Orucun koruyucu bir zırh / kalkan olması ne demektir, oruç bizi nasıl korur?

Tarih: 01.09.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Orucun koruyucu vasfı hem Kur’an’da hem hadislerde vurgulanmıştır.

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Böylece umulur ki fenalıklardan korunursunuz.” (Bakara, 2/183)

mealindeki ayette orucun koruyuculuğu asıl hedef olarak gösterildiği gibi, hadis-i şerifte de “Orucun koruyucu bir zırh olduğu.” (Buharî, Savm, 2; Müslim, Sıyam, 162) bildirilmiştir.

Bundan anlaşılıyor ki, oruç kuru bir açlık ve susuzluktan ibaret değil, koruyucu zırh özelliğine sahip bir ibadettir.

Prensip olarak bu korumanın üç ayağından söz edilebilir:

a. Biyolojik Ayağı

Orucun biyolojik açıdan koruyucu bir zırh görevini yaptığını şöyle açıklayabiliriz: İnsanda yaratılıştan var olan kuvve-i şeheviye ve kuvve-i gazabiyenin kaynağı nefistir. Hayvanî ve nebatî kaynaklı olan bu iki kuvvetin aşırılığa kaçmaları ve serserice hareket etmeleri her zaman söz konusu olabilir. Bunların ruhanî hayata karşı bu aşırı, dengesiz ve orantısız  hayvanî güç kullanmalarını engellemek için, onların dizginlenmesi ve dengeli hareket etmelerinin sağlanması gerekir. Bu ise, kalp, akıl ve ulvî duyguların tarafını temsil eden ruhanî hayatın güçlendirilmesi; nefis, his ve süflî duyguları temsil eden cismanî hayatın güçsüzleştirilmesi ile mümkündür. Yani, ruhanî hayatın cismanî hayata üstün gelmesini sağlamak için biyolojik-cismanî bünyenin enerji kaynağı olan maddî gıdaları kısmak ve lojistik desteği kesmek, buna mukabil manevî-ruhanî hayatın enerji kaynağı olan manevî gıdaları yetiştirmek, ibadet, zikir, tefekkür gibi ulvî duyguları pekiştiren bir ortam hazırlamak gerekir.

Bazı hadis rivayetlerinde Ramazan ayında şeytanın bağlanacağı ifade edilmektedir. (Buhari, Savm, 5) Bunu şeytanların azgınlarının bağlanması şeklinde anlaşılacağı gibi, mecaz olarak algılanması da mümkündür. Buna göre Ramazan ayında şeytanın bağlanması demek, şeytanın yanlış telkinler yapmasına zemin hazırlayan şartların olmaması demektir.

Şeytan, fırsat bulduğu yerden insanlara sokulabilir. Bu yerlerin başında insanların nefsini şımartan tokluk gelir. Ramazanda bu tokluk ortadan kaldırılmakla şeytanlara telkin etme yolları kapanır, hareket alanı daralır. Bu da onun bağlanması anlamına gelir. Nitekim bir hadis-i şerifte “Şeytan insan oğlunun kanının dolaştığı yerde dolaşır.” (Tirmizî, Radâ 17, 1172) diye ifade edilmiştir. Bu da damarlara giren gıda oranında, insanda şehevî duyguların kabaracağını ve şeytan için telkin yolu açılacağını; bu damarların açlıkla daralması nispetinde şeytanın hareket kabiliyetinin kısıtlanacağını, bir manada onun bağlanacağını göstermektedir.

Konuyu daha açık bir ifadeyle özetlemek gerekirse; şeytan, cin kabilesinden olduğuna göre, hava gibi her yerde, damarlarda dolaşabilir. “Damarıma dokundu” derken bile, bel ki de şeytanın oradaki tahribatını da dillendirmiş oluyoruz.

Şeytanın telkinleri ile nefsin istekleri bir konuda birleşince, artık insanın ona karşı mücadele etmesi çok güç olur. Nefsin arzuları daha çok yiyecek ve içecekle alakalıdır. Lezzet aldıkça daha fazlasını ister. Tok olduğu zaman direnç kazanır ve şeytanın telkinlerini -kendi işine de yaradığı için- ısrarla gerçekleştirmeye çalışır. Fakat aç, susuz kaldığı takdirde direncini kaybeder ve şeytanın telkinlerini dinlemeye mecali kalmaz.

Hikmetli bir menkıbede denildiği gibi, Allah nefse her türlü azabı verdiği halde “Ben kimim, sen kimsin?” diye sorduğunda, azgın bir âsi olarak “Ben benim, sen de sensin.” demiştir. Ne zaman ki kendisini bir süre aç bırakmış o zaman bu soruya “Sen benim merhametli Rabbimsin, ben ise senin âciz kulunum.” itirafında bulunmuştur.

İşte oruç bu manada şeytanı hakkıyla bağlayan, şeytanın yardımcısı olan nefsi dizginleyen ve böylece insanları gayri insanî ve gayri İslamî davranışlardan koruyan ve bir anlamda koruyucu hekimlik görevini yapan bir koruyucu zırhtır.

b. Psikolojik Ayağı

Bu günkü bilimin verilerine göre, insanların hareket ve davranışları üzerinde psikolojik etkinin varlığı tartışmasızdır. İnsanın oruçlu olmadığı zamanki açlık ve susuzluk hali ile oruca niyet edip oruç tuttuğu zamanki hali arasında büyük çapta fark olduğu binlerce tecrübe ile sabittir. Oruca niyet eden kimse, bu niyetle Allah’a verdiği sözün bir gereği ve kendi öz benliğiyle yaptığı sözleşmenin  bir sonucu olarak, artık gün boyunca bir şey yiyip içemeyeceğine dair kendisinde oluşan bir azim bir dayanma gücü verir. Allah, Hakîm isminin bir tecellisi olarak, oruçlu kimsenin bu niyet ve azmi ekseninde meydana gelen psikolojik direnci, bu dayanma gücünün oluşmasına bir vesile kılmıştır.

Normal zamanlarda helal olduğu halde, oruçlu iken geçici bir süre zarfında haram kılınan bazı eylem ve davranışlarını frenleyen kişi, her zaman haram ve yasaklar listesinde bulunanlara karşı daha mesafeli kalmasının zorunluluğunu daha iyi kavramaya başlar ve bu psikoloji ile kötülüklerden daha fazla sakınmaya çalışır. İşte orucun koruyuculuk zırhının bir boyutu da bu psikolojik idrakin oluşmasıdır.

c. Sosyolojik Ayağı

Bilindiği üzere, insan fıtraten medenîdir, sosyal bir varlıktır, hayatını ancak toplumsal bir hayatta sürdürebilir. Hem etken hem de edilgen bir yapıya sahip olan insanların yaptığı işler, fert bazında kalmaz sosyal yapıyı da etkiler. Bu sebeple, çevrenin durumu, toplumun konumu fertlerin kişiliklerinin oluşmasında önemli rol oynar. “Üzüm üzüme baka baka kararır.”, “Herkes kendi evinin önünü süpürürse belediyeye ihtiyaç kalmaz.”, “toplum baskısı, mahalle baskısı” gibi ifadelerin hepsi, sosyolojik birer vakayı tespit etmeye yöneliktir.

Tecrübelerle sabittir ki, Ramazan ayı, oruç sayesinde İslam âlemini çok güzel bir ahlakî disipline sokar, şefkat ve merhamet hislerini kabartır, yardım ve dayanışma ruhunu canlandırır. Kötülüklerden azamî derecede uzaklaştırır. Kur’an’ın ilk indiği saadet asrının havasını teneffüs ettirir. İnsanlar, oruç sayesinde bir nevi melekleşmeye kanat çırpar. Kalbin nefse, aklın heva ve hevese, ulvî duyguların süflî duygulara, mananın maddeye, dimağın damağa, ruhun mideye hâkim olduğu bir ortam sayesinde insanlık erdemleri toplumda yaygınlaşmaya başlar. Toplum âdeta bu ayda nefsanî boyuttan sıyrılıp ruhanî bir boyut kazanır. Oruçlu toplumda artık akıl konuşur, şeytan susar, gönül konuşur, nefis susar. Artık fert gibi toplum da orucun koruyucu zırhına bürünmüştür. İşte Orucun sosyolojik koruma boyutu.

Konuyu oruçla ilgili önemli bir uyarıda bulunan bir hadis-i şerifle bitirelim: Ebu Hüreyre’nin bildirdiğine göre Efendimiz (a.s.m) şöyle buyurdu:

“Yanında ismim anıldığı halde bana salavat getirmeyen kimsenin burnu yere sürünsün; Ramazan ayı girip çıktığı halde, affolunmayan kimsenin burnu yere sürünsün; yaşlı olan ana-babasının her ikisine veya onlardan birine kavuştuğu halde, cennete girmeyen kimsenin burnu yere sürünsün.” (Tirmizî, Daavat, 101).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun