. Ancak böyle bir affın yapılabilmesi için akıl ve bülûğ şart koşulmuştur. Yani affedecek kimsenin âkil ve baliğ olması gerekir. Bazen diyeta veya mal karşılığında suçlu affedilebilir. Bu da aslında af olmaktan çok sulh kapsamına girer.
Kamu hakkının söz konusu olduğu ve kamuya karşı işlenmiş bulunan suçlarda devlet affetme yetkisine sahiptir. Kul hakkının çiğnendiği durumlarda ise affetme yetkisi öncelikle mağdurundur. Her iki durumda yani hem kamu hakkının hem kul hakkının birlikte ihlâl edildiği bir suçun işlenmesi halinde ise, bir tarafın affetmesiyle diğer tarafın hakkı düşmez. Affetmeyen taraf cezanın uygulanmasını isteyebilir.
(Ahmed AĞIRAKÇA)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- AFV
- Üzerinde kul hakkımız bulunan kişilere hakkımızı helal edersek sevap kazanabilir miyiz?
- KISAS
- KISAS
- İnsan öldürmenin caiz olduğu durumlar nelerdir?
- İslam'a göre suçlu niçin cezalandırılır?
- HUKÛKU'L-İBÂD
- Öldürmenin caiz ya da farz olduğu durumlar hakkında bilgi verir misiniz?
- Borcu olan kişi borç verebilir mi? Bir kısmı uzun süreli olan birçok kimseye ödemem gereken borcum varken, maaşımla bu borçların bir kısmını ödemek yerine, borç isteyen birine yardımcı olmam uygun olur mu?
- Trafik kurallarına uymamak günah mıdır?