Gerçek Keramet Ahlakı Güzelleştirmektir

Allah dostları kerametin kendileri için büyük bir imtihan olduğunu bilerek bu halden endişe etmişler ve “şükür”le Rabb’lerine yönelmişlerdir. Onlar, asıl kerametin “istikamet” olduğunu yaşayarak göstermişlerdir.

Keramet, Allah dostu bir kişide harikulade bir halin meydana gelmesidir. Peygamberlerden zuhur eden olağanüstü hallere mucize denir. Keramet, Hakk’ın (cc) kuluna bir ikramıdır. Sufilere göre keramet iki çeşittir:

a) Şeklî ve Kevnî keramet: Hissî ve maddî keramettir. Uzun mesafeyi kısa zamanda alma, az gıdanın çoğalması, su üzerinde yürüme, ateşte yanmama örnekleri, şeklî keramete örnektir. Allah dostları bu çeşit kerametlere fazla önem vermez, bu kerametlerin Allah’ın imtihanı olmasından korkarlar. Bu çeşit kerameti çocukları uyutan haşhaşa veya onları eğlendiren oyuncaklara benzetirler.

b) Manevî ve hakiki keramet: Bu kerametler ilim, irfan, marifet ve ahlakla ilgili kerametlerdir. Bir kişi kötü bir huyundan vazgeçip yerine iyi bir huy edinirse en büyük keramet budur. Hakiki keramet ilimde, irfanda, ahlakta, ibadette, taatta, amelde, edepte ve insanlıkta gösterilen üstün meziyetler, hasletler ve faziletlerdir. (Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 307).

“İstikamet kerametten üstündür. Çünkü keramet nefsin, istikamet Rabb’in senden istediği şeydir.” denilmiştir. Bu nedenle biz her namazda Fatiha Sûresi’ni okurken Rabbimize “Bizi doğru yola hidayet et” (Fatiha, 1/5) diye duada bulunuruz.

Hakiki ve büyük sufiler ilim, irfan ve ahlak sahasında yapılan değişiklikleri, ilerlemeleri, gelişmeleri ve yükselmeleri gerçek ve paha biçilemez kerametler olarak görmüşler, şeklî ve kevnî kerametlere fazla önem vermemişlerdir. Bir şeyhin ve velinin gösterebileceği en büyük keramet, bir kafirin mümin olmasına, bir günahkarın kötü ahlak, eğilim ve fiillerin kaynağı nefsini terbiye etmesine vesile ve vasıta olmasıdır. “Baba himmet” diyen müridine “Oğul gayret” diye tavsiyede bulunan mürşitler bu noktayı gayet güzel tespit etmişlerdir. Gerekli sebep ve çalışmalara tevessül yerine, sadece olağanüstü hallerde ve bütün tedbirlerin bittiği ve çarelerin tükendiği zaman başvurulması gereken himmete müracaat edilmesi, İslam toplumunda sebep, gayret, çalışma, tedbir ve kendine güvenme gibi hususların zayıflamasına sebep olmuştur. (Abdülkerim Kuşeyri, Kuşeyri Risalesi, s. 434). Kuşeyri, hakiki kerametin kişinin dini bilgilerine ve dinin hükümlerine karşı olamayacağını ifade etmiştir.

Allah dostlarından biri, hakiki kerametin Allah’ın dostluğunu kazanmak ve Allah’ı sevmek olduğunu şöyle ifade etmiştir: “Kalpte ve yürekte sevgilinin göreceği boş bir yer yoktur. Benim arzum, hayalim ve neşem Allah’tır. Ömrüm oldukça O’nunla olursam hoş bir hayat yaşayacağım. Kalbime gelen dert konusunda ondan başka bir doktor bulamadım.” (Abdülkerim Kuşeyri, Kuşeyri Risalesi, s. 450).

Hakiki kerametin, Allah’ın dostluğunu kazanmak, ahlaken yücelmek ve nefsin terbiye edilmesi olduğunu Hz. Rabia ile Hz. Hasan el-Basri arasındaki şu örnek çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Hasan Basri, bir gün Fırat Nehri’nin kenarında oturan Rabia’yı görünce seccadesini suyun üzerine serdikten sonra, “Buyurun burada iki rekat namaz kılalım” dedi. Rabia: “Üstad ahiret ehline dünya pazarından bir gaye mi göstermek istiyorsun? O halde onu öyle göster ki insanoğlu benzerini göstermekten aciz kalsın.” diye cevap verdi. Rabia daha sonra seccadesini havaya serdi ve “Ey Hasan sen de buraya gel de insanların gözünden kaybol.” dedikten sonra esas söylemek istediğini söyledi: “Üstad, senin yaptığını balıklar, benim yaptığımı ise sinekler yapıyor. Hakiki keramet kişinin kendi ahlakını ve diğer insanların hal ve ahlaklarını geliştirmek, hikmet ve bilgisiyle etkili olmak ve insanlardaki kötü huyları gidermektir. ( Kara, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatler Tarihi, s. 118).

Kanaatimizce keramet, “Allah’ım yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi ahlakımı da güzelleştir” duasıyla hayatı huzur ve rıza içerisinde geçirmektir. Hakiki keramet, Hz. İbrahim’in “Benden sonra gelecek nesiller arasında hoşça anılıp iyi duygular içerisinde hatırlanmamı sağla” (İbrahim 14/41) duasında buyurduğu gibi ölümsüz nitelik ve değerde eserler bırakarak, iki cihanımıza ve bütün insanlığa faydalı çalışmalar sunarak ölümsüzlük sırrına ermektir.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun