Peygamberimiz, "Ey anası seni doğurmayasıca Ömer,.." diye beddua etmiş midir?

Tarih: 17.12.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu ifade, gerçek anlamda bir beddua değildir. Bazen beddua için kullanılsa bile, bu ifade genellikle o günkü Araplarda, bir konunun önemine vurgu yapmak veya karşıdaki insanın yanlışını göstermek için sıkça kullanılan bir ara cümledir. (bk. Lisanu’l-Arap, SKL maddesi)

Efendimiz (asm)'in de aynı toplumun bir ferdi olarak, onların kullandığı ifadeleri kullanması -özellikle son derece de önemli olan bir konuda- çok normaldir. Bu ifade -dış görünümü itibariyle- bir beddua gibi görünse de hadiste kesinlikle beddua anlamına gelmez. Hocaefendinin söylediği doğrudur. Yalnız tercümesi “Annen hasretine yansın...” şeklinde olmalıdır. Bunu Türkçe’deki “Allah iyiliğini versin...” ifadesinin değişik bir versiyonu olarak algılamak gerekir.

Aşağıdaki hadis-i şerif, kendi bağlamında bu ifadenin gerçekten bir beddua olmadığını anlamamıza yardımcı olacaktır.

Hz. Muaz anlatıyor:

Ben, “Ey Allah’ın Resulü! Biz konuştuklarımızdan da sorguya çekilecek miyiz?” dediğimde,

“Muaz! Annen hasretine yansın, insanları yüzüstü cehenneme atan, dillerinin biçtiğinden başka bir şey midir?” diye buyurdu.” (bk. Kenzu’l-Ummal, 15/919, h. no: 43579).

Rasûlüllah Efendimiz (asm): "Ben lânetçi olarak gönderilmedim." (Müslim, Birr 87) buyurur. Bir mü'mine lânet (beddua) etmenin, onu öldürmek gibi olduğunu bildirir. (Buhârî, edep 44) Yapılan bir lânetin (bedduanın) yerine vardığında, haksız yere yapıldığını görünce sahibine döneceğini haber verir. (Tirmizî, Birr 48; Ebû Dâvûd, Edep 45)

İslâm, Müslümanların kendileri ve diğer Müslümanlar aleyhinde beddua etmelerini yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz (asm):

"Kendi aleyhinize, evlâtlarınızın ve mallarınızın aleyhine sakın beddua etmeyiniz ki; duaların kabul olacağı bir saate rastlarsınız da bedduanız kabul olmuş olur." (Riyazü's-Sâlihin Tercümesi, III, 82) buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz (asm) beddua etmekten kaçınırdı. Kendisinin lânet eden değil, aksine rahmet peygamberi olduğunu söylerdi. Mekke döneminde İslâmî tebliğ etmek üzere Tâif'e gittiğinde, orada kötü bir davranışla karşı karşıya kalmış; dönüşte taş yağmuruna tutulmuş, mübarek ayakları kanlar içerisinde kalmıştı. O sırada Allah tarafından kendisine "onlar aleyhinde yapacağı bedduanın kabul edileceği, dilerse onları helâk edeceği" bildirilmiş, fakat Peygamber Efendimiz (asm) "Hayır, belki bunların sulbünden sana ibadet edecek çocuklar doğar, Yâ Rabb." demişti.

Uhud'da dişini kıran, yüzünü yaralayan düşmanları için:

"Allah'ım! Kavmimi hidayete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar." (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IV, 314)

diye dua etmiştir.

Bütün çalışmalara rağmen İslâmiyeti kabul etmeyen Devs kabilesine beddua etmesi istenince: "Yâ Rabbi! Devs kabilesine hidayet eyle de onları bizim saflarımıza kat." diye dua etmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII, 344)

Bununla beraber, Peygamber Efendimiz (asm)'in zaman zaman Allah düşmanlarına beddua ettiği de olmuştur. Bi'r-i Mâûne'de yetmiş İslâm davetçisini şehît eden Kilab kabîlesine Resulullah (asm) bir ay süre ile beddua ve lânet etmişti.

Kâbe'de namaz kılarken kendisiyle alay eden müşriklere de beddua etmiş, Bedir muharebesinde yere serildiklerini gözleriyle görmüştü. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, X; 43-45)

Hendek muharebesinde Medine önlerinde toplanan düşmanın perişan olup dağılmaları için dua etmiş, bunun üzerine geceleyin ansızın doğudan kopan fırtına düşmanın altını üstüne çevirmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII, 342-343)

Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki Müslüman, günahkâr da olsalar, Müslümanlara beddua etmekten sakınmalı, fakat gerektiğinde açıkça din düşmanlığı yapanlara beddua ve lânet etmeyi dini bir görev bilmelidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun