Amellerimiz ruh cevherine göre mi şekilleniyor?

Tarih: 29.11.2020 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Herkes kendi ruh cevherine göre davranıyorsa ve bu ruh cevheri de direk Allah tarafından yaratılıp insanlara verildiğine göre amellerimiz buna göre şekillenmiyor mu?
- Örnek 1: İsra 84, Beydavi tefsiri: Her insan ruh cevherine ve bedeninin mizacına tabi olan hallerine göre amel işler.
- Örnek 2: İsra 84, Fahreddin Razi tefsiri: Akıllı kimseler, insan ruhlarının mahiyetleri bakımından farklı olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları: "Onlar, mahiyetleri bakımından muhteliftir. Fiillerinin ve durumlarının değişik oluşu, cevherlerinin ve mahiyetlerinin değişik olması sebebiyledir" derlerken, bazıları da: "Onlar, mahiyetleri bakımından müsavidirler. Fiillerinin değişik olması, mizaç ve alışkanlıklarının değişik olması sebebiyledir" derler. Bence tercihe şayan olan birinci görüştür. Kuran da bunu bildirmektedir. Çünkü Cenab-ı Hak, geçmiş olan ayet-i kerimelerde, Kuran'ın bazı insanlara nisbetle şifa ve rahmet; diğer bazı kimselere nisbetle de hüsran ve horluğu ve hakirliği ifade ettiğini beyan etmiştir. Sonra bunun peşinden, "De ki: "Her biri kendi şâkilesine göre hareket eder" buyurmuştur. Bu, "O temiz nefislere uygun olan ve yakışan, onlarda, Kuran vesilesiyle, zekâ ve kemâl eserlerinin ortaya çıkmasıdır. Bu bulanık nefislere yakışan ise, onlarda, Kuran sebebiyle, horluk, hakirlik ve dalâl, sapıklık eserlerinin ortaya çıkmasıdır. Nitekim, güneş de, tuzu sertleştirip kurutur, yağı eritir; çamaşırcının yıkadığı elbiseleri beyazlaştırır, yüzünü de karartır" demektir. Bu sözden maksat ancak, eğer ruhlar ve nefisler mahiyetleri bakımından çeşitli olup bazısı aydınlanmış ve saf, kendisinden, Kuran vesilesiyle nûr üstüne nûr ortaya çıkar; bazısı da bulanık ve karanlık olup, kendisinden Kuran sebebiyle, dalâlet üzerine dalâlet, ceza üstüne ceza sudur eder bir halde olursa, tamamlanır.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hiçbir kimse ve hiçbir şey günahkâr olarak yaratılmaz, hadiste de ifade edildiği gibi İslam Fıtratı üzerine tertemiz yaratılır.

Nitekim akıl baliğ olmadan vefat edenlerin cennetlik olması da gösteriyor ki, ruhlar temiz yaratılır.

Ancak insanlar ve cinler, o ruhlarını özgür iradeleri ile kömür gibi yapabilirler. Böyle olunca da ona uygun hareket ederler. Kömürden elmas özelliği beklenmez.

Bununla beraber, inkardan imana, isyandan itaate geçmek de her zaman mümkündür, tövbe kapısı ölünceye kadar açıktır.

İlgili ayetin meali şöyledir:

“De ki: 'Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar.' Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi bilmektedir.” (İsra, 17/84)

Bu mealde “mizaç ve karakter” olarak tercüme edilen “şakilet” kelimesinin farklı yorumları yapılmıştır:

a) Kişinin mizaç, karakteri ve yaratılışı.
b) Kişinin tercih ettiği yol.
c) Kişinin niyeti, maksadı.
d) Kişinin kendi nahiyesi, kendi zaviyesi.
e) Kişinin dini ve mezhebi (görüş ve düşüncesi).
f) Kişinin izlediği ilke ve metodu. (bk. Maturidi, Razi, Kurtubi, İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri).

Maturidi’nin tercihine göre, bu farklı manaların hepsi “benzemek, benzerlik” ortak paydasında birleşmektedir. Çünkü bir şeyin şekli onun benzeri demektir. 

O halde, kişinin benzeri, kendi yaratılışına uygun hayat çizgisini benimsemektir. Çünkü, Allah ezeli ilmiyle kimin (özgür iradesiyle) nasıl bir yol izleyeceğini bilmektedir. (Maturidi, a.g.y)

Razi’nin sorudaki beyanları, ilgili ayetin tefsirindeki ifadelerine uygundur. 

Onun özeti şudur: Bu ayetten önce (İsra, 17/62) “Kur'an bazı kimseler için şifa, ve rahmet, bazıları için de hasaret, horluk ve zarar olduğu” ifade edilmiştir. O halde, bu iki durumun ortaya çıkması için Kuran’a muhatap olanların bir kısmında ruh cevheri temiz, diğer bir kısmında ise ruh cevheri kirlidir. (bk. Razi, ilgili yer)

Burada İmam Maturidi’nin Razi ile aynı görüşte olduğunu söylemek mümkündür: “Allah ezeli ilmiyle kimin (özgür iradesiyle) nasıl bir yol izleyeceğini bilmektedir.”

İslam alimleri ister açıktan söylesinler ister söylemesinler, bu konuda onların görüşlerini yansıtan ve İslam’ın ruhuna da uygun olan hakikat şu olsa gerektir:

a) İmtihanın adil olması için imtihana tabi olanların eşit seviyede imtihan malzemesine sahip olmaları gereklidir. Buna göre;

b) İmtihanın asıl malzemesinin kaynağı olan ruhların “imtihanın temel esprisiyle alakalı” konularda eşit seviyede olmaları elzemdir. Aksi takdirde “bir ilkokul mezunu ile bir üniversite mezunu olan” kimseye aynı soruların sorulması büyük bir adaletsizlik olduğu gibi, biri ilkokul mesabesinde, bir üniversite mesabesinde olan ayrı iki ruha aynı soruyu sormak da böyle bir adaletsizliktir.

O halde:

c) Her ruh, temel imtihan sorularını cevaplaya bilecek şekilde donatılmıştır. 

Bu temel esaslarda aynı donanımlara sahip olmak adaletin olmazsa olmaz şartı olmakla beraber, bunun ötesinde bir ayırımın yapılmasında, birinin daha akıllı, daha zeki olmasında bir sakınca yoktur. Çünkü burada bir haksızlık söz konusu değildir. İmtihan için gerekli malzemeler hepsinde vardır.

Demek ki:

d) Ruhların farklılığı, imtihana hazırlık olacak donanımlarda değildir. Bilakis imtihanın ötesinde Allah’ın birilerine lütuf ve ihsanda bulunması herhangi bir kimsenin hukukuna karşı  bir haksızlık değildir.

Hülasa:

e) Ayetteki “şakile” kelimesi, sahibinin kabiliyetine, istidadına, alışkanlıklarına, ahlakına uygun olan bir benzetme sanatıdır. Bu ifade kafirler için bir tehdit, müminler için de bir müjdedir.

Çok manidardır ki, Hz. Ebu Bekir Sıddık şöyle demiştir:

“Ben Kur'an’ı başından sonuna kadar okudum, 'Herkes / her varlık  kendi şakilesine / mizaç ve karakterine göre iş yapar.' ayetinden daha ümit verici bir ayet görmedim. Çünkü, insan isyan edebilir, Allah’a yakışan ise bağışlamaktır.” (bk. Kurtubi, ilgili yer)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun