Allah ve Resulüne itaat edin denmesi, Hz. Muhammed'in kendi nefsi çıkarları olabilir mi?

Tarih: 24.02.2016 - 00:49 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ayet ve hadislerde çokça Allah ve Resulüne itaat edin denmesinin sebebi Hz. Muhammed'in kendi nefsi çıkarları olabilir mi?
- Ayrıca kadının kocasına itaat etmesi ile ilgili hadislere bakınca; ayrıca Buhari 1/67 de geçen efendimizin saç, sakal vs. gibi şeylerine aşırı hürmet edildiği; ayrıca efendimizin kan ve idrarını içenlere kızmayıp, cehennem ateşinin onlara dokunmayacağı gibi şeyler söylemesi; ayrıca kendine salavat getirilmesini çokça tavsiye etmesi gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz durumlarda; dinin temel prensipleri olarak bakınca da, spesifik örneklerde, hadislerde, ayetlerde görünce de bunların hepsi Hz. Muhammedin nefsi çıkarları olabilir mi?
- Veya buna bir emare değil midir?
- Kendi adının binlerce yıl anılmasını sağlayacak, kendi yaşamında ve sonrasında binlerce yıl en çok hürmet edilen insan olacak, yani böyle olabilmek için bir din, bir kitap getirmiş olamaz mı?
- Soru çok sert veya çok belki efendimize hiç yakıştırılmayacak şeyler içerdiği için lütfen ciddiye almamazlık yapmayın. Çok samimi bir şekilde öğrenmek için soruyorum. Sorumun sadece küçük bir kısmıyla alakalı sadece bir link atıp daha önce cevaplanmış başka bir soruya yönlendirmek yerine tüm sorumu kapsayacak bir cevap verirseniz sevinirim.
- Mesela sadece ''ayetlerde neden sürekli Allah ve resulüne itaat edin geçiyor?'' olarak algılamayın bu soruyu..

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Önce şunu belirtmeliyiz ki, Kur’an’a ve Hz. Muhammed (asm)’e iman etmeyen kimse için bütün bu şüpheler olabilir. Çünkü, Hz. Muhammed (asm)’in peygamber olmadığına inanan bir kimse, Kur’an ve hadisleri baştan sona uydurma olduğunu düşünür. Bunların uydurulduğunu kabul eden kimsenin, Hz. Muhammed (asm)’in lehine olan ifadeleri, onun kendi menfaati için kullandığını söylemesi artık sıradan bir yorum halini alır. Bu, dinsizlerin ortak psikolojisidir.

Buna mukabil, Hz. Muhammed (asm)’in peygamberliğine iman eden bir kimse, onun “Allah’ın rızası” dışında hiçbir maksat takip etmediğini çok iyi bilir. Allah’ın vahyini kendi lehine çevirmeye çalışacağına veya bazı şeyleri de uydurup Kur’an’a sokacağına asla ihtimal vermez. Ve böyle bir ihtimal bile dini bir risk taşıdığını bilir.

- Arz ettiğimiz bu iki husus, tartışmasız birer hakikattir. O halde, bize düşen görev, bu tür saçma sapan yorumlara zihnimizi açmak yerine, Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olup olmadığını, Kur’an’ın Allah’ın sözü olup olmadığını araştırıp öğrenmektir.

Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olduğuna, Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğuna iman ettikten sonra, peygamberlik vasfına yakışmayan ihtimallerin birer kuruntu olduğunu aklına ve zihnine yerleştirebilir. Çünkü:

“İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir.” (bk. Sözler, s. 314)

Yani gerçek bir mümin zihinsel kuruntuların, vesveselerin, şeytani telkinlerin, delilsiz ihtimallerin sıkıştırmasına karşılık o kuvvetli imanını bir siper yapar.

Bu genel prensibi ortaya koyduktan sonra, artık sorudaki noktalara noktalı atış yapabiliriz:

Soru 1:

“Ayet ve hadislerde çokça Allah ve Resulüne itaat edin denmesinin sebebi Hz. Muhammed'in kendi nefsi çıkarları olabilir mi?”

Cevap

Hz. Muhammed (asm) Allah’ın elçisidir. Elçiye itaat etmek, Allah’a itaat etmek demektir.

Mesela, bugünkü dünyada her ülkenin başka bir ülkede bulunan elçisi, kendi ülkesini temsil etmektedir. Bu elçinin devletine aykırı fikirler beyan etmesi azline sebeptir.

Buna mukabil, bir ülke yöneticilerinin ülkelerinde bulunan bir elçiyi kale almamaları, gereken saygıyı göstermemeleri, onun bağlı olduğu devleti kale almamak, saygı göstermemek manasına gelir.

Hz. Muhammed (asm) bir elçi olarak Allah’a muhalif bir söz söylemesi, aykırı bir harekette bulunması imkânsızdır.

“Eğer o Resul bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik. (Hakka, 46/ 44-46)

mealindeki ayetin ifadesi çok açıktır.  

Öyleyse, o yalnız Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ etmekle yükümlüdür. O halde, ona itaat eden Allah’a itaat etmiş; ona isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur.

Soru 2:

“Ayrıca kadının kocasına itaat etmesi ile ilgili hadislere bakınca;”

Cevap:

Hz. Peygamber (asm)'in kadınların kocalarına karşı saygılı davranmalarını emretmesini kendi hanımlarını itaat altına almak gibi bir ihtimalin hiçbir değeri yoktur. Çünkü Hz. Muhammed (asm) yalnız bir koca değil, aynı zamanda bir peygamberdir. Onun hanımları sadece bir koca olarak değil, aynı zamanda bir peygamber olduğu için ona itaat etmek zorunda olduklarını çok iyi bilirler. Çünkü hanımı olmayan kadınlar da ona itaat ediyordular..

Soru 3:

“ayrıca Buhari 1/67 de geçen efendimizin saç, sakal vs. gibi şeylerine aşırı hürmet edildiği;”

Cevap

İnsanlar, güzel ahlaklı, bilgili, sevecen, şefkatli, adaletli, üstelik bir yönetici konumunda olan kimselere karşı nasıl bir saygı duruşunu sergiledikleri gözle görülmektedir. Şimdi peygamberlik makamında olan Hz. Muhammed (asm) gibi, en güvenilir, en şefkatli, en bilgili, en adaletli, en... en... vasıflara sahip olduğu bizzat Kur’an’la sabit olan bir kimseye karşı gösterilen saygı ve sevgiyi, “aşırı hürmet” kategorisine koymak ve bunu yadırgamak, gerçekten iman şuuruyla bağdaşmaz.

İnsanlara sadece dünya hayatının değil, ahiret hayatının mutluluğunu da öğreten ve cennetin anahtarı hükmünde olan formülleri gösteren bu manevi sultanın sakalını teberrük makamında görmenin ne sakıncası olabilir.

Hz. Peygamber (asm)'in saç ve sakalını korumak, onu ziyaret etmek, ona karşı yapılması gereken sevgi ve saygı için bir vesiledir.

Burada Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadelerini hatırlamakta da fayda vardır:

“O saçların ziyareti, vesiledir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a karşı salavat getirmeye sebeb ve bir hürmet ve muhabbete medardır. Vesilelik ciheti o şeyin zâtına bakmaz, vesilelik cihetine bakar. Onun için eğer bir saç hakikî olarak Lihye-i Saadet'ten olmazsa, madem zahir hale göre öyle telakki edilmiş ve o vesilelik vazifesini yapıyor ve hürmete ve teveccühe ve salavata vesile oluyor; kat'î sened ile o saçın zâtını teşhis ve tayin lâzım değildir.” (bk. Lem'alar, s. 106)

Soru 4:

“ayrıca efendimizin kan ve idrarını içenlere kızmayıp, cehennem ateşinin onlara dokunmayacağı gibi şeyler söylemesi;”

Cevap:

Kanın içimiyle ilgili hadisin rivayetleri tartışılmıştır. Farklı lafızlarla gelen rivayetler vardır. Hakim de bunu rivayet etmiş fakat “sahih” olup olmadığına değinmemiştir. Zehebi de sessiz kalmayı tercih etmiştir. (bk. Müstedrek/Telhis, 3/638)

Bu iki muhaddisin bu sükutları rivayetin sıhhatinden emin olmadıklarının göstergesidir.

Bununla beraber, konuyla ilgili bir rivayette “insanların elinden vay senin haline;  ve senin elinden de vay insanların haline” ifadesi varken, başka bir rivayette “Niye içtin kan içmek haramdır, bir daha böyle yapma.” (bk. İbn Hacer, et-Telhisu’l-habir, 1/168) ifadesine yer verilmiştir.

Diğer bir rivayette “artık ateş seni yakmaz” manasına gelen bir ifade kullanılmıştır. (bk. Darekutni, 1/228)

İbn Hacer bu hadisin zayıf olduğunu bildirmiştir. (bk. et-Telhisu’l-habir, 1/168)

İslam’da kanın necis olduğunda şüphe yoktur.

- Hz. Peygamber (asm)'in kanını içen kişiyi azarlamadığına dair rivayetler, alimler tarafından zayıf kabul edilmiştir. (bk. İbnu’l-Mulekkın, el-Bedru’l-Münir, 2/206)

- Hz. Peygamber (asm)'in kanını içen adama: ”Sen kendini ateşten korudun.” dediğini aktaran rivayetin sahih olmadığı bildirilmiştir. İbn Hibban, İbnu’l-Cevzi, bu rivayetin uydurma olduğunu belirtmişlerdir. Yahya b. Main de bu rivayet senedinde bulunan bir ravinin kezzap/yalancı olduğu bildirmiştir. (bk. İbn Hacer, Telhis, 1/168)

- Bir mümin olarak şunu söyleyebiliriz ki: Şayet kan ve idrarla ilgili rivayetler sahih ise, Hz. Peygamber (asm) bunlara cevaz vermişse, elbette onun yaptığı doğrudur. Biz bunun hikmetini bilmesek de bu doğrudur. Çünkü Hz. Peygamber (asm) yanlış yapmaz. Bazen hatalı içtihat yaparsa Allah derhal onu düzeltir.

Nitekim, kanın içilmesiyle ilgili rivayetin sahih olması durumunda, bunun Hz. Peygamber (asm)'in hususiyetlerinden olduğu, onun kanının temiz olduğu yorumu yapılmıştır.

Soru 5:

- “ayrıca kendine salavat getirilmesini çokça tavsiye etmesi gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz durumlarda; dinin temel prensipleri olarak bakınca da spesifik örneklerde, hadislerde, ayetlerde görünce de bunların hepsi Hz. Muhammed (asm)'in nefsi çıkarları olabilir mi? Veya buna bir emare değil midir?”

Cevap:

Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselama salavat getirilmesi, Allah tarafından emredilmiştir. Salavat getirmek, Allah’ın rahmetini dilemektir.

Hz. Muhammed (asm)’in insanlardan kendisine salavat getirmelerini istemesi, -din mefhumu nazara alınmadığında- bir şahsi menfaatten ziyade ciddi bir tevazu örneğidir. Ve bu husus başlı başına  Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olduğunun delilidir. Çünkü; insanlardan dua istemek, Allah’ın kendisini affedip merhamet etmesi için dua etmelerini istemek, onun Allah’a, hesap gününe ne kadar güçlü bir tonda iman ettiğinin göstergesidir. Bu iman ise, onun hak peygamber olduğunun delilidir.

Son olarak şunu hatırlatalım ki; “Usulu’d-Din” de bir prensip var: “Herhangi bir delilden kaynaklanmayan bir ihtimalin hiçbir ilmi değeri yoktur.”

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun